
Dersim’in Hozat ve Pertek ilçeleri sınırlarında, Bargini (Karabakır), Zeve (Dorutay), Orcan (Yukarı Gülbahçe) ve Desiman (Ardıç) köyleri arasında bulunan ve Sekasur olarak bilinen 2 bin 200 dönümlük alanda, Arven Doğu Yapı İnşaat Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. tarafından işletilmek istenen Pomza Kum Ocağı projesi, halkın ve yerel yönetimlerin kararlı direnişiyle karşı karşıya.
Konuya ilişkin ulaştığımız Hozat Belediye Başkanı Aydın Kaya, bu projenin yalnızca doğayı değil, Dersim’in kültürel mirasını, inanç merkezlerini ve toplumsal hafızasını tehdit ettiğini dile getirdi.
Bölgedeki maden faaliyetlerine karşı halkın yürüttüğü mücadele hem çevre koruma hem de tarihsel bir direnişin parçası olarak dikkat çekti.
“Bölgede hayvancılık yapılıyor, su kaynaklarımız, tarım arazilerimiz var!”
Sakasur bölgesi, doğal güzellikleri, su kaynakları ve tarım arazileriyle biliniyor. Ancak Arveen Doğu Yapı İnşaat Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.’nin bu bölgede pomza kum ocağı açma planı, yerel halkın tepkisini çekmiş durumda.
Pomza taşı, inşaat sektöründe kullanılan bir malzeme olmasına rağmen bu projenin bölgeye vereceği çevresel ve kültürel zarar halkı harekete geçirdi.
Hozat Belediye Başkanı Aydın Kaya, projenin bölge için yaratacağı riskleri şöyle özetledi: “Bu bölgede hayvancılık yapılıyor, su kaynaklarımız var, tarım arazilerimiz var. Köye çok yakın bir alanda böyle bir ocak açılması, doğamızı bozacak. Halkımız bunu istemiyor.”
Kaya ayrıca firmanın tüm yasal işlemleri tamamladığını ve hatta kaya gazı iddialarının ortaya çıktığını belirtti. Firma, kaya gazı bulunursa bölgeyi terk edeceğini ve doğayı eski haline getireceğini iddia etse de, halk bu vaatlere güvenmiyor.
Kaya bu konuda “Biz doğamızın bozulmasını istemiyoruz. Yeraltı ve yerüstü zenginliklerimiz bu halka aittir ve bu halk karar vermelidir” dedi.
“Hem doğayı hem de inancımızı tehdit ediyor!”
Pomza Kum Ocağı projesi, yalnızca çevreye değil, aynı zamanda kültürel ve tarihsel zarar da verecek. Zira bölge, 1938 Dersim Katliamı’nda hayatını kaybedenlerin anıt mezarlarına da ev sahipliği yapıyor. Aydın Kaya, bu alanı şöyle tarif ediyor:
“Orada 38’de katledilen ailelerimizin kemikleri var. Anıt mezarlarımız var. Bu alan hem tarihsel hem de inançsal açıdan bizim için çok önemli. Avrupa Ocağı’na yakın bir bölge; inanç merkezlerimiz, meşe ormanlarımız, doğamız burada.”
Dersim’in Alevi toplumu için kutsal kabul edilen bu alanlar, yalnızca bir toprak parçası değil, aynı zamanda bir varoluş simgesi.
Kaya, maden ocağının bu kutsal alana zarar verebileceğine dikkat çekiyor ve “Firma, anıt mezarlara dokunmayacağını söylüyor. Ama bu alanın hemen yanıbaşında böyle bir faaliyetin yapılması hem doğayı hem de inancımızı tehdit ediyor” diyor.
Halk, bu projeyi, 1938’de yok edilmeye çalışılan Dersim kimliğinin bir başka şekilde, bu kez doğa ve kültürel miras üzerinden silinmesi girişimi olarak görüyor.
“Talanı durdurmak için herkesin desteğine ihtiyacımız var”
Kum ocağına karşı halk, günlerdir eylemler düzenliyor. Yürüyüşler, basın açıklamaları ve toplantılarla sesini duyurmaya çalışan bölge halkı, demokratik kitle örgütleriyle bir araya gelerek mücadelelerini büyütüyor.
Kaya, “Dersim’de toplantılar yaptık, halkın katılımıyla eylemler düzenledik. Bölgenin kendisine giderek de protestolar gerçekleştirdik. Bu eylemler devam edecek” diyor.
Halkın direnişi, sadece yerel düzeyde sınırlı değil. Avrupa’daki Dersimlilere ve demokratik kitle örgütlerine çağrılar yapılarak uluslararası kamuoyunun dikkati çekilmeye çalışılıyor.
Kaya, “Avrupa’ya sesleniyoruz, basın üzerinden çağrılar yapıyoruz. Bu talanı durdurmak için herkesin desteğine ihtiyacımız var,” diyerek dayanışma talebini yineliyor.
“Bölgemizin demografik yapısı değiştirilmeye çalışılıyor!”
Dersim, binlerce yıllık bir uygarlığın merkezi. Gelenekleri, görenekleri, inanç merkezleri ve radikal devrimci mücadeleye kucak açmasıyla sadece bir coğrafya değil; bir duruş ve bir kültür!
Ancak son yıllarda artan maden projeleri, bu zengin mirası tehdit ediyor. Aydın Kaya, bu projelerin ardında daha büyük bir plan olduğunu düşünüyor:
“Bölgemizin demografik yapısı değiştirilmeye çalışılıyor. Gençlerimiz yurtdışına göç etti, geriye yaşlı nüfus kaldı. Burası adım adım boşaltılmak isteniyor. Maden ocakları, altın madenleri, hepsi bu planın parçası.”
Kaya, Dersim’in bakir yeraltı kaynaklarının, iktidarın maden politikalarıyla talan edildiğini belirtiyor. İlk maden projelerinin bağıra bağıra geldiğini ve şimdi tüm bölgeye yayıldığını ifade eden Kaya, “Bu bir uygarlık yok edilmek isteniyor. Biz buna izin vermeyeceğiz. Halkımızla birlikte, bedel ödemeye hazırız” diyor.
Bu mücadele sadece çevreyi değil, Dersim’in kimliğini ve varoluşunu koruma çabası olarak öne çıkıyor.
“Halkımızla birlikte, ne gerekiyorsa yapacağız!”
Röportajda, son dönemde gündeme gelen “barış süreci” tartışmalarına da değindik. Aydın Kaya, Dersim halkının, geçmiş deneyimlerden kaynaklanan güvensizliğe dikkat çekti:
“En çok barışı isteyen Dersim halkıdır, çünkü en büyük bedeli bu halk ödemiştir. Ama iktidarın daha önce sekteye uğrattığı barış süreçleri, halkta güven kaybı yarattı.”
Kaya, barışın ancak eşitlikçi, yurttaşça bir yaşamla mümkün olabileceğinin altını çizdi ve “Hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği, herkesin insanca yaşayabileceği bir toplum istiyoruz” dedi.
Kaya, röportajın sonunda tüm Dersimlilere ve duyarlı kesimlere şu şekilde çağrı yaptı:
“Bölgemizi talan edilmekten kurtarmak için dışarıdaki dostlarımıza sesleniyoruz. Gelin, bölgemize dönün, yatırım yapın, çocuklarınızı getirin. Kamuoyu yaratın. Bu mücadelede yanımızda olun. Dersim, bizden sonra kimseye kalmayacak.”