GüncelMakaleler

EMEK | Güvencesiz Emek, Güvencesiz Yaşam…

Her yıl tarım işçileri 8-10 kişilik araçlara 20-30 kişi bindirilerek tarlalara taşındığı için “kaza” adı altında iş cinayetlerine kurban gitmektedir.

Dünya tarım-gıda üretim yapısını ve piyasa rejimini kontrol eden çokuluslu endüstriyel tarım-kimya tekellerinin -dünya ölçeğinde- uyguladığı neo-liberal yapısal üretim politikası yarı-sömürgelerde en az köylü/küçük üreticilerini etkilediği kadar tarım işçilerini de dolaysız bir şekilde etkilemektedir.

Uluslararası büyük endüstriyel tarım tekellerinin bir ülkede hayata geçirdiği tarım politikası o ülkede a’dan z’ye tüm emekçi halk sınıf katmanlarını doğrudan etkileyen sonuçlar doğurur.

Tarım alanında endüstriyelleşmenin yol açtığı sorunlar sadece tarımsal üretim araçlarının sanayi temelli üretime dönüşmesi değil tüm üretim aşamalarının şirketlerin kontrolüne geçmesi temelinde gelişir.

Bu kontrole, bir çiftçinin tarlasına hangi ürünü hangi tarihte ekeceği de o tohum için hangi marka kimyasal gübreyi, hangi kimyasal zirai ilacı kullanacağı ve bu üretim ekipmanlarının nereden alınacağı da dahil, tarlasını, bahçesini ne zaman sulayacağı ve ne zaman hasat edeceği de dahildir.

Kapitalist endüstriyel tarım kimya tekelleri bir ülkenin tarımsal üretim yapısına hakim oldukça üretimin ilk basamağı kabul edilen tohumdan tarlaya, tarladan sofraya olan tüm aşamaları kontrol ettiği gibi biçimlendirebiliyor da.

Şirketler çiftçinin ne ekeceğine karar verdiği gibi bizim ne yiyeceğimize de karar verme gücüne ulaşıyorlar.

Emperyalist ve komprador kapitalist tekellerinin fındık/fındık bahçelerinde çalışan mevsimlik tarım işçileri üzerindeki dolaysız egemenliği sorununa gelecek olursak, başta İtalyan çikolata şirketi Ferrero ve benzerleri gibi devasa büyüklükteki kapitalist endüstriyel tarım-gıda tekellerinin fındık üzerindeki sömürüsünün pek de görülmeyen bir ayağı da mevsimlik tarım işçilerinin emeklerinin gaspı sorunudur.

Günümüz üretim süreci içerisinde fındık sömürü çark dişlisinin en ağır biçimde ezdiği kesimin başında kuşku yok ki mevsimlik tarım işçileri gelir. Fındık üretim sürecini bir piramit olarak ele alacak olursak; Piramidin en altında mevsimlik tarım işçileri yer alırken onların bir üstünde elçi-aracı diye tabir edilen kesim gelir. (Fındık bahçesi sahibiyle anlaşıp bahçeye fındık toplayacak işçileri getiren aracılar bahçede çalışmazlar. İşçilerin yevmiyelerinden %10-15 arası pay alırlar. Bir nevi resmi olmayan taşeronluk kurumu. Elçi-aracıların kimisi 250 işçi getirirken kimisi 2 bin 500 işçi getirebiliyor.)

Fındık piramidinde elçi-aracıların üstünde bahçe sahipleri yer alırken piramidin en tepesinde fındık emek sürecinde üretimin tüm aşamalarına fiyat oluşumu politikasıyla doğrudan müdahale eden ve açığa çıkan artığa el koyan kapitalist çokuluslu tarım-gıda tekelleri ve büyük ihracatçı tüccarlar yer alır.

 

Emeği her anlamda sömürülen, kadın tarım işçileridir

Mevsimlik tarım işçilerini de kendi içinde üç (hatta dört) kesime ayırabiliriz. Elçi-aracı; bahçede çoğunlukla çalışmaz, onlar bahçe sahibi ile anlaşma yapar ve çalışacak işçileri getirirler.

