
13 Şubat 2025 tarihinde yapılan TÜSİAD Genel Kurulunda, TÜSİAD Başkanı Orhan Turan uzun bir konuşma yaptı. Turan konuşmasında: “Mehmet Şimşek’in ekonomi programına destek veriyorsak da ekonomide her şeyin yolunda olduğunu söyleyemeyiz. Depremlerde, yangınlarda, iş kazalarında çok sayıda vatandaşımızı kaybediyoruz. Demek ki hata, suistimal ve kayırmacılık çok yaygın. Eleştirel ifadelere ve habercilik faaliyetlerine açılan soruşturma haberleri çok sıklaştı. 10 küsur sene önceki olaylara şimdi yeni soruşturmalar açılıyor. Tutuklu milletvekillerine, siyasi parti liderlerine ve belediye başkanlarına sürekli yenileri ekleniyor. Disiplinsizlik suçuyla teğmenler hakkında ihraç kararı alınıyor fakat deprem, yangın, taciz, kadın cinayeti, iş kazası gibi kamuoyunda infial yaratan nice olayda ya suçlular bulunmuyor ya da kısa sürede serbest kalıyorlar. Kamuoyu vicdanında suç ve ceza arasında orantısızlık kanaati oluşuyor. İster seçimle ister atamayla gelen kamu görevlilerinin görevlerinden alınmasının yeni örneklerine şahit oluyoruz.
Üstelik yeni yasal düzenlemelerle kamu görevlilerinin Devlet Denetleme Kurulu tarafından görevden alınması ve TMSF’nin şirketlere kayyum olarak atanması mümkün oluyor. Yolsuzluk, dolandırıcılık, karaborsa haberlerinin ardı arkası kesilmiyor. Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, galiba artık şirket kurmaktan daha kolay. Kadın cinayetlerinin de çocuk tacizlerinin de sonu gelmiyor” ifadelerini kullandı.
Yazının başındaki TÜSİAD kelimesini çıkardığımızda bu konuşmanın demokrat ya da ilerici bir kişinin yaptığını sanırız. Benzer konuşma ve demeçler, her gün bir ilerici ve devrimci örgüt ve çevrelerden yapılmasına rağmen görmezden gelinir. Ancak benzer eleştiriler, kompradorların örgütü TÜSİAD’dan gelince gündem olabilmektedir. Bunun nedeni elbetteki komprador burjuvazinin özgül ağırlığı ve Türkiye ekonomisinde belirleyiciliğidir.
elbette TÜSİAD’ın geçmiş tarihi pratikleridir. Türkiye siyasetinde TÜSİAD “gazete ilanlarıyla hükümet düşüren örgüt” olarak bilinir. 24 Ocak kararları ve 12 Eylül Askeri Faşist Darbesi’ndeki rolü ise bilinmez değildir.
Tam da bu nedenle iktidar cephesinden TÜSİAD’a tepki gecikmedi. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç; “Hiçbir kurum, kuruluş veya çıkar grubu, milli iradenin üzerinde değildir. Türkiye eski Türkiye değildir. Ayrıcalıklı kesimlerin yön verdiği Türkiye’nin artık geride kaldığını anlamayanlar şunu bilmelidir ki; hiç kimse veya hiçbir kuruluş, kendisini milletin iradesinin ve hukukun üstünde göremez. Hukuk düzenine yönelik her türlü müdahale girişimine karşı, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da hukuk çerçevesinde en güçlü şekilde karşılık vereceğimizden hiç kimsenin şüphesi olmasın” ifadelerini kullanarak daha önceden de olduğu gibi deyim yerindeyse “TÜSİAD’a ayar verdi.”
Ardından R.T.Erdoğan, 19 Şubat günü AKP Grup Toplantısında yaptığı konuşmada; “’Eski Türkiye’yi özlüyor olabilirsiniz, ama yeni Türkiye’de haddinizi bileceksiniz. İş adamı derneği iseniz, iş adamı derneği gibi davranmayı öğreneceksiniz. Milleti kışkırtmayacak, devletin kurumlarını provoke etmeyeceksiniz. Yargıyı baskı altına almaya çalışmayacaksınız. TÜSİAD haddini bilmeyi öğreneceksin” ifadelerini kullanarak “sert” bir çıkış yaptı.
R.T.Erdoğan’ın bu konuşmanın hemen ardından TÜSİAD Başkanı Orhan Turhan ve YİK Başkanı Ömer Aras gözaltına alındı ve hakim karşısına çıkarıldılar. Basına polis eşliğinde fotoğrafları servis edildi. Yurtdışı yasağı ve denetimli serbestlikle bırakıldılar.
