GüncelKadın

SÖYLEŞİ| Gazeteci Sevda Erkılınç: Burada dilekçelerle yaşıyoruz

Bianet'ten Ebrim Kepenek 2 Mayıs'tan beri tutuklu bulunan Perihan Sevda Erkılınç ile söyleşti. 

Gazeteci Perihan Sevda Erkılınç, 2 Mayıs’tan bu yana tutuklu. Hakkındaki iddialardan biri “1 Mayıs’ı Taksim’de yapalım” diye çağrı yapması.

Özgür Gelecek gazetesi muhabiri olan Erkılınç, aynı zamanda çölyak hastası. Sağlığı için glutensiz beslenmek zorunda ama cezaevinde bu koşullar sağlanmıyor. Hastaneye sevki yapılmıyor.

bianet’in sorularını yanıtlayan Erkılınç, dayanışma sayesinde güçlendiğini söylüyor ve ekliyor: “Hep birlikte daha güçlüyüz, çünkü hakikatin sesi asla susmaz.”

“Dayanışma güçlendirdi”

Öncelikle nasılsın?

Tüm baskı, zorbalık ve hak ihlallerine rağmen, tıpkı direnen diğer kadınlar gibi iyiyim. Moralim yerinde çünkü biliyorum ki yalnız değilim; sizin aracılığınızla bir kez daha ifade etmek isterim: Gözaltına alındığım andan itibaren özellikle kadınların ve kadın gazetecilerin gösterdiği dayanışma, içimde tarifsiz bir güç oluşturdu.

Kadınlar Birlikte Güçlü’den tutun da lubunyalara kadar birçok dayanışma ağına minnettarım. Glutensiz çikolata gibi küçük ama anlamı büyük bir jest, burada kurduğum en tatlı anılardan biri oldu. Ben burada hasta bir gazeteci olabilirim, ama o dayanışma sayesinde yalnız değilim. İçeriden dışarıya bir kez daha haykırıyorum: Kadın dayanışması yaşatır, direnişi büyütür.

“Lakabım: Dilekçeci”

Cezaevinde bir günün nasıl geçiyor?

Cezaevinde zaman, bir çark gibi dönüp durur. Her gün birbirine benzer ama aynı zamanda her güne sızan farklı bir duygu, farklı bir ağırlık vardır. 20 kadının birlikte kaldığı bir koğuştayım. Bu kalabalık ortam, hayatı belli rutinlere zorunlu kılıyor: kantin günü, mektup günü, kitap günü, çamaşır günü…

Sabah saat 08.00’de yapılan sayımla güne başlıyoruz. Nöbetçi arkadaşla birlikte saat 07.45’te uyanıyoruz. Glutensiz ekmek varsa şanslıyım; yoksa kahvaltımı ekmeksiz yapıyorum. Ardından 20 dakikalık volta bu hem bedeni hem zihni ayakta tutan bir nefes molası.

Saat 09.00’da sessizlik saatiyle birlikte kitap okuyorum; buradaki en değerli yol arkadaşlarımdan biri kitaplar. Öğlen ve akşam yemekleri belirli saatlerde geliyor, ardından yine volta, haber saatleri, ikinci sayım ve nihayet geceye dilekçelerle veda. Öyle çok dilekçe yazıyorum ki, artık “Dilekçeci” lakabını taktılar bana. Her dilekçe bir direniş, her satır bir hak talebi.

“Glutensiz yemek sınırlı”

Hastalığınla ilgili ne gibi sorunlar yaşıyorsun?

Hapiste hasta olmak başlı başına bir zorluk; ama çölyak gibi özel beslenme gerektiren bir hastalığınız varsa, bu durum adeta bir hayatta kalma savaşına dönüşüyor. Ancak önce şunu vurgulamak isterim: Benim yaşadığım sorunlar elbette ciddi ama içeride benden çok daha ağır durumda olan mahpuslar var. Örneğin, kısmi felçli Mehmet Emin amca… Hâlâ tahliye edilmedi, yasaların açık hükümlerine rağmen. 60’lı 70’li yaşlardaki ağır hasta mahpusların içeride tutulması, vicdanları kanatan bir başka gerçeklik.

Ben çölyaklıyım; yani glutenli gıda tüketmem sağlığımı doğrudan tehlikeye atıyor. Yeterli glutensiz gıdaya ulaşamazsam, bağışıklığım çökebilir, ciddi sağlık sorunları yaşayabilirim. Dışarıdayken bile bunu sağlamak zordu; sürekli yiyecek taşımak, uygun beslenme çabası içindeydim. Burada ise gelen glutensiz yemek sayısı sınırlı ve çoğu zaman yetersiz.

Koğuş arkadaşlarım büyük bir dayanışma göstererek ellerindekini paylaşıyorlar ama bu sürdürülebilir değil. Hasta mahpusların tedaviye erişimi ve özel beslenme ihtiyacı göz ardı edilemez. Bu, sadece bir sağlık sorunu değil, bir hak meselesi.

“Her adımımız gözetim altında”

Cezaevindeki gözlemlerin neler?

Burası kelimenin tam anlamıyla bir beton yığını. Beton duvarlar sadece fiziksel değil, aynı zamanda duygusal ve zihinsel bir yalıtım aracı. E

n basit ihtiyaçlar için bile dilekçe yazmak gerekiyor ve bu dilekçeler sistemin hantallığıyla birleşince devasa dosya yığınlarına dönüşüyor.

20 kadının dar bir alana sıkıştırıldığı koşullarda yaşamak hem fiziksel hem ruhsal olarak yorucu. Mahremiyet yok, sessizlik yok, özgürlük yok.

Her adımınız gözetim altında, her nefesiniz sınırlı. Burası sadece bir cezaevi değil aynı zamanda bir suskunluk politikası. Ama içeridekiler susmuyor, yazıyor, direniyor, birbirine omuz veriyor. En önemlisi de: gözlem yapıyor ve dışarıya anlatmaya devam ediyor.

“Özgür basın susturulamaz”

Kamuoyuna ne söylemek istersin?

Bu coğrafyada özgür basın her daim tehdit altında. Gerçekleri yazmak suç, gazeteci olmak ise neredeyse bir “kod adı” haline geldi. Adım Sevda ama burada, sanki bir şifreymiş gibi yaklaşılıyor bana bu bile başlı başına trajikomik bir durum. İçeride tutulan birçok kişi, saçma sapan gerekçelerle susturulmak isteniyor.

Ama buradan, dört duvar arasından şunu net bir biçimde söylemek isterim: Özgür basın susturulamaz! Gazetecilik suç değildir! Dayanışma, umudu diri tutar. Hep birlikte daha güçlüyüz, çünkü hakikatin sesi asla susmaz.

(Binaet, Evrim Kepenek, 9 Temmuz 2025)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu