
8. Dönem Toplu İş Sözleşmesi (TİS) görüşmelerinde “eşit işe eşit ücret” diyerek yoksulluk sınırının üzerinde bir yaşam talep eden KESK, yalnızca ekonomik değil, demokratik ve kamusal haklar için de mücadele yürütüyor. Tabana dayalı örgütlenme modeliyle toplu sözleşme sürecini bir direniş zeminine dönüştüren konfederasyon, kamu emekçilerini güvencesizliğe ve yoksulluğa karşı ortak mücadeleye çağırıyor.
Özgür Gelecek olarak, kamu emekçilerinin TİS sürecindeki taleplerini, sendikal mücadelenin yönünü ve toplumsal eşitsizliklere karşı verilen direnişi, KESK İstanbul Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Ertuğrul Eroğlu ile konuştuk.
“Pazarlık masası değil, mücadele platformu”
KESK olarak toplumun tüm kesimlerini kapsayan bir mücadele yürüttüklerini belirten Eroğlu, konfederasyonun yalnızca bir pazarlık masası değil, aynı zamanda bir mücadele platformu olduğunu vurguladı ve “Her alanda yaşadığımız eşitsizlikleri ortadan kaldırmak için mücadele ediyoruz. Kadın temsiliyeti, cinsiyet eşitliği, LGBTİ+ların hakları, laiklik ve kamusal hizmetlerin ticarileştirilmesine karşı duruşumuz… Hepsi bir bütün” dedi.
Hükümetin TİS sürecinde uyguladığı politikaları eleştiren Eroğlu, “Sendikaları sistem dışına itmek, kamu emekçilerini kendi yandaş yapılarında toplayarak mücadele gücünü kırmak istiyorlar” ifadeleriyle, TİS sürecine yaklaşımlarının sadece bir maaş pazarlığı değil, eşitsizlikle mücadele olduğunu vurguladı.
Hükümetin emek ve halkı yok sayan bir dayatma politikası izlediğinin altını çizen Eroğlu, “Piyasacı, esnek ve güvencesiz çalışmayı esas alan bir sistem dayatılıyor” ifadelerine yer verdi.
“Piyasacı bir sistem dayatılıyor”
Yeni anayasa tartışmalarını hükümetin halktan uzak politikaları üzerinden değerlendirdiklerini belirten Eroğlu, “Bu kötülük rejiminin ömrünü bir gün bile uzatacak hiçbir çalışmanın içinde olmayız” dedi. Açıklamalarında demokratik merkeziyetçilik ilkesine değinen Eroğlu, “Yukarıdan dayatmayla değil, tabandan yukarıya örgütlenen bir modelimiz var” ifadesini kullandı.
“Bizim için kamusal hizmetlerin ticarileştirilmesine karşı durmak aynı zamanda halkın temel haklarını savunmak anlamına gelir. Eğitim, sağlık, ulaşım hak olmaktan çıkarılıyor. Buna karşı direneceğiz.”
Sendikaların profesyonel kurumlar olmadığını, bir mücadele platformu olduğunu vurgulayan Eroğlu, “işçilerin tek başına mücadele ederek kazanamayacağı hakları birlikte kazanabilecekleri yapılardır” dedi. “Sermayenin karşısında ancak yan yana gelerek, sesimizi çoğaltarak ve örgütlü mücadeleyle kazanım sağlanabilir. Sendika yalnızca kurumsal hak savunuculuğu değil; aynı zamanda kolektif dayanışma, örgütlenme ve mücadele alanıdır” sözleriyle sendikal mücadelenin gerekliliğine dikkat çekti.
Onurlu bir gelecek için sendikal yaşamın ötelenemez bir gerçeklik olduğuna atıfta bulunan Eroğlu, “Demokratik bir ülkede yaşamak ve çocuklarımıza onurlu bir gelecek bırakmak için mücadele ediyoruz” dedi ve ekledi: “Bugün kamu hizmetleri liyakatsiz, yandaş kadrolarla yürütülüyor. Hakkımız verilmezse mücadele ederiz.”
