
Tutsak bir Partizan okuru, Bakırköy Kadın Kapalı Hapishanesi’nde okuduğu Birçok Hayat Yaşadım kitabına dair değerlendirmelerini Özgür Gelecek Gazetesi’ne ulaştırdı.
Rusya’da, Rusya Komünist Partisi içerisindeki kadın önderlere baktığımızda önemli karakterlerle karşılaşırız. Doğrusu, kadın kurtuluşu için mücadele eden kadınlar, komünist kadın önderleri takip eder, mücadele deneyimlerinin izinden giderler.
Bu kadınlardan ilk akla gelen isimlerden biri Aleksandra Kollontai’dir. Rusya Komünist Partisi içerisinde devrimin öncesi ve sonrasında önemli bir karakter olan Kollontai hakkında Birçok Hayat Yaşadım isimli kitapta hayatına ve yaşam deneyimine dair önemli ayrıntılar bulunuyor.
Kollontai, soylu bir ailenin kızı olarak dünyaya gelir. Genç yaşlarında okumaya ve özellikle yazmaya oldukça meraklıdır. İlk yazı yazmaya başladığı süreçte eşi ve babası tarafından küçümseyici bir tavırla karşılaştığı için cesareti kırılır.
İlk öyküsünü ünlü bir yazarın dergisine gönderir, ancak dergi yazıyı yayımlamayı reddeder. Aslında yazı çok iyi olmasına rağmen, burjuva ahlak kurallarına karşı alternatif olması; kadın-erkek ilişkisi, ahlakı öneren/öngören unsurlar içermesi nedeniyle reddedilmiştir.
Ancak cesareti ve yazılarının reddedilmesi, Kollontai için bir hayal kırıklığı değil, yeni bir başlangıç olmuştur. Rusya’nın önemli yazarlarını ve çizerlerini küçük yaşlarından itibaren elinden düşürmeyen Kollontai’nin düşünceleri, dönemin yazarlarının fikirlerini aşmış ve o dönemde Nasıl Yapmalı kitabında yer alan yazılara da referans olmuştur.
Evli olan Kollontai hem annelik hem de yazarlık yapıyordu. İşte bu sırada hayatında belli başlı değişimler yaşamaya başladı. Eşi ile arasında başlayan çatışmada, çarpıcı duran ancak sıkça rastlanan bir durum olan kadınlardaki gelişimi küçümseyen bir tavır ortaya çıkıyordu. Yine babası, “Yazında bağımsız ve yeni olan tek bir düşünce yok; aynı zamanda çok fazla alıntı içeriyor.” diyerek benzer bir yerden, acımasız bir yorum yapıyordu. Ancak kadın arkadaşı Şaya ise “İlk adım atıldı, her zaman düşlediğin yola, yazar olma yoluna girdin. Şimdi artık bağımsız çalışabilir, kendi yaşamını düzenleyebilirsin!” sözleriyle Aleksandra’ya destek çıkıyordu.
İki farklı açıdan aynı yazıya dair söylenmiş bu ifadeler, erkeklerin kadınlara olan bakış açısını ortaya koymuyor mu sizce de?
Hayatı okudukları ve yazdıkları ile değişen Kollontai, Bolşeviklerle tanışarak mücadele içinde yer almaya başlıyor. 1905’lerde kadın işçiler arasında yoğun şekilde çalışmaya başlıyor ve burjuva kadın haklarıyla ideolojik mücadeleye de giriyor. Kollontai, Parti içinde bir kadın merkezinin kurulması için çalışıyor. Bunu tabii ki kadın yoldaşları destekliyor. Sürekli iletişimde olduğu Clara Zetkin ve Rosa Luxemburg ise bunlardan ikisi. Erkek yoldaşları ise kadın merkezinin kurulmasına kuşkuyla yaklaşıyorlardı. Yaşını almış bir kadın devrimci ise bu girişimi “feminizme doğru zararlı bir sapma” olarak yorumluyordu.
Bu biyografi niteliğindeki kitapta Kollontai’ın devrim süresince çalışırken aklının daima kadın işçilerde olduğunu, bu çalışmalar sırasında yer yer komik ya da trajikomik örneklerle ve deneyimlerle karşılaştığını görüyoruz.
Kadın işçi bürosu için verdiği çaba sonuçlanınca, toplantı için verilen salona gittiğinde salonun kapısında “Salt kadınlar için toplantı yapılmayacak. Yarın salt erkekler için toplantı var.” yazısı ile karşılaşan Kollontai ve yanındaki kadınlar bir evde toplanmak zorunda kalıyor.
Sürgün hayatı boyunca da işçi sınıfı mücadelesi yürütürken kadın mücadelesini ihmal etmiyor; Kadın Sorununun Sosyal Temelleri, Toplum ve Analık, Cinsel Devrim, Sevgi Yolları, Yeni Ahlak ve İşçi Sınıfı, Yeni Kadınlar, Çalışan Anne gibi çeşitli eserler veriyor.
Kollontai, uzun bir süre sürgünde olması nedeniyle devrimin oluş aşamalarında yer alamadığı için eleştirilse de, 1917’de olanak oluştuğu anda mücadelenin ve devrimin başarıya ulaşması için tüm varlığıyla bunun içinde yer alıyor.
Bu kitapta, Kollontai’ın aklının fikrinin her daim devrim mücadelesinin önemli bir alanı olan kadın işçi mücadelesinde olduğunu görüyoruz. Tüm engellere ve zorluklara rağmen iyi bir Leninist olan Kollontai, devrim sürecinde de Lenin ile birlikte Halk Komiseri olarak çalışıyor. Burjuva kadın hareketi ile ideolojik mücadeleyi elden bırakmayan ama kadınlar için özel politikalar ve örgütlenmeler için de çalışan Kollontai, özel bir yere sahiptir.
Kollontai’ın “O yıllarda çalışmanın odağı, emekçi kadınların feministlerin tuzağından kurtarılmasıydı.” şeklindeki ifadesi, onun kadın kurtuluş mücadelesine olan bakış açısını bizlere göstermektedir.
Yine İnter Yayınları’ndan basılan otobiyografi niteliğindeki kitabında kendi sözleriyle:
“Altmış yıllık devrimci çalışma ve devlet faaliyetinde, en değerli katkımın ne olduğunu düşünüyorum? İlk katkım; elbette ki emekçi kadınların kurtuluşu için ve onların tüm iş alanlarında, devlet görevlerinde, bilimde ve benzeri yerlerde eşitliklerinin kabul ettirilmesi mücadelesinde yaptıklarımdır.”
Bu, onun mütevazı bir değerlendirmesi olur. Çünkü o dönem komünist kadın çalışmaları örnekleri olmamasına rağmen yazdıkları ve yaptıklarıyla eşsiz değerde bir mücadele örneği bırakmıştır.