Komprador burjuvazinin örgütü: TÜSİAD
Türkiye’de komprador burjuvazi, TC’nin kuruluşundan günümüze siyasette ve ekonomide her zaman belirleyici bir yerde durmuştur. Ekonomiye de, siyasete de yön veren komprador burjuvazidir. Komprador burjuvazi, yekpare olmadığı için dönem dönem, çeşitli kanatları arasındaki çelişkiler iktidarda olan burjuva temsilcilerinin niteliğiyle orantılı olarak değişim göstermiştir.
Osmanlı’dan Türk devletine evrilen yeni TC’nin kuruluş sürecinde komprador burjuvazinin Ermeni, Rum ve Süryani soykırımı aracılığıyla sermaye birikimi gerçekleştirdiği biliniyor. Dönemin emperyalist güçleriyle çeşitli pazarlık ve anlaşmalar sonucunda kendi devletini sömürge olmaktan kurtaran ve yarı sömürge koşullar altında var olmasını sağlayan komprador burjuvazi, sermaye güçsüzlüğü nedeniyle sermaye birikimini sürdürebilmek için devlet aygıtını yoğun olarak kullandı.
“Devlet eliyle kalkınma” adı verilen gerçekte ise komprador burjuvazinin devlet olanaklarını kullanarak palazlanması olarak özetleyebileceğimiz bu politikaya “devletçilik” adı verildi.
Yeni rejimin kuruluş sürecinde İzmir İktisat Kongresi, bu devletçi ekonominin emperyalizmle olan ilişkileri ve özel sektöre alan açmak üzerinden şekillendi. Lozan’da hem bu ekonomik yön, hemde yarı-sömürgecilik emperyalistler tarafından kabul edildi.
1950’lerden sonra özel sektör gelişmeye ve palazlanmaya başladı. Komprador burjuvazi, bu tarihten sonra daha da gelişip güçlendi. Toprak ağalarının bir kısmı biriktirdikleri sermayelerini yatırımlara dönüştürdü ve kompradorlaştı.
1960’lar sonrasında dünyada ve ülkemizde yükselen sınıflar mücadelesinin etkisiyle komprador burjuvazi, iş başındaki hükümetleri ekonomik olarak yönlendirmek, işçi haklarını kısıtlamak, grevlerin yasaklanması, ücretlerin kendilerinin belirlediği düzeyde tutulması, sendikalara yasak getirilmesi vb. konularda daha etkin olmak için kendi arasında bir örgütlenmeye gitti. Bu açıdan TÜSİAD’ın 12 Mart 1971 askeri darbesi sonrası kurulması da tesadüfi değildir.
TÜSİAD, 1970’lerin ortalarından itibaren hem ekonomik hem de siyasi olarak daha fazla güç kazanmaya başladı. 1979 yılında Bülent Ecevit hükümetinin düşmesi için gazetelere ilan verdi. Bülent Ecevit hükümetinin düşmesi sonrası iş başına gelen Demirel azınlık hükümetini desteleyen TÜSİAD, 24 Ocak Kararları olarak bilinen neo-liberal ekonominin yürürlüğe girmesi için faal bir rol oynadı. Nitekim 12 Eylül 1980 Askeri Faşist Cuntası’nı destekleyen TÜSİAD, 24 Ocak Kararlarının çıkmasına ön ayak oldu. Özal hükümetini destekleyerek, özelleştirmelerden payına düşeni aldı.
TÜSİAD, 1995 Genel Seçimlerinde Refah Partisi’nin seçimden birinci parti çıkmasından sonra gazetelere ilan vererek, Refah Partisine alternatif olarak Anavatan Partisi ve Doğru Yol Partisi koalisyon hükümetini desteklediğini açıkladı. Kısaca bu örnekler bile TÜSİAD denen örgütlenmenin hakim sınıfların siyasetinde rolüne ve etkisine işaret etmektedir.
TÜSİAD AKP’ye karşı mı?
Gelinen aşamada TÜSİAD’ın AKP-MHP hükümetine yönelik doğrudan eleştirilerde bulunması dikkat çekicidir. Ancak bu durum elbette TÜSİAD’ı “devrimci” yapmamaktadır. TÜSİAD’ın AKP iktidarına karşıymış gibi çıkışları yanıltıcıdır.
TÜSİAD’ın AKP iktidarıyla temelde bir çelişkisi yoktur. Gelinen aşamada TÜSİAD’la AKP arasındaki çelişkinin nedeni, sermayenin tıkanması, faiz politikası ve AKP’nin yandaş sermayeye daha fazla alan açmasıdır. Özellikle Erdoğan’ın devlet ihale ve olanaklarını yandaş sermayesine peşkeş çekmesi, aralarında Erdoğan’ın “damatları” da olmak üzere AKP’ye yakın sermaye çevrelerinin palazlanması, TÜSİAD’ı rahatsız etmektedir.
