Güncel

SÖYLEŞİ | Geri Gönderme Merkezleri, İşkence Mekânlarına Dönüştü!

Türkiye’de en sistematik hak ihlallerinin yaşandığı GGM'lerin yapısı, işleyişi ve tanıklıklarına dair İHD İstanbul Şube Başkanı ve Mülteci Hakları Komisyon üyesi Av. Gülseren Yoleri ile konuştuk.

İnsan hakları savunucuları ve hukukçuların, yıllardır Geri Gönderme Merkezleri (GGM) ile ilgili dile getirdiği sorunlar, bugün artık “olağan” hâle gelmiş durumda. İşkence ve kötü muamelenin yaygın olduğu yönünde artan tanıklıklara rağmen, etkin soruşturma kesinlikle yürütülmüyor. Hukuksuz sınır dışı işlemleri ise başvurulara rağmen durdurulamıyor.

Son yıllarda Türkiye’deki göçmen politikaları, sertleşen güvenlikçi yaklaşımlarla birlikte Geri Gönderme Merkezlerinde (GGM) yaşanan hak ihlallerinin sistematik bir hal aldığını gösteriyor. İktidarın sınır politikalarını “milli güvenlik” kavramıyla meşrulaştırdığı bu dönemde, hem gözaltı sürelerinin uzaması hem de keyfi uygulamaların yaygınlaşması dikkat çekiyor. Geri Gönderme Merkezleri, uluslararası hukuk normlarıyla çelişen uygulamaların yoğunlaştığı, denetime kapalı alanlar haline gelirken, burada yaşanan hak ihlallerini kamuoyuna taşımak her geçen gün daha da zorlaşıyor. Demokratik kitle örgütlerinin alana erişimi de kısıtlanmış durumda. Avukatların merkezlere girişine yönelik engeller artarken, tutsak göçmenlerin yakınlarına ulaşmaları dahi sistematik biçimde engelleniyor.

Türkiye’de en sistematik hak ihlallerinin yaşandığı bu merkezlerin yapısı, işleyişi ve tanıklıklarına dair İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şube Başkanı ve Mülteci Hakları Komisyon üyesi Av. Gülseren Yoleri ile bu konuları içeren bir söyleşi gerçekleştirdik. Yoleri, uzun yıllardır bu alanda çalışan bir hukukçu ve insan hakları savunucusu olarak merkezlerde yaşananlara dair dikkat çeken bilgiler aktardı.

“GGM’ler tamamen kapalı ve denetimsiz yapılar!”

Yoleri, merkezlerin yapısal olarak şeffaflıktan uzak olduğunu vurgulayarak, “Geri gönderme merkezleri, tamamen kapalı, dışarıdan denetimi mümkün olmayan yerler. Ne sivil toplum ne de basın bu alanlara girebiliyor” dedi. Yoleri’ye göre bu durum, merkezlerde yaşanan hak ihlallerini görünmez kılarken, keyfi uygulamaların yaygınlaşmasına zemin hazırlıyor. Yoleri, gözaltına alınan göçmenlerin avukata erişim hakkının bile sistematik olarak engellendiğini belirterek, “Bize ulaşan müvekkillerin çoğu, haftalarca avukata erişememiş oluyor. Bu süreçte ifade vermek zorunda bırakılıyor, tercüman bile sağlanmadan belgeler imzalatılıyor” ifadelerini kullandı. Hukuki desteğe erişimin kısıtlanması, savunma hakkının gasp edilmesi anlamına geliyor.

GGM’lerde ayrıca “soğuk oda” ve “ıssız oda” kavramları kullanılıyor. Bu iki kavram, hem GGM’lerdeki hak ihlallerinin boyutunu görünür kılıyor hem de fiziksel koşullardaki şiddeti çarpıcı biçimde ortaya koyuyor.

