DerlediklerimizGüncel

NUBAR OZANYAN | Paranın Sesi

"Beyaz Saray koridorlarında meşruiyet arayan Erdoğan, ülkesinin onurunu ayaklar alma pahasına dilencilik yapıyor. Yeniden bağımlılık ve uşaklık rolü için onay almaya çalışıyor. Bir görüşme için dökülen maddi meblağın hesabı yok."

Milyar dolarlık taviz ve sayısız imtiyazlar pahasına Erdoğan’ın 6 yıldır Trump’la yapmasını beklediği görüşme nihayet gerçekleşti. Görüşme, Türkiye ve dünya basınında büyük yankı buldu. Bu görüşme, yaşadığımız çağın niteliğini ve dünya gerçekliğini ortaya koyan önemli verilerle doludur. Kimdir dünyanın, Orta Doğu’nun efendisi ve patronu? Kimdir ülkelerin ekonomik-politik yönetimini belirleyen söz ve karar sahibi olanlar? Kimdir efendisinin kapısında meşruiyet dileyenler?

Erdoğan’ın Trump’la yaptığı görüşmede basına yansıyan bir kısım sözler bile okunduğunda iki eşit ve özgür devlet temsilcilerinin gerçekleştirdiği görüşme olmadığı açık bir şekilde görülmektedir. Trump’ın, Erdoğan’a ve ekibine sarfettiği sözler birçok şeyi açıklamakta ve ortaya koymaktadır.

“O hileli seçimleri herkesten daha iyi biliyor”, “Bizim ekipmanlarımızı çok kullanıyor”, “Rahip Brunson’ı serbest  bırakması için onu aradım ve kendisini serbest bıraktı”, “Bakın şunlara ne kadar kolay idare edilebilir insanlar. Bunları koyamayacağımız film seti yok”.

Yapılan sözde basın toplantısında konuşan Trump oldu. Erdoğan ise uysal bir memur gibi sessizce dinledi. Trump, ne Zelensky’ye ne de Netanyahu’ya yaptığı gibi yaptı. Orta Doğu’nun büyük lideri olarak övünen Erdoğan, Trump’la birlikte görünmek için adeta ona yalvardı. İki ülke arasında süren görüşme “Egemen olanla emre uyan” ilişkisi olarak görüldü. Trump basın toplantısında bile “Benim ülkemde ben konuşurum. Sen konuşamazsın. Sadece dinlersin” dedirtti.

Dünyanın büyük patronlarından, efendilerinden Trump’ın etrafına topladığı sözde bağımsız Türk devlet temsilcilerine yönelik sarf ettiği sözler okunduğunda aşağılayıcı sözlerin bile uşaklar tarafından nasıl bir övgü olarak algılandığı görüldü. Efendilerin aşağılamaları uşaklar için bir onur oluyor(!) Tıpkı sömürücü bir ağanın marabasına sarf ettiği aşağılayıcı sözü marabanın “Axa jımıra go kutık” diyerek bunu bir övgü olarak kabul etmesi gibi.

Ülke içinde izlediği ağır sömürü ve derin yoksulluk politikası, her yere kayyum ataması ve totaliter uygulamaları sonucu halk desteğini önemli oranda kaybeden Erdoğan ve ekibi ülke halkından meşruluk almak yerine ABD’den bunu talep etmesi bir ülke yöneticisinin düşebileceği en kötü durum, sonun başlangıç adımları olarak okumak gerekir.

Erdoğan, Rusya ile geliştirdiği dönemsel denge çıkarları önceleyen pragmatist, oportünist dış politikası sonucu ABD nezdinde ciddi prestij ve güvenilirlik sorunu yaşadı. Stratejik efendisi olan ABD’ye yeniden yüzünü dönmek zorunda kalan Erdoğan, ilişkilerini güçlendirmek, meşruluk elde etmek için milyarca dolarlık ticari anlaşma, sayısız tavizler verme pahasına görüşmeye oturdu.