Nitekim Forbes dergisinin 2024 yılı “dünyanın en zenginleri” arasında Türkiye’den listede yer alan isimler arasında Erdoğan’ın damadı Selçuk Bayraktar ve kardeşi Haluk Bayraktar da bulunmaktadır. Tüm bu servetin bu denli artması kuşkusuz kendilerine sunulan ihaleler, devlet teşvikleri ve kayırmacılıkla ilgilidir. Bu “haksız rekabet” TÜSİAD’ı rahatsız etmektedir.
Yine son olarak torba yasayla Cumhurbaşkanına bağlı Devlet Denetleme Kurulu’na (DDK) ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na (TMSF) verilen sınırsız yetki, sermaye için “risk” olarak algılanmış durumdadır. Kısaca kamuoyunda “TMSF’ye şirketlere kayyım atama yetkisi” verilmesi olarak tanımlanan ve komprador burjuvazinin mallarına, banka hesaplarına el konulması, şirketlerine kayyım atanması riskinin ortaya çıkması TÜSİAD’ı rahatsız etmiş ve onu “muhalif” yapmıştır.
Öte yandan TÜSİAD’ı meydana getiren kompradorların bir kısmı “Kemalist bir çizgide” durdukları için, AKP, buna karşın kendi “yandaş” kompradorlarıyla bir denge kurmak istemektedir. Ancak TÜSİAD içinde örgütlü olanların yekpare bir bütün olarak AKP’ye muhalif oldukları yanılgısına düşülmemelidir. TÜSİAD’ın, AKP iktidarına demokrasi ve insan hakları üzerinden ”yüklenmeye” çalışması, CHP ve diğer toplumsal kesimlerin kendilerine destek verilmesini sağlamaya yöneliktir.
TÜSİAD, dönem dönem AKP’ye ayar vermeye çalışsa da bu, AKP’den tamamen memnun olmadıkları anlamına da gelmiyor. TÜSİAD esas olarak “Avrupacı” kanattan oluşmakta ve NATO’ya bağlı olarak çıkarları ABD ile de örtüşmektedir. TÜSİAD için kimin başta olduğu değil, kimin talep ettikleri ekonomik modeli hayata geçirdikleri önemlidir.
Ve dahası TÜSİAD’ın bugün eleştirdiği Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin kuruluşunda birinci derecede rolü vardır. Nitekim 2018 yılında TÜSİAD 48. Genel Kurulu’nda dönemin Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan, “başkanlık sistemi”nin dünyanın hal ve gidişatı içinde ne kadar gerekli hale geldiğine dair ‘Liberal demokrasi, hukuk devleti ve piyasa ekonomisinin tüm dünyaya barış ve refah getireceği beklentisinin boş çıktığını itiraf etmek durumundayız” ifadelerini kullanıyordu.
Gelinen aşamada TÜSİAD, demokrasi, insan hakları üzerinden iktidardan kendisi için yeni ayrıcalıklar koparmak istemektedir. AKP iktidarı, komprador burjuvazinin isteklerini hiçbir zaman geri çevirmemiştir.
Bazılarını geciktirse de, sonrasında çıkartılan ek kanunlarla patronların istemlerini yerine getirmekten geri durmamıştır. AKP döneminde, en büyük özelleştirmeler, kamu fonları kompradorlara peşkeş çekilmiştir. İşsizlik fonu kompradorlara verildi, vergi borçları silindi. AKP, işçi grevlerinin yasaklanması, sendikalaştıkları için işçilerin işten atılması, sarı sendikalara alan açarak patronların elini güçlendirdi.
AKP ile TÜSİAD arasındaki sorun, demokrasi ve insan haklarının tesisi değildir. Sorun burada değil, sorun komprador burjuvazinin, dış sermayenin istediği ekonomik program ve adımların yargı yoluyla güvenceye alınması, sermayenin kendisini güvende hissettiği sağlam liman aramasındadır.
Sonuç olarak, TÜSİAD’ın bu son çıkışı sadece AKP’ye bir ayar çekme olarak okunsa da, TÜSİAD, Türkiye işçi sınıfının ve emekçilerinin baş düşmanıdır. Her kritik ekonomik değişimde, darbeleri desteklemede, işkence ve baskılarda her zaman komprador patronların imzaları vardır. TÜSİAD’dan demokrasi beklemek eşyanın tabiatına terstir.
Belki en iyimser yorum, TÜSİAD’ında mevcut AKP-MHP iktidarının toplumsal desteğini kaybettiği, bunun yerine CHP’nin hükümete hazırlandığı, TÜSİAD’ın da yeni sürece göre kendini hazırladığı olarak yapılabilir.