Yoleri, Geri Gönderme Merkezlerinde tutulan kişilerin maruz bırakıldığı fiziksel koşullara dair aktarımlarında, “soğuk oda” ve “ıssız oda” gibi kavramlara dikkat çekiyor. Gözlemlerine göre, bazı kişiler soğuk odalarda saatlerce, bazen günlerce tutuluyor. Bu uygulamaların bir tür cezalandırma biçimi olduğunu belirten Yoleri, “Bir kişi itiraz ettiğinde, bir talepte bulunduğunda ya da sadece susmadığında dahi soğuk odaya alınabiliyor. Bu odalar bilinçli olarak çok düşük sıcaklıkta tutuluyor” dedi.

İzole edilen kişilerin çoğu zaman neyle suçlandıklarını dahi bilmediğini belirten Yoleri, bu kişilerin bu “ıssız oda”larda diğer herkesten tamamen ayrı, iletişimsiz bırakıldığını ifade etti ve şöyle dedi: “Bu tür odalar, kişinin psikolojik olarak çökertilmesini hedefliyor. Ne saat bilgisi var, ne iletişim ne de fiziksel koşullar insani. Bize aktarılanlarda bu odalarda geçen süre boyunca kendilerini kaybettiklerini söyleyen çok insan oldu. 

“Kamera kayıtlarına ulaşmak imkânsız hale geldi!”

İşkence ve kötü muamele iddialarını ispatlamak için en önemli delillerden biri olan kamera kayıtlarına erişimin ise artık neredeyse imkânsız olduğunu söyleyen Yoleri, “İdare ‘kamera çalışmıyordu’ diyerek kayıt sunmuyor. Mahkemeler de bu gerekçeyi kabul ediyor. Bu, işkencenin belgelenmesini engelleyen ciddi bir sorun” diye konuştu.

Yoleri’ye göre, göçmenlere yönelik sınır dışı kararları çoğu zaman hukuki bir zeminden yoksun. “İdare, sınır dışı kararını keyfi şekilde alıyor, dosyada ne bir mahkeme kararı ne de uluslararası koruma hakkına dair bir değerlendirme yer alıyor” diyen Yoleri, bu durumun geri dönüşü olmayan sonuçlara yol açabildiğini söyledi.

Yoleri ayrıca Türkiye’nin göç politikalarının Avrupa Birliği ile yaptığı geri kabul anlaşmaları çerçevesinde şekillendiğini belirterek, “Türkiye, Avrupa’ya geçişleri engelleyen bir tampon bölgeye dönüştü. Bu süreçte temel haklar feda edildi” ifadelerini kullandı. Bu politikaların bedelini ise en çok göçmenler ödüyor.

Medya ve siyaset dilinde göçmenlerin kriminalize edildiğine de dikkat çeken Yoleri, “Göçmenler, potansiyel suçlu gibi gösteriliyor. Bu da toplumda yabancı düşmanlığını körüklüyor” dedi. Yoleri, bu tür söylemlerin merkezlerdeki şiddet uygulamalarına da zemin hazırladığını savundu.

Bazı geri gönderme merkezlerinde intihar vakalarının yaşandığını ve bunların üzerinin örtüldüğünü söyleyen Yoleri, “Moral olarak çökertilen, izole edilen insanlar, psikolojik olarak ağır baskı altında. Bu koşullar intihara zemin hazırlıyor” diyerek acil önlemler alınması gerektiğini belirtti.

Sözlerinin devamında “GGM’lerde ailelerle iletişim hakkı dahi tanınmıyor” şeklinde konuşan Yoleri, geri gönderme merkezlerinde tutulan kişilerin çoğu zaman aileleriyle hiçbir iletişim kuramadığını belirtti ve “Aileler haftalarca yakınlarına ulaşamıyor, onlara ne olduğunu öğrenemiyor. Bu durum hem hukuki hem de insani açıdan kabul edilemez” dedi.

“Mülteci hukuku görmezden geliniyor!”

Gülseren Yoleri, uluslararası koruma başvurusunda bulunan kişilerin bile sınır dışı edildiğini vurguladı ve “Mülteci hukukunun temel ilkeleri çiğneniyor. Hayatları risk altında olan insanlar geri gönderiliyor. Bu uygulamalar insan hakları hukuku açısından ciddi ihlaller barındırıyor” ifadelerini kullandı.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu