Güncel

ÖZEL HABER | TC’nin Sednaya’ları: Kuyu Tipi Hapishaneler (2)

ÇHD Ankara Şube Başkanı Avukat Ceren Yılmaz, Kuyu Tipi Hapishaneleri Özgür Gelecek’e anlattı.

ANKARA – Türkiye’de siyasi tutsaklar için başlatılan tecrit uygulamaları, 19 Aralık 2000 tarihinde siyasi tutsaklara yönelik gerçekleştirilen ve 30 tutsağın hayatını kaybettiği “Hayata Dönüş Operasyonu” sonrasında kurulan, F tipi olarak da bilinen Yüksek Güvenlikli Hapishanelerle birlikte daha farklı bir boyuta ulaştı.

Bugüne gelindiğinde ise tecrit uygulamalarının, Kuyu Tipi Hapishane olarak da bilinen S-R-Y tipi hapishanelerle daha yoğun bir şekilde devam ettiği gözlemleniyor.

Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Ankara Şube Başkanı Avukat Ceren Yılmaz, devrimci tutsaklara yönelik hukuksuz uygulamalardan biri olan kuyu tipi hapishaneleri gazetemize anlattı. Yılmaz, “İnsanı tecrit etmek, tekli hücrede tutmak başlı başına insan hakkı ihlalidir” dedi.

Kuyu tipi hapishaneler, F tipi hapishanelere kıyasla daha yoğun tecrit ve izolasyon koşullarıyla öne çıkıyor. Kuyu tipi hapishaneler üç katlı bir mimariye sahip. Hücreler 13 metrekare büyüklüğünde olup, yürünebilecek alan yaklaşık 5 metrekareye kadar düşüyor. Bu hücreler gün boyu kameralarla takip edilmekte ve tutsakların mahremiyet hakkı kısıtlanmaktadır. Gardiyanlarla iletişim de sınırlı olan bu hapishanelerde kalan tutsaklar sosyal izolasyona maruz bırakılmaktadır. Hücrelerdeki camlar tellerle kaplı olduğundan yeterli hava ve gün ışığı hücrelere ulaşamıyor; bu da tutsaklarda fiziksel sağlık sorunlarına yol açıyor.

“Tutsakların hakları kısıtlanıyor”

Yılmaz, kuyu tipi hapishanelere sevk edilen tutsaklar için yaptıkları itirazlarda, bu tutsakların “tehlikeli hükümlü” oldukları gerekçesiyle sevk edildiğine dair cevaplar aldıklarını belirtti. Yılmaz, yeni tutsakların da kuyu tipi hapishanelere sevk edildiğini ifade etti. “Türkiye’de ağırlaştırılmış müebbetlerin infaz rejimi oldukça ağır” diyen Yılmaz, tutuklu ve hükümlülere de benzer uygulamaların yapıldığını dile getirdi. Bu uygulamalar sonucunda tutsakların haklarının oldukça kısıtlandığını belirtti.

Yılmaz’a göre, kuyu tipi hapishanelerde tek başına bir hücrede tutulan tutsaklar kanunen çelişkili bir duruma maruz kalıyor. İnfaz kanununa göre hücre cezası en fazla 20 gün uygulanabiliyor; kuyu tipi hapishanelerdeki tekli hücre uygulaması ise kanunsuz. “İnsanı tecrit etmek, tekli hücrede tutmak başlı başına insan hakkı ihlalidir” dedi.

Yılmaz, tutsakların gündelik işlerini yerine getirmekte de zorluk çektiğini ifade etti. Hücrenin mimari yapısından dolayı gün ışığına erişimin kısıtlı olması veya hiç erişilememesi, tutsakların çamaşırlarını kurutmasını engelliyor. Ayrıca gün ışığına ulaşamayan tutsaklarda D vitamini eksikliğine bağlı sağlık sorunları gözlemleniyor.

“Kuyu tipleri tutsakları yalnızlaştıracak şekilde tasarlanmış”

Yılmaz, tutsakların havalandırma şartlarından kaynaklı da zorluk yaşadığını belirtti: “Tutsakların havalandırmaya çıkarken yanlarına eşya almalarına çoğunlukla izin verilmiyor. Bu nedenle havalandırmaya çıktıklarında herhangi bir faaliyet gerçekleştiremiyorlar. Tuvaletleri geldiğinde bir butona basıp hücrelerine geri dönmeleri gerekiyor; bu yüzden havalandırma haklarının bir kısmı kullanılamıyor.” Ayrıca altılı blokta kendilerinden başka bir tutsak yoksa, tutsakların havalandırmaya tek başına çıkmak zorunda olduğunu belirten Yılmaz, bunun yalnızlık hissini artırdığını vurguladı.

Kuyu tipi hapishaneler yüksek teknolojilerle donatılmış olmasına rağmen, Yılmaz’a göre bu tutsakların kendilerini daha yalnız hissetmesine yol açıyor.

“Yoğunlaştırılmış tecrit, insana dönük bir psikolojik işkence yöntemi”

Yılmaz, kuyu tipi hapishanelerin mimari yapısından kaynaklı tutsaklarda çeşitli fiziksel sağlık sorunlarının ortaya çıkabildiğini ifade etti. Tecritin insan psikolojisinde de çeşitli hasarlara yol açtığını belirtti: “İnsan toplumsal bir varlıktır; bu düzeyde bir tecrit, aslında bir işkence türüdür.”

Tecrit uygulamalarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. maddesini, yani işkence yasağını ihlal ettiğini vurgulayan Yılmaz, yoğunlaştırılmış tecritin psikolojik işkence yöntemi olduğuna dikkat çekti.

Yılmaz, tecrit uygulamalarına karşı açlık grevi ve ölüm orucu direnişinde olan tutsakların taleplerinin acilen karşılanması gerektiğini sözlerine ekledi.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu