Güncel

ANI – ANLATI | Bizim Nubar

"O, kendi gerçekliğinin oldukça altında bir mütevazilik göstermekten bir an olsun rahatsızlık duymadı. Herkese eşit ve yoldaşça yaklaştı."

Yazılanların, bilinenlerin ötesinde bir yaşamı olan komutan Nubar sınırlara ve kalıplara sığmayacak kadar zengin, yaratıcı, hareketli, mütevazi bir yaşamın sahibi olarak yaşadı. Yaşarken ve sonsuzluğa uğurlanırken silinmez izler, unutulmaz anılar ve doldurulması kolay olmayan bir boşluk bıraktı geride. Zamanın zorluklarına, engellerine, tehlikelerine kafa tutacak kadar güçlü sistemin iradesine boyun eğmeyecek, paranın hükmüne teslim olmayacak kadar güçlü, bir devrimci olarak yaşadı. O, zamanı yaşarken bile geleceğin dünyasını kurma fikri ve iddiasından ödün vermedi. Anı yaşarken bile sosyalizmin dünyasını ve hayallerini yaşadı.

Kapitalizmin mülkiyet ve kibir dünyası karşısında üçlü, bilinçli, disiplinli bir şekilde yaşadı. Her gün disiplinli ve iradeli bir şekilde spor yaptı. Kendi bedenini bilinci gibi terbiye etti. Bedenini her türlü zorluklara karşı dayanabilecek şekilde eğitti. Bilinciyle bedenine hükmetti. Sporu sınıf düşmanlarına karşı savaşımın bir parçası, zorunlu bir görevi olarak ele aldı.  Kendini bilinç ve beden olarak eğitip dayanıklı kılmadan düşmana karşı nasıl savaşabilirdi? Nubar yoldaş bunun yanıtını bilinçli, disiplinli eğitimle verdi. Dil öğrenmeyi, spor yapmayı, yüzmeyi, araç kullanmayı, yazmayı, fotoğraf çekmeyi, silah kullanmayı hemen her şeyi devrimin görevlerini daha iyi yerine getirmek, halka hizmeti daha nitelikli düzeyde yapmak için ele aldı. Ve yapmaya çalıştı.

Kendini yaşayan değil, devrimin, halkın, sosyalizmin insanı olarak yaşadı. Anın gerçekliğine ve görevlerine gözlerini kapamadan, gelecekte yaratılması ve yaşanması istenen toplumun insan modeli olarak yaşadı. Ve bunu her an yaşadı.

Her zamandan daha fazla Nubar olmak

Komutan Martager’in devrimci kişiliğini anlamak, açıklamak burjuva sistemin gerçekliğini ve yaratıp şekillendirdiği toplumu ve insan modelini anlamak açısından önemlidir. Komutan Marteger’i anlamak, tanımak için yetim bir halkın soykırım hikayesini bilmek, anlamak gerekir. Martager’in yoksul yaşamını anlamak gerekir. Onu Martager yapan bu üç temel toplumsal gerçeklik oldu. Ve bu toplumsal gerçeklik içinde, özgürlük ve devrimcileşme dinamizmi onu yarattı.

Martager yoldaş, sömürü ve zulüm dünyasında yaşayan, ancak ona boyun eğmeyen esen sert bir bahozdur. Düşmana sert, zorluklara-engellere- imkansızlıklara karşı direngendir. Paranın tanrılarına ve zulmün imparatorlarına boyun eğmeyen iradenin yoldaşıydı. Sadece “an”ın değil tüm zamanların, tüm mazlumların yoldaşıydı.

