DerlediklerimizGüncel

NUBAR OZANYAN | Temmuz’da Aktı Gözlerim

"İnsan, insanı yakar mı? İnsan, insan yanarken alkışlar mı? Görüldüğüne inanılmakta zorlanıldığı, benzeri olmayanların fazlasıyla yaşandığı bu topraklarda iyi olanları çok öldürürler."

İnsan, insanı yakar mı? İnsan, insan yanarken alkışlar mı? Görüldüğüne inanılmakta zorlanıldığı, benzeri olmayanların fazlasıyla yaşandığı bu topraklarda iyi olanları çok öldürürler. Bu topraklarda iyi olanları çok yakar ve öldürürler. En çok özgürlük fikrini taşıyan aydınları, sanatçıları, gazetecileri öldürürler. 2 Temmuz’dan bu yana öldürülen “düştüğü yerde derman olanların” acısı hiç dinmedi. Geçen zaman azaltmıyor yaraları ve acıları. Acıların çoğalarak büyüdüğü zamanları yaşamaya devam ediyoruz. Aradan 32 yıl geçti. Yanarak ölmekten daha büyük acının olmadığı 35 Alevi canın, ne acısı dindi ne de anıları silindi.

İnancından, kültüründen, özgürlük düşünden dolayı Sivas’ın Alevi canları bütün insanlığın gözleri önünde yakıldı. Madımak, Temmuz’un sıcaklığından değil, gözü dönmüş başıbozuk çetelerin kanlı ve kirli elleriyle yakıldı. Bütün ülke 2 Temmuz’da aralarında biri on iki, diğeri on beş olan iki kardeşin de olduğu 35 insanın kavruluşuna tanıklık etti. Acıları saza ve deyişe dökülenlerin sesi insanlığın vicdanında yankılanmaya devam ediyor.

Dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in “çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir” derken, otel içinde yakılarak katledilenleri değil, katleden katillere bir zarar gelmediğine şükrediyordu! Keza dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in “Olay münferittir. Ağır tahrik var. Bu tahrik sonucu halk galeyana gelmiş… güvenlik kuvvetleri ellerinden geleni yapmış” derken katledenleri değil katledilenleri suçluyordu. Devletin en yetkili ağızlarında yapılan bu açıklamalar gerçekte katliamın sorumlusuna da işaret ediyordu. Devlet, bir kez daha suçüstü yakalanmış ve bu türden açıklamalarla gerçeği gizlemeye çalışıyordu.

Bu topraklarda Madımak Oteli’nin yakılması sonucu 35 masum insan vahşice katledildi. Göstermelik göz altı ve sahte yargılamalar sonucu sanık durumunda olanlar her zaman olduğu gibi serbest bırakıldı. Sivas davası 2014 yılında, zaman aşımına uğratılarak dava kapatıldı. Böylece devlet görevini yaptı.

TC tarihinde işlenen her utanç dolu katliam suçu aynı zamanda en akıl tutulması yalanların yazımını da beraberinde getirmiştir. Devlet yetkilileri tarafından “Orada kimse yanarak ölmedi” yalanını böylesi bir akıl tutulması olarak okumak gerekir.

Sadece Alevi oldukları, yani farklı bir inanç sahibi oldukları için yakılarak katledilenlerin ardından geçen 32 yılda Alevi düşmanlığı hız kesmeden devam ettirildi. Alevi düşmanlığı bütün kötülükleriyle sürdürüldü. Her ülkede olduğu gibi ırkçılığın, gerçek düşmanların görülüp tanınmasına ve açığa çıkarılmasında engelleyen bir rolü var. İşsizlik, yoksulluk, sömürü ve adaletsizlik sorunlarını yaratanların görülmesini engelleyen ırkçılık, Kürtleri, Alevileri günah keçisi yaparak faşizme hizmet ediyor.

Irkçılık ve zulüm önünde diz çökmeyenlerin yolu hep aynı olmuştur. Yolu Pir Sultanların, Şeyh Bedreddinlerin, Seyit Rızaların yolu olan; insanca, onurlu, eşit ve özgür bir yaşamdan başka bir şey düşünmeyen emekçilerin yolu direnenlerin yoludur. Ve bu yol insanlığın tanıdığı en onurlu en erdemli yoldur.

“Düştüğün yerde, derman sendedir” diyenlerin ve onların ozanlarının sözü unutulmayacaktır. Keza 1925 yılında Dağkapı Meydanı’nda 47 arkadaşıyla birlikte dar ağacına çekilen, zalime boyun eğmeyen, pişman olmayı bilmeyen Kürt alimi Şex Said’in “Ulusum için kendimi kurban ettiğimden dolayı pişmanlık duymuyorum. Yeter ki torunlarımız düşmanın önünde diz çökmesin” sözleri tıpkı Seyit Rıza’nın sözleri gibi unutulmayacaktır.

İnanç ve kimliklerinden dolayı ne yananları ne de fikirleri ve özgürlük idealleri uğruna dara çekilenleri unutmayacağız!

(Yeni Özgür Politika – 1 Temmuz 2025)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu