
Devrimci bir odağın gücünü yığınlarla olan bağı belirler. Yığınlarla asgari düzeyde bağ kurmayan devrimci bir hareket, ne politikalarını somutlaştırabilir ne de yığınların o muazzam gücüne olması gerektiği gibi inanır. Söylemde hep “yığınların tarihi yaratıcılığından” söz edilir ama kitle hareketlerinin durağanlaştığı veya geri çekildiği dönemlerde hemen kitlelere karşı duyulan güvensizlik kendini açığa vurur. Bu güvensizlik hali, küçük burjuva düşünüş tarzının bir ürünüdür. Sınıf bakış açısından yoksun olan bu anlayış, olguları olduğu gibi değerlendirmez. Bilakis her şeyi kendi küçük burjuva ruh haline uygun olarak ele alır.
Bu anlamıyla mart ayı, yaşadığımız coğrafyada baharın coşkusunu ne kadar hissettirdiği tartışılabilir ama mevcut iktidar bloğuna karşı sokaklarda süren coşkulu ve öfkeli protesto eylemleri tartışılamaz. Bu, her halükârda iyi bir durumdur. Devlet terörüyle, ırkçı-şoven propagandalarla sindirilen, düşünüş tarzı sakatlanan gençlik başta olmak üzere toplumsal muhalefetin küçümsenmeyecek bir bölümünün sokaklarda buluşması, korku mikrobunun içine atılan bir ses bombası gibidir. Bu ses bombası, korkuları dağıttıkça, sokaklardaki öfke birikimi artar. Şairin deyimiyle “sel olup bentleri aşar”.
Burjuva muhalefet partisinin çağrısıyla da olsa, Ankara’da, İstanbul’da konulan yürüyüş yasaklarının, örülen barikatların aşılması, zorlanması kitlelerin gücüne işaret eder. Burjuva muhalefet sözcülerini bu çağrılara iten de sokaklardaki öfkenin gücüdür. Onun için asıl görmemiz ve üzerinde durmamız gereken nokta çağrıyı yapan değil, çağrıyı yaptıran öfkedir. Barikatların üzerine yürüyen kitlelerin gücüdür.
Devrimciler-komünistler bu gücü gördükçe ve bu güce inandıkça hem kendilerine olan güvenleri artar hem de bu güce ulaşmak için haklı ve meşru olan her türlü mücadele aracına baş vururlar. Hiç kuşkusuz devrime-sınıf savaşımının zaferine dair, bu güçten kopuk yapılan her planın, kurulacak her hayalin sonu hüsrandır. O halde hayallerimizi gerçeğe dönüştürmek için, esas olarak burjuva muhalefetinin etkisi altında olan bu yığınların öfkesini, her yönüyle kokuşmuş-çürümüş bu sistemin duvarlarına nasıl yöneltiriz sorusuna, sorularına yanıt aramalıyız. Bu yığınlar düşünsel ve örgütsel planda sistem dışı düşünüş ve hareket tarzına yöneldikleri oranda devrimcileşirler. Devrimcileştikçe, örgütlenirler, örgütlendikçe yenilmez bir güce dönüşürler.
Bu durumda sürece dair kurmamız gereken ilk cümle, temas kurarak derinlemesine bu somut durumu kavramak ve buna uygun olarak çalışma ve örgütlenme tarzına hız vermek.
Gelinen aşamada hiç kimse devrimci kitle çalışması için nesnel koşulların elverişli olmadığını iddia edemez. Bu elbette ki, kitlelere dönük yaptığımız her çağrının karşılığı olacağı anlamına gelmez. Bunun için yoğun ve sabırlı bir emeğe ihtiyaç vardır. Zamanla oluşan güvensizlikler ancak kararlı-istikrarlı bir mücadele pratiğiyle aşılabilir.