Bahçe sahibi ile işçiler arasındaki çalışma koordinasyonunu sağlayan ekipbaşı denen kişilerdir. Ekipbaşı genellikle bahçede çalışan aile büyüğü olur. Ekipbaşı; bahçedeki çalışma düzenini organize ettiği gibi aynı zamanda diğer işçiler gibi çalışır. Hem çalışmayı koordine ettiği hem de işçi olduğu için “çoğunlukla çift veya bir buçuk yevmiye alırlar” Ekipbaşından sonra erkek işçiler gelir.

Erkek işçilerden sonra ise mevsimlik tarım işçileri içerisinde emeği her yönüyle en fazla sömürülen kesim kadın işçilerdir. Erkekler 10-12 saat bahçede çalıştıktan sonra çadırlarına geldiklerinde dinlenebiliyorken kadınlar için aynı şey söz konusu olmuyor.

Kadınlar çadır-baraka alanlarında da çalışmaya devam ediyor.

Bir kadın işçiden gününün nasıl geçtiğini dinleyelim:

Sabah 5.30’da herkesten önce uyanıyorum. Kahvaltıyı hazırlamam gerekiyor; bahçeye aç giderseniz çalışamazsınız. 6’da diğerlerini uyandırıyorum; kahvaltı ettikten sonra 6.30 gibi bizi bahçeye götürmek için bahçe sahibinin ayarladığı araba geliyor ve bahçeye gidiyoruz. 7’de işbaşı yapıyoruz. Öğle yemeğinde iş yine bana düşüyor. 6’da paydos edip çadırımıza döndüğümüzde akşam yemeğini hazırlıyorum, ardından bulaşıkları ve çamaşırları yıkıyorum, çadırı temizliyorum. Su ve elektrik olmadığı için bütün bunları yapmak zor oluyor; dereden su alıyoruz. Çocuklara bakacak vaktim bile kalmıyor; kendi kendilerine bakıyorlar.”[1]

Tarım işçileri yerleşim birimlerinden uzak elektrik, suyun olmadığı derme çatma baraka/çadır türü yerlerde hijyen koşullarından uzak alanlarda yaşamaya mahkum ediliyorlar. 21. yüzyılda kölelik şartlarını aratmayacak ölçüde zor koşullarda çalışıyor ve yaşıyorlar.

Çoğunluğu Urfa, Adıyaman, Mardin, Amed gibi Kürt illerinden fındık bahçelerinde çalışmaya giden mevsimlik tarım işçilerinin memleketlerinde ya hiç toprağı yok ya da geçimini sağlamayacak kadar azdır (küçüktür). Yaşadıkları bölgelerde geçimlik toprağa sahip olmayan bu köylüler çoğunlukla yılın 8 ayını il il, tarla tarla çalışarak geçirirler.

Fındık bahçelerinde çalışan bir işçinin yıllık çalışma temposu şu şekilde oluyor:

“3. ayda yola çıkıyoruz. Önce Adana, Mersin’de karpuz ve seracılık işinde çalışıyoruz. Ekiyoruz, çapalıyoruz, biz yetiştiriyoruz ama tadına bakamadan geri geliyoruz. Sonra baharda şeker pancarı, mercimek ve nohut ekim ve çapalama işi için Konya bölgesine geçiyoruz. Oradaki işler bittiğinde Ordu’ya gelip fındık topluyoruz. Fındık bittiğinde de Eylül-Ekim aylarında Urfa’ya dönüp pamuk hasadında çalışıyoruz. Bazılarımız bir daha çıkmıyor. Ama birçoğumuz Kasım ayında pancar hasadı için yeniden yollara düşüyor. Yani nereden baksanız 8-9 ay yollardayız.”[2]

1980 sonrası dünya tarımsal üretiminde neo-liberal piyasa ekonomisinin hakim üretim tarzı olmaya başlamasıyla birlikte uluslararası ve komprador tarım şirketlerinin üretim üzerindeki baskısı artmış, çiftçinin üretim üzerindeki gücü hane içi ücretsiz emek de olmak üzere zayıflayarak çözülmeye başlamıştır.

