
Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC), İslami Direniş Hareketi (Hamas), İslami Cihat Hareketi, Filistin Demokratik Kurtuluş Cephesi (FDKC), FHKC-Genel Komutanlık, Halk Kurtuluş Savaşı Öncüleri, New York’ta toplanan Birleşmiş Milletler (BM) konferansında iki devletli çözüm ve Filistinli örgütlerine silah bırakma çağrısı yapılmasının ardından ortak bildiri yayımladı.
Silah ve direnişin hak olduğunun vurgulandığı bildiride, sözde iki devletli çözüme karşı da tam bağımsız Filistin Devleti hedefi savunuldu. Bildirinin sonunda da Filistin halkının dünya halklarının da desteğiyle bağımsızlığına kavuşacağı vurgulandı.
Açıklamda şu ifadeler yer aldı:
- Gazze Şeridi’nde, çağdaş tarihin tanık olduğu en vahşi savaşlardan birini sabır ve sebatla karşılayan Filistin halkımızın destansı direnişini selamlıyoruz. Siyonist işgalin amansızca yürüttüğü soykırım ve sistematik aç bırakma savaşına karşı bu büyük direniş, saldırının hedeflerini başarısız kılan ve halkımızın yaşama ve direnme hakkını pekiştiren temel dayanağı oluşturmaktadır. Ayrıca, Direniş’in eşitsiz bir savaş ve felaket boyutundaki insani koşullar altında halkımızı savunmada ve ulusal iradesini güçlendirmede oynadığı kahramanca rolü takdirler karşılıyoruz.
- Uluslararası düzeyde halkımıza ve meşru haklarına destek sağlamak için gösterilen her çaba takdir ve memnuniyetle karşılanmaktadır. Bu, 77 yıldır Nakba’dan bu yana halkımızın yaptığı fedakârlıkların ve direnişinin doğal bir sonucudur ve siyonist savaşın yarattığı yıkımın, halkımıza yönelik uluslararası dayanışma çemberini genişletmesinin ve uluslararası topluma artan baskının doğrudan sonucudur. Bu bağlamda halkımız, bağımsız devletine ve tartışılamaz ulusal haklarına yönelik koşulsuz uluslararası tanınma talep etmektedir. Bu, müzakere edilemeyecek veya ertelenemeyecek siyasi bir zorunluluk ve tarihi bir adalettir.
- Çözüm yolunun ilk adımı, halkımıza karşı yürütülen bu faşist saldırının ve işgal güçlerinin uyguladığı soykırım ve sistematik aç bırakma suçunun durdurulmasıdır. Buna bağlı olarak Filistin direnişi, elindeki esirler konusunu, ateşkes anlaşması bağlamında, işgal güçlerinin Gazze Şeridi’nden tamamen çekilmesi, sınır kapılarının açılması ve derhal yeniden inşa çalışmalarına başlanması koşullarıyla çözmeye hazır olduğunu teyit etmektedir. Gruplar ayrıca, işgalin sona erdirilmesini ve halkımızın başkenti Kudüs olan bağımsız, tam egemen bir devlet kurma özlemlerinin yerine getirilmesini sağlayacak, uluslararası ve Arap himayesinde ciddi bir siyasi yola girilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.
- Gazze’de halkımıza karşı yürütülen soykırım ve aç bırakma savaşını durdurmak, ertelemeye veya pazarlığa konu edilemeyecek insani ve ahlaki bir görevdir. Bu, halkımızın devlete sahip olma hakkı veya esirler meselesinin çözümü gibi herhangi bir siyasi dosyayla ilişkilendirilmeden derhal hayata geçirilmelidir. Halkımızın yaşam hakkı tehlikeye atılmamalıdır.
- Siyonist işgal, bölgedeki terörizmin ve istikrarsızlığın başlıca kaynağıdır. Gazze Şeridi’nde işlediği soykırım ve sistematik aç bırakma, onun suçlu niteliğini pekiştirmektedir. Buna bağlı olarak, her türüyle Filistin direnişi bu işgale karşı doğal ve meşru bir tepkidir. Bu, uluslararası yasalar ve ilahi yasalarca güvence altına alınmış özgün bir haktır ve halkımıza karşı işlenen suçları gözlemleyen uluslararası kurumlar ve kuruluşlar tarafından da teyit edilmiştir. Bu direniş, işgal sona erene ve halkımızın kurtuluş, mültecilerin dönüşü ve başkenti Kudüs olan tam egemenliğe sahip bağımsız devletini kurma hedeflerine ulaşılana kadar durmayacaktır. Direnişin silahı, özünde bu adil ulusal proje ile bağlantılıdır.
- Filistin hem yurt içindeki hem de diasporadaki halkımızın iç meselesidir. Bu temelde, Kahire, Cezayir, Moskova ve Pekin’de imzalanan ve Filistin Kurtuluş Örgütü’nün hukuki ve temsili konumunu güçlendirecek şekilde yeniden düzenlenmesinin gerekliliğini teyit eden önceki ulusal anlaşmaların uygulanması çağrısında bulunuyoruz. Buna ek olarak, içeride ve dışarıda, ulusal ve demokratik temellere dayalı, ön koşulsuz başkanlık, yasama ve ulusal meclis seçimlerinin yapılması gerekmektedir. Bu bağlamda, siyonist saldırının sona erdiği gün, tamamen Filistin’e özgü bir gün olmalıdır. Halkımızın tüm bileşenlerinin – ulusal, siyasi ve halk tabanlı – çabaları, yeniden inşa ve imar çabalarıyla birlikte, ulusal birliğimizi yeniden tesis etmek ve halkımızın destansı direnişine ve fedakârlıklarına yaraşır gerçek bir ortaklığı kökleştirmek için seferber edilmelidir.
- Siyonist varlığı bölgeye entegre etme söylemi, düşmana işlediği suçlardan ötürü verilen bir ödüldür ve onun gasp edilmiş topraklarımız üzerinde kalışını uzatma çabasından başka bir şey değildir. Son gelişmeler, özellikle de son aylarda yaşananlar, bu varlığın yalnızca bölgemizde değil, tüm dünyada istikrarsızlık, kötülük ve terörizmin başlıca kaynağı olduğunu da kanıtlamıştır. Sonuç olarak, işgal ve sömürgecilik altında yaşayan diğer halklar gibi Filistin halkımız da ne kadar uzun sürerse sürsün ve ne kadar büyük zorluklarla karşılaşırsa karşılaşsın, davasının adaletine, evlatlarının direnişine ve mücadelesine ve kurtuluş, geri dönüş ve bağımsızlık için verdiği meşru mücadelede dünyanın tüm özgür halklarının desteğine güvenerek özgürlüğüne ve bağımsızlığına kavuşacaktır.”