
Açıklama: Bu makale K. Murali (Ajith) tarafından yazıldı ve redspark.nu sitesinde yayınlandı. Özgür Gelecek okurları için çevirdik.
HKP (Maoist) Merkez Sözcüsü adına yayınlanan bir açıklamayla ortaya çıkan karışıklık artık giderildi. HKP (Maoist) Sözcüleri ve Dandakaranya Özel Bölge Komitesi’nin ortak açıklaması, bu açıklamanın partinin görüşlerini temsil etmediğini açıklığa kavuşturdu. Bu, yalnızca Yoldaş Sonu’nun görüşüydü.
Önceki açıklamada kullanılan format, üslup ve ifade edilen görüşler, açıklamanın gerçekliği hakkında zaten soru işaretleri yaratmıştı. Belki de açıklamanın güvenilirliğini kanıtlamak için bir fotoğraf da eklenmişti.
Bu da, bunun neden gerekli olduğu sorusunu akla getirdi. Sanki yazarı, açıklamanın nasıl karşılanacağı konusunda kendisi de şüpheliymiş gibi görünüyordu. Bir yandan silah bırakma niyetini açıklarken, diğer yandan bu konuyla ilgili istişareler yapmak için devletten bir ay süreyle saldırılarını askıya almasını talep ediyordu.
Konu zaten karara bağlanmışsa, söz konusu istişarelerin amacı ne olacaktı? Daha da garip olanı, “Parti üyeleri içindeki üyeler açıkça onay veya ret görüşlerini bildirdikten sonra, onaylayanlardan temsilci bir heyet hazırlayıp barış görüşmelerine katılacağız” ifadesinin yer almasıydı.
Peki ya kabul etmeyenler? Onlar silahlı mücadeleye devam edecekler mi? Bu iki grup arasındaki ilişki ne olacak? Bildirinin sahte olmadığını varsayarsak, bu kişi partinin sözcüsü olarak konuştuğunu iddia etmesine rağmen, sadece bir fraksiyonu temsil etmiyor muydu?
Ardından halka hitaben yazılmış uzun bir mektup geldi. Bu mektup, bir dizi çelişkili argümanla bu şüpheleri doğruladı, hatta önceki bildirinin pozisyonlarına bile aykırıydı. İşte birkaç örnek:
Başlangıçta şöyle deniyor:
“Partinin ‘strateji ve taktik’ belgesine bağlı kalarak, devrimci hareketi ülkenin çeşitli bölgelerine yaydık. Toplumun ezilen kesimlerini örgütledik. Kentsel ve kırsal nüfusu, ovaları ve ormanları birleştirdik. Kentsel alanlarda işçi sınıfını örgütledik.”
Ancak daha sonra şöyle devam ediyor: “En başından beri, hem küresel hem de ulusal düzeyde değişen sosyal koşulları kavramakta geride kaldık. Düşmanın gücünü ve kendi devrimci güçlerimizi doğru bir şekilde değerlendiremedik ve hareketi ilerletmek için uygun önlemleri alamadık. Marksist ustaların öğretilerini ülkemizin somut koşullarına uyarlamak yerine, eleştirel bir bakış açısıyla ele almadan uygulayarak, sekter ve aşırı solcu hatalar yaptık.”
Anlama ve uygulamadaki tüm bu hatalar “en başından beri” meydana geldiyse, hareket “Parti’nin ”Strateji ve Taktik“ belgesine bağlı kalarak” ülkenin çeşitli bölgelerine nasıl yayılabildi?
Bu görüşlerdeki bariz çelişkileri görmezden gelirsek, bunlardan çıkarılabilecek tek mantıklı (ve hoşgörülü) anlam şudur:
Önemli ilerlemeler kaydettik, ancak aynı zamanda ciddi hatalar da yaptık. Koşullarda değişiklikler oldu ve çizgi buna göre geliştirilmelidir.
