
Geçtiğimiz haftalarda iktidar gazetelerinden bir ‘müjde’ duyuruldu. İnfaz Kanunu’nda yapılacak değişiklikler kapsamında denetimli serbestlik uygulamalarının genişletileceğine dair kulis bilgileri yayılırken bir ‘yenilik’ daha eklendi. Türkiye gazetesinde yer alan habere göre, ‘geceleyin infaz’ ismini verdikleri bir uygulama ile basit suçlardan ceza alan hükümlüler gündüz işe gidecek, akşam ise cezaevine dönecek. Yani mahkumlar, cezaevi ve iş yeri arasında mekik dokuyacak. Mahkumların nerede ve hangi koşullarda çalışacağı konusunda henüz detaylı bir bilgi olmasa da mevcut durumda çalıştırılan mahkumlara ilişkin uygulamalar bir örnek sunuyor. Cezaevindeki mahkumları, cezaevinde yaşayan ve belirsiz çalışma koşullarındaki işlerde çalışan işçilere dönüştürmeyi hedefleyen bu uygulama; İngiltere ‘vahşi kapitalizminin’ 19. yüzyıldaki ‘workhouse’larını andırıyor. Yoksul evi de denen bu balık istifi kurumlarda yoksullar geceleri barınıyor, gündüzleri de verilen işlerde çalışıyordu.
Kamu ya da özel sektörle yapılan protokollerle mahkumlar, cezaevleri içinde kurulan atölyelerde ya da kimi durumlarda dışarıda “iş yurtları” adı altında çalıştırılıyor. İnfaz Kanunu’nun 30. maddesine göre açık cezaevlerindeki hükümlüler cezaevi dışındaki kurumların dışında da çalıştırılabiliyor. Mahkumların ‘mesleki eğitim’ adı altında çalıştırıldığı “iş yurtları” adeta birer üretim merkezi haline döndüğünden, bir süredir emek sömürüsü bağlamında tartışılıyor.
Geçtiğimiz günlerde İşkur’la denetimli serbestlikten yararlanan yurttaşların iş bulmasına dair yapılan bir protokolün imzalanması sonrasında konuşan Adalet Bakanı Tunç, 1700 atölye ve tesiste 60 bine yakın hükümlü ve tutuklunun çalıştığını açıkladı. 373 işyurtları müdürlüğüne bağlı pek çok cezaevinde mobilya, tekstil, gıda, çeşitli hizmet kolları gibi pek çok işkolunda mahkumlar çalışıyor.
Tekstilde ucuz iş gücü cezaevlerinden
2024 yılında İşyurtları Kurumu; çeşitli kamu kurumları ve şirketlerle 183 protokol imzalamış, 113’ü özel sektörle. Birlikte çalışılan kamu kurumlarının bazılarına dair bilgi verilse de protokol imzalanan sermaye gruplarına dair bilgiye ulaşmak mümkün değil. Çeşitli ajanslara servis edilen haberlerde başta tekstil gruplarının cezaevlerinde üretim yaptığı görülüyor, kurum da özel sektörle ‘başta tekstil alanında’ iş birliği yapıldığını ifade ediyor. Ancak daha önce medyaya yansıyan bilgilere göre Lacoste, Kiğılı, Chakra ve Vakko gibi tekellerin cezaevlerinde üretim yaptığı biliniyor.
Üç sektörden 273 milyon TL kâr
Kurumun sitesinden protokolün taraflarına ulaşamasak da protokolün detaylarına ulaşabiliyoruz. Cezaevindeki ‘iş gücü deposundan’ yararlanan firmalar resmi tatillerde mahkumları ‘onayıyla’ çalıştırabiliyor, günlük ya da aylık ücret yerine parça başı ücret ödeyebiliyor. Kurumun 2024 raporunda bazı sektörlere ilişkin bilgiler paylaşıldı. Örneğin bu uygulamayla mobilya üretiminden 150 milyon 816 bin 532 TL, metalden 107 milyon 713 bin 697 TL, karton bardak üretiminden 15 milyon 282 bin 596 TL kâr elde edilmiş. 2024’te bir mahkum başına 106 bin 979 TL değerinde üretim yapılırken günlük ücretler ise çıraklar için 150 TL, kalfalar için 158 TL, ustalar için 165 TL oldu. 2024’te 58 bin 193 mahkum iş yurtlarında çalıştı. Bu sayı 2022’de 28 bin 439’du. Yani 2024’te cezaevlerinde 6 milyar 225 milyon 429 bin TL’lik üretim yapıldı.
En denetimli, en ucuz emek gücü
Cezaevlerinin özellikle ağır işler için bir ucuz emek gücü merkezi olarak görülmesi yeni bir olgu değil. Mahkum emeğinin ucuz olmakla beraber denetimi en kolay iş gücü biçimlerinden biri olması, mahkumları üretimde köleleştirerek kullanmayı cazip hale getiriyor. Hatta cezalandırma biçimi dönem dönem sermayenin ihtiyaçlarına göre değişebiliyor. Kaya Göktepe’nin Osmanlı madenlerinde mahkum emeğinin kullanımına dair çalışması benzer örnekler içeriyor. Örneğin Osmanlı’da donanmadaki kürekçi eksiği nedeniyle mahkumların cezaları kürek cezasına çevrilirken sanayileşme ile durum değişti. 1869’da Maden Kanunu’nda yapılan değişiklikle maden işletmeleri yabancı sermayeye açıldı. 1898-1900 yılları arasında yabancıların maden arama talepleri yılda ortalama yüzde 139 oranında artmıştı. 1911’de madenlerin neredeyse yüzde 75’i yabancı işletmelerin elindeydi. Maden sektöründeki büyümeyle istihdam açığı oluşmaya başladı. Böylece kürek cezaları işçileşmenin az olduğu Osmanlı’da çok rağbet görmediği için madenlerde çalışma cezasına çevrilmeye başlandı. Zamanla daha hafif pranga cezalarının da madenlerde çalışma cezasına çevrildiği oldu. Madenlerde çalışan mahkum işçiler, diğer işçilerden daha az ücret alıyordu. Madende çalışma cezalarının ‘cazip’ tarafı daha erken tahliye getirmesiydi. Kürek cezası alan mahkum cezanın 2/3’ünü doldurduktan sonra tahliye edilirken madende çalışan bir mahkum cezasının 1/3’ünü madende çalışarak geçirdikten sonra tahliye edilebiliyordu.