Komutan Martager’le tanışan, onunla karşılaşan, kısa süreliğine bile olsa birlikte vakit geçiren, yaşayan, savaşan her insan üzerinde unutulması mümkün olmayan derin izler ve güzel anılar bıraktı. Çevresiyle, yoldaşları ve dostlarıyla, toplumla kurduğu bağ, kullandığı dil, gösterdiği içtenlik ve dürüstlük, paylaşımcılık, yapıcılık hep yakınlaştıran, kazanan, devrimcileştiren bir yerde oldu. Emek ve fedakarlıkla yoğrulmuş bilinçle şekillenmiş derin bir yoldaş sevgisiyle savaşçılara halka dostlara baktı, yaklaştı, onları örgütlemeye çalıştı. Toprak renkli alnındaki derin sert çizgiler altında kocaman bir yoldaş yüreği taşıdı. Her kesimden insanlar, dostlar, enternasyonalistler ona büyük bir saygı duydu; onu bağrına bastı. Şehit düştüğünde kaç okul, sıra arkadaşı, kaç yoldaşı, kaç dostu onu nemli gözlerle uğurlamadı ki? Yetim bir halkın, yetim evladının ölümüne kimse inanmak istemedi. Kimse ölümü ne kabul etti ne de ona yakıştırdı.

Bugüne dek, bir gün çıkıp gelecek beklentisi içinde büyük sevgi ve özlem boşluğu geride bıraktı. O, devrimin halkın emeğin örnek insanı ve yoldaşı olarak yaşadı ve sevildi.

İlk kez…

Rojava’dan Dersim’e savaşçılarını uğurlarken son ana kadar onlara tecrübe ve birikimini, yapmaları ve dikkat etmeleri gereken herşeyi onlarla paylaştı. Bir yoldaş şefkatiyle silahlarını nerede-nasıl kullanacaklarını, onlara verilen askeri dersleri ve bilgileri unutmamaları gerektiğini birer birer anlattı.

Ve biz yoldaşları olarak ilk kez komutanın derin bir duygusallık içinde Dersim’e göreve giden yoldaşlarının ardından gözyaşı döktüğüne tanıklık ettik. Duygularını açık etmeyen durgun ve sert görünüşü altında bir volkan gibi patlamaya hazır gizli derin bir yoldaşlık hissi taşıdığını o zaman anladık.

Hiçbir zaman yapmadığı, yapamadığı şeyi yoldaşlarından istemedi, beklemedi. Önce kendisi yaptı. Gitmediği yere yoldaşlarını göndermedi. En zor alana, en riskli göreve önce kendisi gitti. Bedel ödenmesi gereken zorlu göreve önce kendisi aday oldu. Devrimin çantası, hep hazır ve yanında oldu.

O, kendi gerçekliğinin oldukça altında bir mütevazilik göstermekten bir an olsun rahatsızlık duymadı. Herkese eşit ve yoldaşça yaklaştı. Taşa, kayaya, suya, ağaca, hayvanlara, demire dostça yaklaştı. Emeğin, yoldaşlığın kıymetini bilerek herkesle önce dost olmaya çalıştı. İnsanlarla durmak bilmez çalışkanlığı, mütevazi paylaşımcı kişiliğiyle, fedakarlık ruhuyla dostluk üzerinden yoldaş olmaya çalıştı. İyi bir dinleyiciydi. Önce anlamaya tanımaya çalıştı. Herşeye zaman ayırdı. İyi bir gözlemci, iyi bir tahlilciydi. Emek ve mücadele üzerinden dostluk kurulmadan yoldaş olunamayacağını çok iyi biliyordu.

Sözünden önce ellerini çalıştırdı. Komutanlığını doğru pratiğiyle yapmaya çalıştı.

Komutan Nubar neden bu kadar çok insan tarafından sevildi? Hemen her kesimden, her yaştan insanlardan, halktan neden bu kadar çok saygı gördü? Deyim yerindeyse farklı ülke ve halklardan farklı toplumsal kesimler ve devrimciler tarafından neden bu kadar çok benimsendi? Kabul gördü? Çünkü o proleter devrimciliği halkın devrimin ve proletarya partisinin komutanı olmayı içselleştirmiş bunu bir kimlik ve kişilik haline getirmiş, olabildiğince doğal, samimi, sahici, dürüst, cesur, paylaşımcı, fedakar bir komutan ve devrimciydi. Onun öncelikli kimliği devrimciydi. Halkın, savaşın, sosyalizmin devrimciliği üzerinden komutanlığını inşa etti.