Kamuoyuna bir kısmı yansıyan ancak bir kısmı yansımayan bir dizi tavize ve anlaşmaya ses çıkarmayıp onaylayan, Trump ne dediyse, neyi talep ettiyse karşısında efendisinin bir dediğini iki etmeyecek kadar ezik, silik, yenik bir Erdoğan profili görüldü. Ve bu görüşmede Trump’ın elinde Erdoğan suçları, hileleri hakkında sayısız bilginin olduğu görüldü.

Rusya’dan aldığı petrol ve gaz alımını kısıtlayacağını, bundan böyle bunları Amerika’dan alacağını kabul etti. F-35 alımından önce yapması ve mutlak yerine getirmesi sayısız ev ödevi önüne konulan Erdoğan’ın seçimlerde hile yaptığı, “yerli ve milli” uçak yapımının bir yalan olduğu anlaşıldı. ABD’ye uygulanan tüm vergileri anında kaldıran Erdoğan, efendisi olan Trump’a yaranmak, zayıflayan-tükenen meşruluğunu yeniden kazanmak için vermediği taviz, kabul etmediği anlaşma kalmadı.

Trump’la beş dakikalık fotoğraf karesine girmek için yalvaran ABD’de meşruiyeti arayan Erdoğan, “dünyanın patronu” önünde diz çöktü. Emperyalizme bağımlılığın ve uşaklığın resmini dünya ve ülke halklarına gösterdi. ABD-Türkiye ekonomik-politik-diplomatik ilişkilerinin eşit-özgür-demokratik olmadığı bir kez daha görüldü ve anlaşıldı. İki ülke arasında yürüyen, sürdürülen ticari-politik-diplomatik ilişkiler açık, şeffaf ve saydam değildir. Kapalı kapılar ardında gizli yürütüldüğü görüldü. Şimdiye dek saf halkı aldatmak kandırmak için söylenen sözlerin birer yalan, anlatılanların hikaye olduğu görüldü.

Zayıf ve savunmasızların önünde gürleyip tehditler savuran, güçlünün önünde boyun eğen Erdoğan’ın, Trump karşısında ezik, silik ve zayıf bir yönetici olduğu görüldü. Trump’ın önünde tespih tanesi gibi Erdoğan’ın kurmayları sırıtarak efendilerinin teveccühünü almaya çalıştı. Hem aşağılanan hem de ABD’ye ne kadar güçlü şekilde bağlı olduğunu gösteren Erdoğan, verebileceği ne varsa vermesi gerektiğini ve bu görevleri mutlak yerine getirmesi gerektiğini kabul etti. Her şeyini vermeye, her şeyi yapmaya hazır terbiyeli bir uşak olduğunu bir kez daha gösterdi. Türkiye, ABD’nin stratejik ortaklığı yerine yağlı müşteri durumunda olduğunu gösterdi. Gerek iki ülke ve gerekse iki yönetici arasındaki ilişkinin efendi-uşak, sahip-köle olduğu bir kez daha açık bir şekilde görüldü.

Efendi-uşak ülke yöneticileri demokratik haklar ve özgürlüklerin korunması ilkeleri üzerinden siyaset, diplomasi yapmamaktadır. Uşaklar efendisine ülkesinden gasp ettiği paraları getirip masanın üzerine koyacak, efendilerin verdiği satın alma listesini tamamlayacak, efendi ise uşağını paranın gücü üzerinden tolere edip ona meşruiyet verecektir(!) Olan ve olmakta olan budur. Eşitsizlik ve ABD lehine olan üstünlük ekonominin-politikanın-diplomasinin tüm alanlarında ve parçalarında her yönüyle varlığını sürdürmektedir.

Tamamen ABD’ye bağımlı ve bağlı olan Türkiye’nin stratejisi, güvenlik ve dış politikası nereden tutulursa dökülüyor. Bu bağımlı ve köle ilişkisi Erdoğan’ın basını tarafından “Trump, Erdoğan’ın sandalyesini çekti. Erdoğan’a ‘siz ne kadar akıllısınız’ dedi” diyerek övgüler dizdiğini yazıyor. İletişim Başkanlığı tarafından hazırlanan soruların gazeteci kisvesine bürünmüş maaşlı memurlar tarafından sorulması Türkiye’de basın özgürlüğünün olmadığını bir kez daha ortaya koydu.

