
Özgür Gelecek Gazetesi’ne konuşan Sara Kolektif Sözcüsü Aze Çelik, kayyum atamalarını sadece bir yönetim müdahalesi olarak değil, toplumsal cinsiyet eşitliği ve LGBTİ+ hakları için ciddi bir tehdit olarak değerlendiriyor.
Çelik, kayyum eylemlerine katıldığını ve Batman’a atanan kayyum sonrası gerçekleşen eylemlerde kayıtsız gözaltına alındığını, gözaltılar sırasında tırnaklarının çekildiğini, saçlarının yolunduğunu da ekliyor.
Türkiye’de kayyum atamaları, yalnızca yerel yönetimlerin işleyişine müdahale olarak değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitliği, kadın mücadelesi ve kimlik siyaseti açısından derin bir tartışma alanı olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’ne (Dem Parti) ait belediyelere yönelik kayyum uygulamaları, yerel yönetimlerdeki eşbaşkanlık sistemi üzerinden toplumsal cinsiyet eşitliğini savunan politikaların hedef alınmasıyla dikkat çekiyor. Dem Parti’nin “Eş başkanlık mor çizgimizdir” diyerek sahip çıktığı bu sistem, kadın ve erkeklerin eşit temsiliyetine dayalı bir yönetim modelini benimsemekteydi. Ancak, Mardin Büyükşehir Belediyesi, Batman, Dersim, Ovacık, Halfeti (Şanlıurfa), Hakkari ve Esenyurt gibi birçok belediyeye kayyım atanması, bu modele bir saldırı olarak yorumlanırken aynı zamanda “kayyum, bir erkeklik rejimidir” söylemlerine yol açtı.
Çelik, kadınlar, bu müdahalelere “Jin, jiyan, azadi” sloganıyla güçlü bir direniş sergilerken, kayyum rejimini erkek egemen bir yönetim anlayışının yeniden tahkim edilmesi olarak nitelendiriyor. Ancak, kayyıma karşı direniş yalnızca kadınlarla sınırlı değil. LGBTİ+lar da bu süreci, toplumsal cinsiyet eşitliği ve demokrasi mücadelesinin bir parçası olarak görüyor. Yerel yönetimlerde görünürlüklerini artırmak ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin savunucusu olmak İçin LGBTİ+ toplulukları eylemlerde yer almakla kalmayıp aynı zamanda politik üretim süreçlerinde de aktif bir rol üstleniyor.
“Kayyumlara karşı duruyoruz!”
Aze Çelik, kayyumların sadece yerel yönetimlerin işleyişine yönelik değil, aynı zamanda toplumsal çeşitliliği ve kimlikleri yok sayan bir irade gaspı olduğunu belirtiyor. Ve “Bizler sadece LGBTİ+ değiliz, aynı zamanda Kürt kimliğimizin yanında kadın, LGBTİ+ kimliklerini de taşıyoruz. Bu bağlamda kayyumların toptan bir irade gaspı olduğunu ve bir ulusla beraber, ulusun barındırdığı farklı renkleri de yok saydığını söylemek yanlış olmaz” diyor.
Çelik, kayyumları ve onları atayan taraflı yargıyı net bir şekilde reddettiklerini belirtiyor. “Sara Kolektif olarak kayyumları ve onun atamalarını sağlayan taraflı yargıya da, siyasi yapıyı da tümden reddediyoruz. Yok sayılmanın, görmezden gelmenin ne demek olduğunu gayet iyi biliyoruz. Bu görmezden gelmenin somut diğer eylemi de kayyumlardır. Sokaklarda direnmeye ve halkımız için bu faşist devletin karşısında konumlanmaha devam edeceğiz. Belediyeleri gasp edenlere sokaklarda ve direniş alanlarında var olmaya çalışıyoruz. Kayyumların tümden karşısında konumlanıp, üzerimizde düşen ne var ise, yapmaya kolektif olarak hazırız” diyerek, bu müdahalelere karşı güçlü bir direniş sergileyeceklerini ifade ediyor.
“Kayyum rejimi, bir darbedir”
Çelik, kayyumların sadece 2014 sonrası bir yönetim müdahalesi olmadığını, aynı zamanda toplumsal yapıları, kimlikleri ve cinsiyetleri yok sayan bir yaklaşım sergilediğini belirtiyor. “Kayyum, siyasi kazanımın önüne geçmek demek değil, tümden oradaki tüm renkli yapıları, ulusu, cinsiyetleri tümden yok saymaktır. Bizler bunu Lozan ile, Kasrı Şirin ile bir ulusun varlığını görmezden geldiğini görebiliyoruz” diyor.
Çelik, kayyum uygulamalarını açıkça bir darbe olarak tanımlıyor. “Kayyum darbedir. Hiçbir darbe, anti-demokratik uygulama hiçbir yurttaşa değer biçemez. Kaldı ki heteroseksizmin egemen olduğu bir toplumda LGBTİ+ örgütlenmeleri asla kabul görmez” diyerek, kayyumların sadece yönetimsel değil, toplumsal cinsiyet eşitliği ve LGBTİ+ hakları açısından bir tehdit oluşturduğunu vurguluyor.
Kayyumlara karşı direnişin ancak güçlü bir örgütlenme ve dayanışma ile başarılı olabileceğini belirten Çelik, “Kesinlikle örgütlenmek gerekiyor. Kürdistan’da ve Türkiye’de, sonucu nereye bağlanırsa bağlansın; örgütlenmek gerekiyor. Bu örgütlenme ile, yapılacak eğitimlerle kolektif bilinç daha diri tutulacaktır” diyor. Örgütlenmenin, toplumsal eşitlik için önemli bir adım olacağına ve bu mücadelenin yalnızca kadınlarla sınırlı kalmadığına da dikkat çekiyor.
Toplumsal direnişe ve dayanışmaya katkı
Çelik, Sara Kolektif olarak demokratik eylemlere katıldıklarını ve Türkiye’deki diğer LGBTİ+ dernekleriyle ortak bir bildiri yayınlama planları olduğunu ifade ediyor. “Bugün Van kayyumunda çocukların gözaltına alındığını, işkenceye maruz kaldığını, plakasız araçların şehirlere doldurulduğunu gözlemliyoruz. Süreci takip ediyoruz. İhtiyaç duyulan her alandayız. Kürdistan’da devam eden özel savaş politikalarının ve devletin işgalci tutumlarına karşı sokaklardayız” diyerek, kayyumların yol açtığı insan hakları ihlallerine dikkat çekiyor. Çelik, bu süreci takip ettiklerini LGBTİ+ ve kadınların bu direnişe daha güçlü katılımını sağlamak için her alanda olduklarını belirtiyor.
Aze Çelik’in açıklamaları, kayyumların yalnızca bir yönetim müdahalesi değil, aynı zamanda toplumsal yapıyı dönüştürmeye yönelik bir saldırı olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor. Kayyumların toplumsal cinsiyet eşitliği, LGBTİ+ hakları ve halkların özgürlüğü adına oluşturduğu tehditlere karşı durmanın önemli olduğunu vurgulayan Aze, örgütlenmenin ve dayanışmanın bu mücadelenin en güçlü araçları olduğunu savunuyor.