Cumhuriyet döneminde de benzer uygulamalar sürdü. Savaşın ardından yol ve maden işlerinde mahkumlar çalıştırılıyordu. 1926’da çıkarılan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 13. maddesinde, hükümlülerin yol, inşaat, maden, tarım ve sanayide çalışabilmesi düzenlendi. Fatma Molla’nın liberal dönüşüm süreçlerinde mahkum emeğini incelediği çalışmasına göre, bu maddeyle Zonguldak’ta “Maden Yeni Cezaevi” açılmıştı. Burada çalışan mahkumlar diğer maden işçilerinin aldığı ücretin 1/9’unu alıyordu. Şükrü Saraçoğlu’nun adalet bakanı olduğu dönemde ise doğrudan sektöre dayalı cezaevleri ortaya çıktı. Önce İmralı Tarımsal Cezaevi açıldı; ardından maden, demir çelik, tekstil gibi işlerde mahkumlar çalıştırıldı. Kanunlarla ‘Çalışmayı bozucu davranışlar’ın cezalandırılması düzenlendi. Örnekler Türkiye’yle sınırlı değil. Erken sanayileşme dönemlerinden itibaren başta Avrupa olmak üzere pek çok yerde mahkumlar hızla işçileştirildi. 1600’lü yılların başından itibaren Amsterdam, Bremen, Gent gibi cezaevlerinde mahkum emeği kullanımı diğer cezaevlerine örnek teşkil etti.
Tahliye süresini uzatıyor
Türkiye’de belirli aralıklarla tartışılır olsa da cezaevleri özelleştirilmiş durumda değil. Ancak çeşitli şirketlerin cezaevlerinde atölye kurarak hükümlüleri çalıştırması yaygınlaşıyor. ‘Geceleyin infaz’ denilen uygulama da mahkum iş gücünün farklı biçimlerde kullanılmasının bir aracı haline gelmeye açık. World Prison Brief’in verilerine göre Türkiye, dünyada cezaevi popülasyonunda 6. sırada. Birinci sırada 1 milyon 808 bin 100 kişiyle ABD gelirken Türkiye’de ise cezaevlerinde 403 bin 60 kişi var. Cezaevlerinin doluluk oranı ise yüzde 132.9.
Özelleştirilmiş cezaevleri aracılığıyla mahkum emeğinden yararlanma sisteminin en yaygın olduğu ABD’de bu uygulama, tahliye sürelerine dair kimi tartışmaları da yaratıyor. Örneğin mahkum emeği kullanımının en yaygın olduğu eyaletlerden Alabama’da 2023’te şartlı tahliye hakkı kazanan mahkumların yalnızca yüzde 8’i şartlı tahliye olabilmiş. Mahkumların büyük kısmı McDonald’s, Wendy’s gibi işletmelerde çalıştırılırken tahliye edilmek içinse ‘iyi halli’ olmadığı öne sürülüyor. Özellikle ‘verimli çalışanların’ tahliye edilmediği iddialarıyla süren toplu davalar var. Wisconsin School of Business tarafından Mississippi’de 1996-2004 yıllarına ait verilerle yürütülen bir çalışmada da özel cezaevlerindeki hükümlülerin yüzde 4 ila 7’sinin daha uzun süre cezaevinde kaldığı belirlendi.
Yoksulluk suç ilişkisi
Mahkumların cezaevinde yaşayan işçilere dönüştürülmesi hazırlığı, bir başka tartışmayı daha açıyor. Yükselen işsizlik ve enflasyon altında ezilen ücretlerle yaygınlaşan yoksulluğun, başta hırsızlık gibi doğrudan sosyoekonomik durumla ilişkisi olan suçlar olmak üzere, suç işleme eğilimini artırdığına ilişkin pek çok çalışma bulunuyor. TÜİK ceza infaz kurumlarında kalanların sosyoekonomik durumuna ilişkin verileri en son 2020’de yayımladığı için detaylı bilgiye ulaşmak mümkün değil.
Ancak 2020 verilerinde cezaevlerindeki yurttaşların yüzde 29.9’u ortaokul mezunuyken, sadece hırsızlık suçu verilerine bakıldığında hırsızlık suçu işleyenlerin yüzde 45.4’ünün ortaokul mezunu olduğu görülüyor. Cezaevindeki hükümlü ve tutukluların sadece yüzde 4.7’si yükseköğretim mezunu. Yine Adalet Bakanlığının 2024 verilerine göre cezaevlerine girme sebepleri arasındaki en yaygın suç yüzde 24.6 ile hırsızlık, ikincisi ise bağlantılı olarak konut dokunulmazlığını ihlal etmek. 2024’te cezaevine girenler arasındaki en yaygın suç da yüzde 15.8 ile hırsızlık.
(Evrensel – 27 Mayıs 2024)