“Çeşitli sermaye kesimlerinin tarımdaki artan kontrolü ve 1990’lardan itibaren yaygın bir şekilde kendini gösteren proleterleşme dalgası çiftçilerin ücretsiz hane emeğine dayalı üretim organizasyonunda önemli dönüşümlere neden oluyor. Özellikle son yıllarda göçler ve çözülen dayanışma ilişkileri nedeniyle üreticilerin hane içinde sahip olduğu ücretsiz işgücü kaynaklarını giderek yitirmesi”[3], tarımsal üretimde dışarıdan ücretli emek gücünü bir aşamadan sonra dayatmaya başlamıştır.

 

Fındık tarım işçileri emeklerinin karşılığını alamıyor

Geçmişte ekseriyetle hane içi ücretsiz emek gücü ve imece usulü dayanışmayla köylü dışardan işgücünü ihtiyaç duymadan fındık hasadını yapabilirken Karadeniz bölgesinde fındık ve çay tarımının aile geçimini sağlamaması vb. gibi ekonomi kaynaklı yoğun göç vermesi nedeniyle bugün mevsimlik tarım işçileri olmadan bahçelerden fındık toplanamaz.

1980-1990’larda tarımda mekanizasyon hızla gelişse de fındık da üretim süreci -ayırma işlerinde kullanılan patoz makinesi hariç neredeyse tüm aşamalar insan emek gücüne- kol gücüne dayalı yoğun emek gereksinimine ihtiyaç duyar.

Emek talebinin ortaya çıkmasında da işgücünün, emek arzının oluşmasında da net olarak ortada olan üretim tarzının, genel ekonomi politikalarının sonuçlarıdır.

Her yıl tarım işçileri 8-10 kişilik araçlara 20-30 kişi bindirilerek tarlalara taşındığı için “kaza” adı altında iş cinayetlerine kurban gitmektedir.

Aynı 5 Ağustos tarihinde Ordu’ya fındık bahçelerinde çalışmaya giden mevsimlik tarım işçilerini taşıyan aracın kaza yapıp 4 işçinin ölmesi gibi…

Sözleşme, iş güvenliği, sigorta olmadığı için yaşamlarını yitiren işçilerin hesabı dahi sorulmamakta, hakları korunmamaktadır.

“Sözleşmeli tarım” yaygınlaşırken mevsimlik tarım işçiliğinde sözleşmesiz emek iş süreçlerinin olduğu gibi devam etmesine ses çıkarılmamaktadır. Bu durum dahi tarımsal şirketlerin önemsediğinin salt kendi kârları olduğunu ve düzenlemelerin buna endeksli geliştiğini tek başına göstermeye yetmektedir.

Özel olarak fındık alanındaki mevsimlik tarım işçiliğinde tarafların iki boyutunda sıkıntı olduğu için konu biraz daha boyutlu yaşanmaktadır. Tarla-bahçe sahibi Toprak Mahsulleri Ofisi’nin fiyat politikasından memnun olmadığı için bu durum emek ücretlerine doğrudan yansımaktadır.

Ferrero gibi fındık piyasasına hakim tekelci emperyalist şirketlerin politikaları ülke fındık üretimini baskıladığı için şartlar daha da ağırlaşmakta kamu-özel işbirliği içinde mevsimlik fındık tarım işçilerinin yaşamları zorlaşmakta güvencesizlikler zinciri içinde emeklerinin karşılığını alamamaktadırlar.

Örgütlenme, mevsimlik tarım işçi birlikleri ya da kooperatifleri içinde mücadele etmek zorunluluktur.

 

[1] “Fındık üretiminde çalışma ilişkileri ve mevsimlik işçiler: Perşembe örneği”, U. Ulukan-N.Ulukan; 2000’li Yıllarda Türkiye’de İktisat ve Siyaset Rüzgarları, Efil Yayınları, 2011

[2] 1. Dipnotla aynı

[3] Türkiye Tarımında Yapısal Dönüşüm ve Mevsimlik Tarım İşçileri Sakarya Örneği; Uygar D. Yıldırım; Say Yayınları, 2015

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu