
Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) sunulan soru önergelerinde, özellikle yüksek güvenlikli F Tipi Ceza İnfaz Kurumları’nda tutsak haklarının sistematik olarak ihlal edildiği vurgulandı. Şırnak Milletvekili Nevroz Uysal Aslan, Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Hapishanesi’nde bazı mahpusların “bombacı statüsü” adı verilen ve yasal dayanağı olmayan bir infaz rejimine tabi tutulduğunu belirtti.
Uygulama kapsamında Ahmet Sürme, Erdal Özdoğan, Aligül Alkaya, Mikail Mungan ve Halil Kahraman’ın diğer tutsaklarla temasının engellendiği, spor, sohbet ve kültürel etkinliklerden mahrum bırakıldıkları kaydedildi. Tutsaklar ayrıca sağlık hizmetine erişimde ciddi engellerle karşılaşıyor; kelepçeli muayene dayatması nedeniyle tedavileri yapılmıyor ve kronik hastalıklar risk oluşturuyor.
İletişim hakları da kısıtlı durumda. Ağırlaştırılmış müebbet cezası olan tutsakların telefon görüş süreleri teknik aksaklıklar ve idari keyfilik nedeniyle fiilen azaltılıyor. Eğitim ve kültürel haklar engelleniyor, Halk Eğitim Merkezi kursları bireysel katılımla sınırlandırılıyor, toplu dersler ve özellikle saz kursları yasaklanıyor. Gazete ve yayın erişimi de kısıtlanıyor.
Yiyeceklerin yetersizliği, mahremiyetin ihlali, keyfi aramalar ve yazılı çalışmalara el koyma gibi uygulamalar da sistematik hak ihlalleri arasında yer alıyor. İnfazını tamamlamış tutsaklar ise İdare ve Gözlem Kurulu kararları ile tahliye edilmiyor.
Uysal Aslan, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’na yaptığı başvuruda, “Bombacı statüsü” uygulamasının hukuki dayanağının araştırılmasını, ayrımcı statünün kaldırılmasını ve tutsakların diğer hükümlülerle eşit haklara sahip olmasının sağlanmasını talep etti. Ayrıca Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü tarafından gönderilen genelge ve talimatların da kamuoyu ve TBMM ile paylaşılması istendi:
“Bizler, hem “bombacı statüsü” adı altında icat edilen hukuk dışı rejimin hem de Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Cezaevi’ndeki sistematik hak ihlallerinin derhal son bulması için, Adalet Bakanlığı’nı ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nu göreve çağırıyoruz.
Hukuksuzluğun ve keyfiliğin kurumsallaştığı bu tablo, yalnızca mahpusların değil, tüm toplumun hukuk güvenliği açısından alarm verici bir tehlikedir.”