“Taleplerimiz alınterimizin karşılığıdır”
AKP iktidarı, 2017 referandumu ile tek adam rejimini anayasal bir düzleme aldı. Ve kamusal alanları bir yük olarak görüyor. Bu durumun kamusal yaşama ve sendikal mücadeleye bir tehdit oluşturduğunu söyleyen Eroğlu, “Tek adam rejimi kamu hizmetlerini bir yük olarak görüyor ve piyasalaştırmaya çalışıyor. Bunun sonucunda eğitimde, sağlıkta hizmetin niteliği düşüyor. Öfkelenen halk en yakındaki kamu çalışanına yöneliyor. Oysa öfke, bu tercihleri yapan siyasal karar vericilere yönelmelidir” dedi.
Toplu sözleşme sürecini pazarlık masası olarak değil bir mücadele üzerinden tanımlayan Eroğlu, düşüncesini şöyle açıkladı:
“Çünkü taleplerimiz alınterimizin karşılığıdır. Alınterinin pazarlığı olmaz. Hakkımız verilmezse mücadele ederiz. Kamu çalışanı ‘Ben emeğimin karşılığını istiyorum’ der ve bunun için mücadele eder.”
“Masaya siyasi iktidarın taleplerini karşılamak üzere oturursanız, size ne sunulursa onu kabul edersiniz” sözleriyle Türk-İş sendikasını eleştiren Eroğlu, “Biz KESK olarak temsil ettiğimiz sınıfın çıkarlarını savunmak için oradayız. Alınterimizin hakkını ne eksik ne fazla talep ediyoruz” dedi.
Eroğlu, sendikaların her zaman muhalif olması gerektiğini söyleyerek “Sendikalar yapı itibarıyla iktidara karşı durmalıdır. Çünkü iktidarlar değişse de sömürü düzeni değişmiyor. Bu düzen karşısında emekçilerin yanında olan bir sendika, her zaman muhalif olmak zorundadır” şeklinde konuştu.
“Taleplerimiz açık ve net”
8. Dönem Toplu İş Sözleşmesi sürecine dair konuşan Eroğlu, önceki dönemlerde bugün masada oturan bazı sendikaların hiçbir itiraz göstermeden patronun tekliflerini kabul ettiğini söyledi.
Toplu sözleşme sürecinde kadın kamu emekçilerinin özgün taleplerinin de gözetilmesi gerektiğini vurgulayan Eroğlu, KESK’in bu konudaki yaklaşımını şu sözlerle aktardı:
“Kadın meclislerimiz bu süreci yakından takip ediyor, verileri titizlikle topluyor ve eşitlik mücadelesini sendikal alana taşıyorlar. Ekonomik krizlerin ilk mağduru hep kadınlar oluyor. Yıllardır görünmeyen emekleriyle işyerlerini ayakta tutan kadınlar, terfi ettirilmiyor, erkek şiddetine maruz kalıyor, yaşam tarzlarına ve kıyafetlerine karışılıyor. Bu toplu sözleşme görüşmelerinde kadınların taleplerinin görmezden gelinmesine izin vermeyeceğiz.”
Son olarak 8. Dönem TİS görüşmeleri hakkında konuşan Eroğlu şunları söyledi:
“KESK olarak taleplerimiz açık ve nettir;
‘Grev hakkının önündeki engeller kaldırılmalı. 4688 sayılı yasa iptal edilerek grevli-toplu sözleşmeli bir yasa çıkarılmalıdır.
İnsanca yaşamaya yetecek bir ücret talep ediyoruz. Yoksulluk sınırının üzerinde maaş istiyoruz.
Güvenceli istihdam, güvenli gelecek istiyoruz. Demokratik, adil bir çalışma yaşamı talep ediyoruz. Halktan yana, eşit ve ücretsiz kamu hizmeti istiyoruz. Vergide adalet istiyoruz.
Yoksulluk sınırının altında maaş alan kamu çalışanlarının vergi dilimi %10’a sabitlenmeli. Emekli maaşı hesaplanırken seyyanen ödemeler, uzman/başöğretmen ek ödemeleri taban maaşa eklenmeli.
Tüm kamu emekçilerine kira, yol ve yemek yardımı yapılmalıdır.’
Bu taleplerimiz karşılanana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz.”