
26 Haziran İşkence Görenlerle Dayanışma Günü kapsamında, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ve İnsan Hakları Derneği (İHD) öncülüğünde İstanbul Saraçhane Parkı’nda düzenlenen basın açıklamasında, küresel insani krizlere, otoriterleşmeye ve savaş tehditlerine karşı insan hakları değerlerine sahip çıkma çağrısı yapıldı. Açıklamada, “İşkencesiz bir dünya mümkün” vurgusu öne çıktı. Açıklamaya katılan kurumlar açıklama öncesi İstanbul Büyükşehir Belediyesi önünde direnişlerine devam eden Beltur işçilerini ziyaret etti. Basın açıklamasını Türkiye İnsan Hakları Vakfından Mümtaz Murat Kök okudu.
TİHV ve İHD adına açıklamayı yapan Mümtaz Murat Kök, “İşkence insan eliyle gerçekleştirilen bir suçtur, yine insan eliyle önlenebilir” diyerek devletlerin sorumluluğuna dikkat çekti. “Devletler işkenceyi bir sindirme aracı olarak kullanmaktan vazgeçmeli, etkin soruşturma yürütmeli ve cezasızlıkla mücadele etmelidir” ifadelerini kullandı.
“Hiçbir istisnai durum işkenceyi meşru kılamaz”
Kök, Türkiye’nin de taraf olduğu BM İşkenceye Karşı Sözleşme’ye atıfta bulunarak, sözleşmenin işkence yasağını mutlak olarak tanımladığını hatırlattı:
“Bu sözleşme işkenceyi hiçbir koşulda müsamaha gösterilemeyecek mutlak bir yasak olarak tanımlar. ‘Hiçbir istisnai durum, ne harp hâli ne de bir harp tehdidi… işkencenin uygulanması için gerekçe gösterilemez’ denmektedir.”
“Tüm ülke adeta işkence mekânı haline gelmiştir”
Açıklamada, son dönemde Türkiye’de artan otoriterleşmeyle birlikte işkencenin sistematik hale geldiği vurgulandı. Gözaltı süreçlerinde yaşanan hak ihlalleri, uzun gözaltı süreleri, avukata ve doktora erişimin engellenmesi gibi uygulamaların yaygınlaştığı ifade edildi.
“Tüm ülke adeta işkence mekânı haline gelmiştir” ifadesiyle bu durumun boyutuna dikkat çekildi.
“Protestolarda gözaltına alınanların hakları ihlal edildi”
Özellikle 15 Şubat 2025’te Van Büyükşehir Belediyesi’ne kayyım atanması ve 19 Mart 2025’te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın tutuklanmasına karşı düzenlenen protestolarda yaşanan polis müdahaleleri gündeme getirildi.
“Bu protestolar sırasında gözaltına alınan kişilerin yakınlarına, avukatlarına ve hekimlere erişimi engellenmiş, gözaltı süreleri keyfi olarak uzatılmıştır” denildi.
“Zorla kaybetmeler yeniden gündemde”
Açıklamada, zorla kaybetme vakalarında yaşanan artışa dikkat çekildi:
“6 Ağustos 2019’da kaçırılan Yusuf Bilge Tunç’tan hâlâ haber alınamamaktadır. Türkiye hâlen BM Zorla Kaybetmelere Karşı Sözleşme’yi imzalamamış, mevzuatında da zorla kaybetmeyi açıkça suç olarak tanımlamamıştır.”
“Cezaevleri işkencenin mekânı olmaya devam ediyor”
Hapishanelerdeki kötü muamele ve izolasyon uygulamaları da açıklamanın önemli başlıklarından biri oldu.
“Hapishaneler, her dönem işkencenin yoğun olarak yaşandığı yerler olmuştur. Tek kişilik veya küçük grup izolasyonuna dayalı uygulamalar, insan onuruna aykırıdır ve işkence niteliği taşımaktadır.”
Yeni açılan S ve Y tipi cezaevlerinin bu sorunları ağırlaştırdığı belirtildi.
“Umut hakkı tamamen ortadan kalktı”
Mümtaz Murat Kök, cezaevlerinde denetim eksikliğine ve şeffaflık sorununa dikkat çekti:
“İnsan hakları örgütlerinin bağımsız denetim yapamadığı, cezaevi gözlem kurullarının yargı yetkisi gibi hareket ettiği bir ortamda, ‘umut hakkı’nın tamamen ortadan kalktığını görüyoruz.”