Trump için Erdoğan yönetimi altında Türkiye’de demokratik kırıntıların bile ortadan kaldırılması, doğanın kırımı, ağır işsizlik, derin yoksulluğun yaşanması, hukuksuz bir şekilde başta Kürdistan’daki belediyelere, CHP il başkanlarına kayyumlar atanması meselesi, Kürt sorunun çözümsüzlüğü gibi ağır sorunların devam etmesinin hiçbir önemi yoktur. Türkiye’nin demokratikleşme konusu onu esasta ilgilendirmemektedir. Onu ilgilendiren yegane mesele Türkiye’nin daha fazla ABD’ye olan bağımlılık politikasının sürdürülmesidir. Rusya ile olan bazı ekonomik ilişkilerin tamamen kesilmesidir. Rusya’da gaz alımının sınırlandırılması, S400 alımının durdurulmasıdır.

Trump’ın alaylı konuşmaları, ABD için “kullanışlı adam” olan Erdoğan’ı ciddiye almayan yaklaşımları herkes tarafından görüldü. Trump gibi dünyanın büyük patronlarının karşısında oldukça ezik bir memur konumunda olan Erdoğan, yaptığı görüşmeyi Türkiye halklarına övünç ve gurur meselesi yapmaya çalışırken bunun gerçek olmadığı aklı başında her insan tarafından görülmektedir.

Beyaz Saray koridorlarında meşruiyet arayan Erdoğan, ülkesinin onurunu ayaklar alma pahasına dilencilik yapıyor. Yeniden bağımlılık ve uşaklık rolü için onay almaya çalışıyor. Bir görüşme için dökülen maddi meblağın hesabı yok. Meşruiyet için yapmayacakları şey yoktur. Ülkenin yer altı ve yer üstü kaynaklarını peşkeş çekmeye hazır durumdadır.

Türk yargı ve hukuk sisteminin düzmeceden ibaret bir sahtekarlık olduğunu gösterdi. Binlerce politik ve sayısız hasta tutsağın zindanlarda ölüme mahkum edilmesinden rahatsızlık duymayan Erdoğan diktatörlüğü, rahip Brunson’u bir telefonla serbest bırakabiliyor. Teslimiyeti ve uşaklığı diplomasi başarısı olarak yutturmaya çalışmalarına aklı başında kimse inanmıyor.

Sermayenin ve zalimlerin önünde diz çökerek teslim olanlar efendileri tarafından meşruluk elde edebilir ancak halkların ve mazlumların nezdinde ancak lanetlenir.

Sermayenin egemen ve hükümdar olduğu bir dünyada güçlü olanın ekonomiyi-iç ve dış politikayı-yargıyı-seçim sistemini-güvenliği-diplomasiyi-siyasal sistemi-yönetim şeklini belirliyor. Emperyalist sistem ülkelere, yaşama ve politikaya dair her şeyi dizayn ederek, zihinleri tutsak alıyor. Akılları karıştırıp insanların ne yapacağını nasıl hareket edeceğini belirliyor. İnsanları şaşırtarak manipüle ediyor.

Bugün paranın sesi halkın ve özgürlüğün sesinden daha güçlü çıkıp etkili olsa da haklı ve adil olmadıkları her gelişme ve olayda açıkça görülmektedir. Zenginlerin sesi fakirlerden, zalimlerin sesi mazlumlardan daha güçlü çıksa da onlara duyulan öfke yüzeye vurmayı bekleyen bir dalga gibi büyümektedir. Mazlumlar zalimlerden çoktur. Ezilenler muktedirlerden güçlüdür. Halk, Erdoğan’dan daha büyüktür.

(Yeni Özgür Politika – 30 Eylül 2025)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu