EmekGüncel

SÖYLEŞİ | İrfan Kaygısız: “İşçiler, Krizin Yükünü Çekmeyecek!”

Gazetemize değerlendirmelerde bulunan Birleşik Metal-İş Sendikası TİS Uzmanı İrfan Kaygısız, yaklaşan MESS grup toplu iş sözleşmesi sürecinin hem ekonomik hem siyasal atmosfer açısından işçiler için kritik bir döneme işaret ettiğini söyledi.

Kaygısız’a göre işçiler, sorumlusu olmadıkları krizin yükünü çekmeyecek; yıllarca kâr eden patronların bugün kâr oranlarındaki düşüşü bahane ederek işçilerin taleplerinin geri çevirmesi kabul edilemez.

Kaygısız, sözleşme sürecinin ekonomik daralmanın gölgesinde ve artan yoksullaşmanın baskısı altında başladığını vurguluyor.

Süreci şöyle özetliyor: “Bir yandan genel anlamda sanayide bir daralmanın olduğu bir dönemde toplu sözleşme sürecine giriyoruz. Bu dönemde işten çıkarmalar kısmen başladı, işlerin görece daha düşük olduğu bir dönemden bahsediyoruz. Metal sektöründe mini bir kriz yaşanıyor. Ancak bu, işçilerin taleplerinin geri çekilmesi için bir bahane olamaz. Diğer yandan, ücretlerin alabildiğine bastırıldığı, işçilerin yoksullaştırıldığı bir süreçten geçiyoruz.”

Kamu işçileri ve memurların sözleşmelerinin metal işçileri üzerinde baskı yarattığını belirten Kaygısız, hükümetin “hedeflenen enflasyona göre ücret belirleme” politikasına da dikkat çekiyor:

“2024 yılında asgari ücret artışı açıklandığında yıl sonu enflasyonu yüzde 44’tü ama ücret artışı yüzde 30’da kaldı. Bu bile Türkiye’nin gerçek enflasyonunun yanında çok düşük bir oran. 2026 için orta vadeli planda yüzde 16 enflasyon öngörülüyor. Eğer aynı politika devam ederse, asgari ücret artışı yüzde 16–18’lerle sınırlı kalacak. Bu, yoksullaşmayı daha da hızlandıracak.”

 

“Maaşların yüzde 70’i kiraya gidiyor”

Kaygısız, resmi enflasyon hedeflerinin işçilerin günlük yaşamıyla bağdaşmadığını, özellikle konut krizinin ciddi bir sorun olduğunu vurguluyor: “Son dört yılda İstanbul’da kira artışları yüzde bin civarında. Dört yıl önce 4-5 bin lira olan kiralar bugün 40-50 bin liraya çıktı. Ortalama bir metal işçisinin maaşı 55 bin lira. Bunun 32 bin 500 lirası kiraya gidiyor. Yani maaşın yüzde 70’i. İşçilerin yaşam kalitesi düşerken patronların hâlâ ‘kârdan zarar ediyoruz’ demesi kabul edilemez.”

Metal patronlarının “varlık-yokluk” söyleminin yanıltıcı olduğunu aktaran Kaygısız, patronların maliyet artışlarını işçilerin sırtına yüklemeye çalıştığını belirtiyor:

“Patronlar, kurların bastırılması nedeniyle işçilik maliyetlerinin arttığını, banka kredilerinin yüksek maliyetli olduğunu söylüyorlar. Ama bu işçilerin sorumluluğu değil. İşçilerin cebinden çıkan parayla bu politikaların yükü ödetilemez. Patronların zarar etmediğini, yalnızca kâr oranlarında bir düşüş yaşandığını görmek lazım. Marksist kavramlarla söylersek kâr oranlarında düşme eğilimi var ama bu, işçilerin taleplerinin karşılanamayacağı anlamına gelmez. İşçiler, sahip olmadıkları krizin yükünü çekmeyecek.”

 

“Türk Metal’in düşük teklifine baskı yapılmalı”

Kaygısız, 150 binden fazla işçiyi ilgilendiren MESS grup toplu sözleşmesindeki sendikal teklif farklarını da şöyle yorumladı:

“Birleşik Metal-İş yüzde 58.5 artış teklif etti. Çelik-İş ise örgütlü olduğu dört işyerinde yüzde 40 civarında bir artış önerdi. Türk Metal ise ilk altı ay için yüzde 35 ücret artışı teklif etti. Birleşik Metal ile Türk Metal arasında neredeyse iki kat fark var. Bu, sözleşme sürecinin en büyük handikaplarından biri. Metal işçilerinin görevi, Türk Metal’in bu düşük teklifini revize etmesi için baskı kurmak olmalı.”

Görüşmeler henüz resmi olarak başlamamış olsa da Kaygısız, grev ve eylem eğiliminin yükseldiğini belirtiyor:

“Sözleşme süreci dinamik bir süreçtir. Patronların vereceği teklifler, işçilerin tepkileri belirleyici olacak. Ama genel olarak baktığımızda grev eğiliminin yükseldiği bir dönemden geçiyoruz. 2025’in ilk 6 ayında yapılan yasal grev sayısı, önceki yıllardaki toplam grevlerden daha fazla.”

İşçilerin öfkesini somutlaştıran örnekler arasında Omsa Metal’deki işgal eylemi öne çıkıyor, Kaygısız bu duruma şu sözlerle vurgu yapıyor:

“Patronun itirazıyla işten çıkarmalar oldu, işçiler işgal eylemi yaptı ve kazandı. Bu yalnızca bir örnek. Sektörde çok sayıda direniş devam ediyor. İşçiler artık sabırlarının sonuna gelmiş durumda.”

 

“Bir yanda işsizlik kaygısı, diğer yanda şiddetli yoksullaşma!”

Kaygısız, sürecin önümüzdeki dönemde çelişkili dinamiklerle şekilleneceğini söylüyor:

“Bir yanda işsizlik kaygısı, diğer yanda şiddetli yoksullaşma var. Bu iki gerilim arasında işçiler bir denge kurmaya çalışıyor. İş kaybetme korkusu, taleplerin geri çekilmesine yol açabilir ama yoksullaşmanın ulaştığı seviye işçileri mücadeleye de zorlayabilir. Bu ikili gerilim, sürecin seyrini belirleyecek.”

Sınıf mücadelesinin öngörülebilirliğinin sınırlı olduğunu vurgulayan Kaygısız, tarihsel mücadele birikiminin sürecin belirleyicisi olacağını da ekledi:

“Somut olarak nasıl şekilleneceğini şimdiden kestirmek zor ama mücadele birikimi var. İşçiler sahip olmadıkları krizin yükünü ödemeyecek.”

Son olarak, önümüzdeki dört aya ilişkin tabloyu yorumlayan Kaygısız, sürecin zorluklarını şöyle özetledi: “Zor bir sözleşme dönemi bizi bekliyor. Patronlar kriz söylemini baskı unsuru olarak kullanacak, işsizlik kaygısı işçilerin üzerinde basınç oluşturacak. Ama aynı zamanda yoksullaşmanın ulaştığı seviye işçilerin mücadele eğilimini güçlendiriyor. Hangi dinamiğin daha baskın çıkacağını, patronların teklifleri ve işçilerin tepkileri belirleyecek. Ancak şunu net söyleyebilirim: İşçiler, sahip olmadıkları krizin yükünü çekmeyecek.”

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu