
Mardin’de Muatter Işıktaş (65) ile kız kardeşi Leyla Işıktaş’ın (60) geçtiğimiz günlerde şüpheli bir şekilde hayatını kaybetmesinin ardından kentte yaşanan şüpheli ölümler bir kez daha gündeme geldi. 2025 yılının Ocak ayından bu yana Mardin’de 23’ü aşkın kadın şüpheli bir şekilde hayatını kaybederken, Ocak’ta Latife Kaya, Mart’ta Yıldız Çam ve Ağustos ayında ise Gülten Bakan şüpheli şekilde yaşamını yitirdi. Şüpheli ölümlerin büyük bölümü “intihar” olarak değerlendirilirken, en son hayatını kaybeden Muatter ve Leyla Işıktaş kardeşlerin ise ne şekilde öldüğü konusunda henüz net bir bilgi bulunmuyor. Kardeşlerin ölüm nedeninin belirlenmesi için detaylı otopsi sonucunun çıkması bekleniyor.
Kentte yaşanan kadın cinayetleri ile şüpheli olarak kayıtlara geçen ölümleri Mezopotomya Ajansı’ndan Ahmet Kanbal’a değerlendiren Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi avukat Seher Acay, yaşanan olaylara dair verileri kayda aldıklarını ifade etti.
Seher Acay, “Son dönemde şüpheli kadın ölümleri ciddi oranda artmış durumda. Sadece bu son yaşanan olay dışında önceki haftalarda aynı gün içinde Mêrdîn’de 3 kadın ölümü bildirildi. Biri cinayet, 2’si şüpheli ölüm şeklinde. Daha sonrasında ise 6 saat içinde gerçekleşen 3 şüpheli kadın ölümü var. Son birkaç hafta içinde bakıldığında bile korkunç bir tablo ile karşı karşıya kaldığımızı söyleyebiliriz” dedi.
“Cezasızlığı aştı, faili bulamıyoruz”
Yaşananları birkaç açıdan değerlendirmek gerektiğini söyleyen Seher Acay, her kadın cinayetinin “biricik” olduğunu belirterek, “Daha önceleri bir kadın cinayeti olduğunda ortada bir fail olur ve biz ceza hukukçuları cezasızlık politikasına karşı failin yargılanmasını, etkin soruşturma yapılmasını ve cezalandırılmasını isterdik. Bunu yaparken cezasızlığın uygulanmayarak, caydırıcı cezalar verilmesini isterdik. Fakat geldiğimiz noktada artık ortada bir failin olmadığını görüyoruz. Bu tablonun daha da korkunç hale evirildiğini gösteriyor. Yani artık birçok şeyi kenarı bırakıyoruz, olay örgüsünü çözemez, faili bulamaz ve tespit edemez bir noktaya geldiğimizi görüyoruz. Öyle ilginç vakalar var ki; Narin Güran, Rojin Kabaiş vakaları. Öyle olaylar ki, nasıl gerçekleştiğini bilmiyoruz ve faillerin bu noktada bir anlamda profesyonelleştiğini de görüyoruz. Tam bir adli tıpçı stratejisi ile gerçekleştirilen cinayetlerle karşı karşıya kalıyoruz. Dolayısıyla hem kadın cinayetlerinin hem de fail prototipinin değiştiğini söyleyebiliriz” diye belirtti.
“Şüpheli ölümlerin peşine düşülmeli”
Özellikle intihar ettiği söylenen kadınlar ile ilgili bir “normalleştirme” durumunun söz konusu olduğuna dikkat çeken Seher Acay, intiharları tetikleyen nedenler ya da faillerin sorgulanması yoluna başvurulmadığını kaydetti. Bunların peşine düşülmesi gerektiğini dile getiren Seher Acay, “İntihar vakalarında da, şüpheli ölüm vakalarında da perde arkasında eril bir zihniyet durumu olduğunu, bunu irdelemek gerektiğini söyleyebiliriz. Bir toplumu kadın bakış açısı ile şekillendirmek istiyorsak bu tür vakalara başka türlü yaklaşmamız söz konusu olamaz” diye konuştu.
Medyanın rolü
Seher Acay, kadınların ölümüne dair yapılan haberlerde “kalp krizi” iddiasının sıkça dile getirilmesine işaret ederek, medyanın rolünün etkin soruşturma konusunda önemli olduğunu söyledi. Seher Acay, “Özellikle medyada dosyanın üstünün kapatılmasına sebep olacak haberlerden kaçınmamız gerekiyor. Medyanın gücü bu dosyaların aktive edilmesi, etkin soruşturma yapılması açısından çok önemli. Ama ne yazık ki yayınlarla dosyanın kapatılmasına sebep olma yönünden de önemli bir güç. Hem yanılgıya sebep verebilecek haberlerden kaçınmakla beraber, doğru bir şekilde toplumu bilgilendirmek esas işlerden biri olmalı. Öte yandan ivedi bir şekilde sadece bilgilendirme ile yetinmeyen, yasallaşma olanaklarının tartışılması ve bu noktada toplumun harekete geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum” ifadelerini kullandı.
(MA)