Ancak yazarın vardığı sonuç tamamen farklıdır. O, “En azından, değişen koşulları, zamanı ve yeri göz ardı ederek ‘uzun süreli halk savaşı yolu’na ve ‘silahlı mücadele’ye inatla bağlı kalma pratiğine veda etmek artık Partinin tek kalan görevidir…” diye talep etmektedir.
“Uzun süreli halk savaşı yolu”nun, yazarın ilerlemeyi yönlendiren bir belge olarak kabul ettiği “Strateji ve Taktik” belgesinin merkezinde yer aldığı gerçeği göz önüne alındığında, bu yolu terk etme çağrısı teslimiyet ve tasfiye anlamına gelmez mi?
Dahası, ortak bildiride doğru bir şekilde belirtildiği gibi, bu, yazarın silahlı mücadelenin geçici olarak durdurulmasından bahseden kendi ifadesiyle bile çelişmektedir. Aslında, bu mektubun içinde, “silahlı mücadelenin terk edilmesi” çağrısından sadece birkaç satır önce, silahlı mücadelenin geçici olarak durdurulması gerektiğinden bahsedilmektedir.
Açıkçası, bunlar boş sözler, saf insanları kandırmak için yapılan samimiyetsiz bir manevradır.
Mektupta şöyle deniyor:
“Dandakaranya ve Bihar-Jharkhand’da devrimci halk hareketi, bölgeyi özgürleştirme hedefine doğru ilerledi ve yeni zirvelere ulaştı. Bu, bölgenin kendine özgü ekonomik, siyasi ve sosyal özelliklerinin kavranmasıyla mümkün oldu.
Düşmanın zayıflıkları da belirleyici bir destek sağladı. Ancak, ülkenin diğer bölgelerine göre biraz geç de olsa, bu iki bölgede de son on beş yıldır devrimci hareketin hayatta kalması için hiçbir koşul mevcut değildir. Bunun temel nedeni, gizli ve aşılmaz bir devrimci parti kurmada feci bir başarısızlık yaşamamız ve değişen koşulları kavrayamamamız ve devrimci teoriyi pratikte doğru bir şekilde uygulayamamamızdır.”
Bu bölgelerde devrimci hareketin hayatta kalması için koşullar artık “hiçbir yerde” mevcut değilse, devrim olasılığını tamamen silip atmak gerekmez mi? Bu koşullarda devrimci teoriyi pratikte uygulamaya çalışmak aptalca olmaz mı?
O zaman pratik ne olur? Revizyonistlerle birlikte parlamento domuz ahırında yuvarlanmak mı?
Değişen koşulları kavrayamamak ya revizyonist ya da dogmatik hataları gösterir. Ancak mektubun tamamında göze çarpan şey, revizyonizmden hiç bahsetmemesidir. Sadece bu da değil, “gizli, aşılmaz” bir parti kurmaktaki başarısızlık “aşırı sol” bir hata olarak nitelendirilmektedir.
“Aşılmaz” bir örgütlenme fikrinde görülen idealizmi bir kenara bırakalım. Ne zamandan beri bu “aşırı sol” bir hata haline geldi? Sonuçta, gizli bir parti kurup sürdürmede başarısızlık, liberalizmin bir tezahürüdür.
Ve yoldaş Charu Mazumdar bize liberalizmin revizyonizmin somut bir tezahürü olduğunu öğretmiştir. Bütün bunlar yazarın da malumudur. Öyleyse neden bunu aşırı sol olarak nitelendirmekte ısrar ediyor?
Bu, kafa karıştırmak, dikkati gerçek hatalardan başka yöne çekmek ve aslında önerilen revizyonizmi örtbas etmek için bilinçli bir girişim değil mi?
Dolayısıyla mektupta görülen ifade ve açıklamaların mantığı bizi şu soruya götürüyor: Bundan kim yararlanıyor?
23 Eylül 2025