Bugün her zamandan daha fazla onun devrimci kişiliğini, duruşunu yürüyüşünü örnek almalıyız. Onun bu çok yönlü mütevazi cesur kişiliği, devrim ve sosyalizme olan derin bağlılığı, partisine olan sonsuz güveni, herkese devrimi sevdirtti.

Ne yaptısa, ne yarattıysa tükenmez emeği sınırsız fedakarlığı ve tanımı zor cesareti ve durmak bilmez çalışkanlığı sayesinde yaptı. Savaşçıyken de Martager, komutan iken de Martager kaldı. Gedikpaşa’daki yıkıldı yıkılacak evin “Fakir”iydi. Avrupa’da yaşarken de “Fakir”di. Türkiye birincisi, Avrupa dördüncüsü olurken de “Fakir”di. Yaşamı boyunca da hep devrimin “Fakir”i kaldı. Devrimin tartışmasız emekçisi, savaşın komutanı kalmaktan yorulmadı.  Yaşamda fakir, savaşta Martager olmaktan bir an olsun vazgeçmedi. Kimse onun üzerindeki giyilmekten, yıkanmaktan güneşin altında kalmaktan solan, eskiyen askeri üniformasını değiştiremedi.

Onun kadim ve ona bağlı bir savaşçısı anlatıyor; “Nubar yoldaşa giymesi için aldığım çamaşır birkaç ay sonra yattığı yerin yanında giyilmeden görünce, şaşırdım. Oysa çamaşırları güneşten, giyilmekten oldukça eskimiş ve yıpranmıştı.” Bunu söyleyen yoldaşı başıbozuk çete ordusunun, enternasyonalistlerin kaldığı karargaha saldırı anında komutanının cesaretini, fedakarlığını, düşmana kan kusturan darbelerini övünç ve gururla anlatmaktan geri durmuyordu. Komutanını karşılaştığı her savaşçıya, her enternasyonalist devrimciye farklı dillerde anlatmaktan asla yorulmadı. Onun DAEŞ çeteleri karşısındaki savaş kararlılığını, saldırıdaki üstünlüğünü düşmanı sıfırlamasını övünerek anlattı. Karargahtaki savaşçılara verdiği cesaret ve moral halen bugüne kadar konuşuluyorsa Martager, ölümsüz bir komutan olmayı çoktan hak etmiştir.

Komutan Martager, savaşta benzersiz kahraman, yaşamda tanımı oldukça zor fakirliği herkese örnektir. “Komutan cephe de komutandır. Cephede olmayana, savaşmayan kimse komutan demez.” O; savaşın, halkın, pratiğin herkesin görüp, tanık olduğu hakikatin komutanı oldu. Bundandır ki olunacaksa Martager gibi olunmalıdır. Olunacaksa “eski çoraplarınız varsa bana verin” diyecek kadar dünya nimetine tenezzül etmeyen, “bir hırka bir lokma” felsefesinden vazgeçmeyen, kimsenin aklına gelmeyecek kadar derviş tarzında mütevazi bir yaşam sürdüren olunmalıdır.

“Yapılamaz, aşılamaz” denilen her şeyi gözüpek korkusuz pratiği ve yorulmak bilmez emeğiyle yaptı ve yarattı. Toprak, demir, elektirik, maddi olan ne varsa kullanmayı işlemeyi yeniden yaratıp üretmeyi bilen örnek bir yaşamı oldu.

Bir yandan devrimci savaşın görevlerini yerine getirirken en çok da önder yoldaşın İbrahim KAYPAKKAYA’nın ölümsüz eserini ve Başkan Mao’nun Askeri Yazıları’nı okumaktan hiç ama hiç yorulmadı. Önderine, yoldaşlarına halkının devrim davasına ölümüne bağlı kaldı.

Nubar ve onun gibi yoldaşlarımız olmasaydı bugün bizler eksik olurduk.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu