
2 Temmuz anmaları öncesi toplumsal hafızayı diri tutmak ve hesaplaşmayı yeniden gündeme getirmek için mücadele eden isimlerden biri olan Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Cuma Erçe, Özgür Gelecek’e konuştu.
Erçe, Sivas Katliamı’nın üzerinden geçen 32 yıl boyunca yaşanan adaletsizliğe dikkat çekerek, bu acının Alevi toplumu için hala ilk günkü kadar taze olduğunu belirtti.
“32 yıldır ‘herkes için adalet’ dedik, çünkü Sivas için adalet, herkes için adalet demektir” diyen Erçe, yalnızca Sivas değil, Türkiye’nin geçmişindeki katliamlarla yüzleşilmediği için ülkede siyasal ve kültürel bir çürümenin hâkim olduğunu vurguladı.
Erçe, devletin bu yüzleşmeden özellikle kaçındığını belirterek, “Bugün içeride tek bir katil kalmadı. Zaten çoğu yakalanmamıştı, yakalananlar da sadece piyonlardı. Gerçek sorumlular, planlayıcılar hala ortaya çıkarılmadı” dedi. Erçe’ye göre, halk, bu sorumluları öğrenemedi çünkü devlet, Madımak’ta yaşananları örtbas etmeye devam etti.
“Sivas, bu ülkenin karanlık laboratuvarlarından biridir!”
Sivas Katliamı’nın yalnızca kendi başına bir olay değil, Türkiye’nin uzun yıllara yayılan katliamlar zincirinin bir parçası olduğunu söyleyen Erçe, “Sivas Katliamı, öncesinde ve sonrasında yaşananların bir laboratuvarı gibidir. Koçgiri’den Dersim’e, Maraş’a, Gazi’ye, Gezi’ye kadar uzanan zincirde hepsi aynı zihniyetin ürünü” ifadelerini kullandı. Katliamın faillerine sahip çıkan avukatların devletin en üst kademelerine getirildiğini, kırmızı bültenle arananların serbestçe dolaştığını belirten Erçe, “Devlet bu katliamda yer alanları ödüllendirdi” dedi.
Katliamın gerçekleştiği Madımak Oteli’nin bir utanç müzesine dönüştürülmesi için 32 yıldır verdikleri mücadeleyi hatırlatan Erçe, mevcut haliyle binanın toplumsal hafızaya değil, inkâra hizmet ettiğini söyledi. “Bilim ve Kültür Merkezi tabelası bizim için bir hakarettir” diyen Erçe, bir dönem binanın alt katında kebapçı bulunmasını da “33 canımızın yakıldığı yerde kebapçılık yapıldı” sözleriyle eleştirdi.
Uluslararası örnekleri hatırlatan Erçe, “Almanya Solingen’deki katliamın olduğu yerde anıt yaptı. Nazilerin Yahudilere yaptıkları için özür dilendi. Avustralya Aborjinlerden, ABD siyahlardan özür diledi. Ama bizde utancı temsil edecek bir müze bile yapılmadı” dedi ve ekledi: “Çünkü o utancın arkasında duranlar bugünkü devlettir. Kendi kendilerinden utanç duymaları mümkün değil.”
“Alevi açılımı samimi değildi; taleplerimizin tamamı reddedildi”
2009–2011 arasında gündeme gelen Alevi açılımı sürecini de değerlendiren Erçe, devletin bu süreçte samimi olmadığını belirtti. “Bizi eşit yurttaş olarak görmüyorlar. Tüm dertleri Alevileri bölmek, parçalamak, asimile etmek” diyerek iktidarın yaklaşımını eleştirdi.
Zorunlu din derslerinin kaldırılması, el konulan dergâhların iadesi, Madımak’ın utanç müzesi olması, cem evlerinin ibadethane sayılması gibi taleplerin tamamının cevapsız bırakıldığını, hatta tam tersi uygulamalarla karşılık verildiğini belirten Erçe, “Müfredat imam hatip müfredatından bile geriye gitti” dedi.
Alevi gençliği arasında inanç kopuşu olduğu yönündeki iddialara da cevap veren Cuma Erçe, Aleviliğin zamana göre kendini yenileyebilen bir yol olduğunu ve kör inançla değil, sorgulamayla ilerlediğini söyledi. “Asıl tehlike gençlerde değil, devletin desteklediği Alevi ismi taşıyan kurumlardadır” diyen Erçe, bu kurumların Aleviliği şialaştırma, gericileştirme ve bilimden uzaklaştırma misyonu taşıdığını ifade etti.
Alevi toplumunun inatla ve sabırla hak mücadelesini sürdürdüğünü vurgulayan Erçe, “Bu kurumlar Alevi mücadelesine zarar veriyor. Ama yol yerinde duruyor” dedi.
“Gerilim siyasetiyle, Aleviler hedef gösteriliyor”
Son dönemde artan toplumsal kutuplaşma ortamında Alevilere yönelik söylemlerin sıklaştığını belirten Erçe, iktidarın ekonomik krizi örtmek için toplumsal gerilim yarattığını ifade etti.
Erçe, “İşsizlik, sefalet ortada. Asgari ücret açlık sınırının altında. Öğrenciler barınamıyor, gençler ülkeyi terk ediyor. Bu gerçeklerin üstünü örtmek için Alevilere saldırılıyor” dedi.
Sadece iktidarın değil, muhalefetin de zaman zaman bu dili kullandığını belirten Erçe, “Son dönemde CHP içindeki tartışmalarda bile mesele Aleviliğe dönüyor” sözleriyle siyasetin Aleviliği araçsallaştırmasını eleştirdi. Ancak bu gerilim siyasetinin sürdürülebilir olmadığını savunarak, “Bir noktadan sonra halkın gerçek sorunlarına odaklanacağına inanıyorum” dedi.
2 Temmuz’a yönelik hazırlıklarının sürdüğünü belirten Erçe, anmaların sembolik olmadığını ve daha büyük bir mücadele hattının parçası olduğunu söyledi. “Hacı Bektaş, Pir Sultan, Reşat Abdal anmaları, laik eğitim mücadelemiz gibi pek çok hattımız var” diyerek, bu sürecin sadece anma değil, bir hakikat yolculuğu olduğunu vurguladı.
Son sözü yine kararlılıkla söyleyen Erçe, “32 yıl değil, 32 asır geçse de bu hesaplaşma olmadan mücadele bitmeyecek” dedi.