Kalıcı başarı için daha planlı-hedefli ve örgütlü bir mücadele
Her fırsatta tarihsel devrimci pratiklerden, pratiğimizden öğrenmeliyiz diyoruz. Bugün öğrenmemiz gereken ilk ders, işçi ve emekçilerin, kısacası tüm ezilenlerin haklı taleplerini filli ve meşru bir mücadele çizgisiyle sokaklara taşımaktır. Sistemin bize çizdiği sınırlar içinde değil, kendimizin belirlediği sınırlar içinde dişe diş bir mücadele çizgisinde yürümektir. Her devrimci özne bütün dikkatini bu militan çizgiye yöneltmelidir. Tabii ki, kitlelere rağmen değil, kitlelerle birlikte. Bunun için de devrimci kitle çalışması, örgütlenme ve alınan kararların yaratıcı bir tarzda uygulanması şarttır.
Bilindiği gibi, genel manada sınıf mücadelesinde gelişmelerin ana yönünü ve muhtemel sonuçlarını belirlemek tek başına bir anlam ifade etmez. Asıl olan bu gelişmelere uygun olarak güçlerini hızlı bir tarzda devrimci kitle çalışmasına seferber etmektir. Yeni duruma göre taktik politikalar geliştirmek ve buna uygun olarak mücadele araçlarını devreye koymaktır.
Yukarıda altını çizdiğimiz gibi, filli ve meşru direnişlerin başarıyla sonuçlanmasında kitlelerin rolü tayin edici bir durumdadır. En az bunun kadar tayin edici olan diğer bir faktör de bu mücadele içinde devrimci güçlerin oynayacağı roldür. Kendiliğinde gelişen kitle hareketleri içinde devrimci inisiyatif artıkça, hareketin yönü daha planlı-sistemli bir hatta oturur. Mücadele uzun erimli bir karakter kazanır. Daha önce edindiğimiz tarihsel deneyimler bize bu gerçeği gösteriyor. Tabii ki bu, gelişen her kitle hareketinin başarısı için bir teminat değildir. Ama kalıcı başarılar elde etmek için daha planlı-hedefli ve örgütlü bir mücadele hattında yürümek şarttır.
Egemen sınıfların sürdürdüğü bu çok yönlü ve kapsamlı saldırılara karşı mücadelede en büyük güvencemiz kitlelerle kuracağımız sıkı bağdır. Meşhur söylemle “suda balık” olmaktır. Sınıf savaşımının ihtiyaçlarına uygun olarak taktikler geliştirip, pratik devrimci görevlere odaklanmaktır. Somut durumda, perspektif zenginliğinden yoksun, durağan ve tek yönlü çalışma tarzıyla bu hareketli sürece yanıt olmak mümkün değildir. Böylesi süreçlerde kolektif aklı daha çok önemsemeliyiz. Her sürecimizi eleştiri-özeleştiri süzgecinde geçirmeliyiz. Devrimci çalışmada hataları asgari düzeye indirmek, başarı çıtasını biraz daha yükseltmek için bu çalışma tarzında ısrar etmemiz gerekir.
Kitlelere gerçekleri söylemeliyiz
Her koşulda kitlelere gerçeği söylemeliyiz. An itibariyle bu belli oranda tepkilere yol açsa da bunları söylemekte kaçınmamalıyız. Söz gelimi, CHP bu sistemin partisidir. Tarihsel olarak, devrime, halka, ezilen Kürt ulusuna, azınlık milliyetlere karşı uygulanan imha ve inkâr politikalarının sahibi ve uygulayıcısıdır. CHP’nin bugün sokaklarda toplumsal muhalefetle birlikte olması, halka dönük direniş çağrıları yapması, onun iktidarda olan faşist kliğe karşı sürdürmüş olduğu iç iktidar mücadelesinin bir sonucudur. Yani onun asıl derdi iktidar koltuğuna oturmaktır. İşçilerin, emekçilerin, ezilen Kürt ulusu ve baskı altında olan inanç grupların sorunlarına çare bulmak değildir. Her şeyden önce kitlelere bu gerçekleri söylemek, düşünüş tarzımızın bir gereğidir. Yine kitleler gerçekleri söyleyen, söylediklerinin arkasında duran devrimci pratiklere değer verir. Onun için büyük bir öz güvenle itici değil, yapıcı-ikna edici söylemlerle burjuva muhalefetinin halk düşmanı kimliğine ayna tutmaya devam etmeliyiz.