
Türlerin yok oluşu hızla ilerliyor ve yaşam alanları kayboluyor. WWF (Dünya Doğayı Koruma Vakfı), hükümeti Avusturya yerel doğası için sorumluluk almaya çağırıyor.
Rapor; sadece son 25 yılda, ekili alanlardaki yerli kuş popülasyonu yüzde 40’tan fazla azaldığını belirtiyor. Habitat Direktifi kapsamında korunan tür ve habitat tiplerinin beşte dördü olumlu koruma statüsünde olmadığını yazıyor. Avusturya’daki nehirlerin çoğunun da farklı olmadığı konusunda uyarıyor.
WWF (Dünya Doğayı Koruma Vakfı), ilk kez Avusturya’daki doğal çevrenin azalmasını rakamlarla ortaya koyan “Avusturya’da Biyoçeşitlilik” adlı durum raporunu yayınladı. WWF bu bilgileri çeşitli kamu araştırmalarından derlemiştir. Veriler “Avusturya’daki biyolojik çeşitlilik konusunda mevcut en iyi veriler” olmakla birlikte, bazıları 2018 yılına ait olduğundan, halihazırda biraz güncelliğini yitirmiştir. Çünkü doğanın durumu genellikle her yıl ölçülmez. Örneğin, eyaletler, Avusturya’daki AB tarafından korunan hayvan ve bitki türlerinin ve yaşam alanlarının durumunu yalnızca altı yılda bir araştırıyor. Son veriler, 2018 yılına ait olup, beş yıl önce Avrupa Çevre Ajansı tarafından yayınlanan bir raporda yer almıştı.
Avusturya’da özellikle acil bir sorun arazi tüketimi, özellikle de yol yapımı sebebiyle arazilerin kapatılmasıdır. Örneğin, Aşağı Avusturya’daki Gerasdorf’ta bir döner kavşağın etrafındaki park alanı, araziye olduğu gibi kapatılmıştır.
WWF’in durum raporuna göre, yerli tür grupları arasında özellikle sürüngenler, balıklar ve amfibiler baskı altında. En çok tehlike altında olan beş habitat grubundan (sklerofil, kumullar, bataklıklar, tuzlu ve tatlı su habitatları) hiçbiri elverişli durumda değildir. Ekosistemler çöktüğünde, sonuçları çok kapsamlı olacaktır. Çünkü yaşam alanları kaybolduğunda, onlara ihtiyaç duyan türler de haliyle yok olacak.
Türlerin yok oluşu: Bir milyon kişi risk altında
Rakamlar kapitalist-emperyalist sistemin doğayı koruma eğiliminde olmadığını teyit ediyor. Altı yıl önce, Hükümetlerarası Biyoçeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri Bilim-Politika Platformu (IPBES), biyoçeşitliliğin kaybı üzerine yaptığı önemli çalışmada şunları belgelemişti: “Doğa, insanlık tarihinde daha önce hiç görülmemiş bir hızla dünya çapında azalıyor ve türlerin yok oluşu hızlanıyor; bu da muhtemelen dünyadaki insanlar için ciddi sonuçlar doğuracak.” Hükümetlerarası Biyoçeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri Bilim-Politika Platformu, dünyadaki sekiz milyon hayvan ve bitki türünden bir milyonunun önümüzdeki birkaç on yıl içinde yok olabileceği konusunda uyarıyor.
WWF, Avusturya durum raporunda yalnızca yerel doğanın gerilemesini belgelemekle kalmıyor, aynı zamanda bu ülkede türlerin yok oluşuna yol açan nedenlere de ışık tutuyor. WWF özellikle tarım, ormancılık ve su yönetimine odaklanıyor. Tarlalara sıkılan pestisitler, ormandaki bazı türlerin yaşayabilmesi için ihtiyaç duyduğu yaşlı ve ölü ağaçların kesilmesi veya hidroelektrik santrallerinin inşa edilmesi; Avusturya’nın flora ve faunasının nasıl zayıflatıldığına dair sayısız örnekten sadece üçü. Bunlara iklim krizi veya yerli türlerin yerini alan istilacı türlerin yayılması gibi küresel eğilimleri de eklemek gerek.
Doğayı korumak insanlık geleceğine yapılan en büyük bir yatırımdır
Doğa koruma örgütünün, yerli biyolojik çeşitliliğe ilişkin çarpıcı verileri tam da bu dönemde bir rapor halinde hazırlaması tesadüf değildir. Gelecek hafta, eyaletlerdeki Doğa Koruma Sorumluları’nın yeni Çevre Bakanı Norbert Totschnig ile biraraya geleceği Doğa Koruma Görevlileri Konferansı’nda gündem yapılmasını ve tedbirlerin alınmasını istiyor. WWF, bakanlığa yazdığı mektupta yeni rapora atıfta bulunarak, zarar gören doğal çevrenin sağlığına kavuşturulması çağrısında bulunuyor.
Mektupta, “Yeniden doğallaştırılan ekosistemler sadece daha sağlam ve dayanıklı olmakla kalmıyor, aynı zamanda toplumun tamamının geleceği için önemli değer yaratığı, aynı zamanda geçim kaynaklarının da korunmasını birlikte getirdiğine” vurgu yapıyor. WWF biyoçeşitlilik uzmanı Arno Aschauer, yaptığı açıklamada, “Avusturya doğanın onarılmasına yönelik düzenlemeyi iddialı bir şekilde uygularsa, çok şey iyileşebilir” dedi. Ayrıca geçen yıl yüzyılın selini hatırlatarak ve siyasetten sorumlu olanlara, kemer sıkmanın yanlış alanlarda yapılmaması gerektiği uyarısında bulunarak doğayı korumanın “geleceğimize ve iyi bir hayata yapılan yatırım” olarak görülmesi gerektiğine vurgu yapıyor.
Emperyalist paylaşım savaşının daha çok dillendirildiği, vekalet ve bölgesel savaşların giderek daha çok sürdürüldüğü, savaş bütçelerinin katbekat artırıldığı, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlandığı, birçok sosyal hakların rafa kaldırıldığı, bir dönemde, ekosistem konusunda yapılan uyarılar dikkate değerdir. Fakat kapitalist-emperyalist sistem bekçilerini ikna etmeyeceğinin de bilincindeyiz. Çünkü, kapitalist-emperyalist sistemin temel işlerliğinin de insan odaklı değil, kâr odaklı olması dolayısıyla, kendi temel prensiplerine ters düşecek, iyimser beklentilere girmek saflık olur. Sorunun sistemden kaynaklandığının bilinciyle ve mücadelenin aynı zamanda sisteme karşı mücadeleyle birleştirmenin zaruriyetini kavrayarak hareket etmeyi bizlere dayatmıştır.