
ANTAKYA – Samandağ ilçesine bağlı Kurtderesi Mahallesi’nde bulunan mandalina bahçeleri ve zeytinlik alanlar, yapı sermayesinin talan tehdidiyle karşı karşıya. Halk, TOKİ dayatmasıyla gasp edilen tapulu bahçeleri için direnişini sürdürürken çevik kuvvet eşliğinde bölgeye gelen iş makineleri ağaçları söktü. Buna karşı halk, sökülen ağaçların yerine tekrar fidan dikerek doğaya ve yaşam alanlarına sahip çıkıyor.
Kurtderesi Mahallesi’nde, TOKİ’nin 5. Etap konut projeleri kapsamında acele kamulaştırma kararıyla mahalle sakinlerinin tapulu tarım arazilerine el konulmak istendi. Yargı süreci devam ederken, çevik kuvvet eşliğinde bölgeye giren iş makineleri narenciye ve zeytin ağaçlarını kökünden söktü. Halk, nöbet tutarak ve ağaç dikme eylemleriyle direnişini sürdürdü; süreçte bazı kişiler gözaltına alındı ve bir kişi yaralandı.
Özgür Gelecek Gazetesi’ne konuşan mahalle sakinleri Tuncay Yılmaz ve Ali Nehir, TOKİ eliyle dayatılan gaspa karşı direnişi sürdürecekleri mesajını verdi.
“Yalnızca bir mülkiyet meselesi değil, sınıfsal bir gasptır”
Devletin açıkça sermayenin jandarmalığını yaptığını ifade eden Tuncay Yılmaz, yargı sürecinin devam ettiğini hatırlatarak, “İş makinelerini halkın üzerine sürmek, hukuku ayaklar altına almaktır. Amaç belli: halkı yıldırmak, direnişi kırmak. Fakat bilsinler ki biz bu baskılara boyun eğmeyeceğiz. Kurtderesi’nde görülen şey, devletin “halk mı, sermaye mi?” sorusunda kimin yanında saf tuttuğunun en çıplak halidir” şeklinde değerlendirmede bulundu.
TOKİ eliyle bahçelerine el konularak yapısal ranta açıldığını öğrendiğinde, bunun sadece topraklarına değil onurlarına yönelik bir saldırı olduğunu dile getiren Yılmaz, “Bizim alın terimizle suladığımız, dedelerimizin emanet ettiği toprakları kağıt oyunlarıyla elimizden almak isteyenler aslında halkın emeğini, geleceğini gasp ediyor. Bunu duyduğumuzda öfkemiz büyüdü ama aynı zamanda kararlılığımız da pekişti. Topraklarımıza yapılan saldırı ‘yalnızca bir mülkiyet meselesi değil, sınıfsal bir gasptır’” ifadelerini kullandı.
“Halkın acısı üzerinden birileri zenginleşmek istiyor”
Bölge halkının en önemli geçim kaynağının tarım olduğunu ve zeytin ile mandalina bahçelerinin buna bağlı bulunduğunu dile getiren Yılmaz, sökülen her ağacın yalnızca bir bitki değil, aynı zamanda bir ailenin geçim kaynağı olduğunu söyledi.
“Bir ailenin geçimi, bir çocuğun rızkı, bir köylünün alın teridir. Ağaçlarımızı sökenler aslında bizim hayat damarlarımızı kesmeye çalışıyor. Ama şunu bilsinler: söktükleri her ağacın yerine halkın öfkesi kök salıyor.”
Antakya’nın deprem bölgesi olduğunun altını çizen Yılmaz, depremin yaraları sarılmadan tarım arazilerinin imara açılmasını “enkazın üzerine yeni bir enkaz koymak” olarak nitelendirdi. Depremin acısı hâlâ tazeyken, halk daha evini barkını kurmamışken bu uygulamanın, halkın geleceğini şirketlerin kâr hırsına teslim etmek anlamına geldiğini vurguladı. “Yani halkın acısı üzerinden birileri zenginleşmek istiyor.”
“Tarımı yok ederek bizi tüketiciye dönüştürmek istiyor”
Yılmaz, AKP’nin talan pratiklerinin yalnızca sermaye odaklı değil, aynı zamanda siyasi kaygıların bir sonucu olduğunu vurgulayarak, Samandağ’daki doğa katliamının Türkiye siyasetinin güncel bir yansıması olduğunu ifade etti. Yılmaz sözlerine açıklık getirerek, “Doğasını savunan halk, aynı zamanda özgürlüğünü de savunur. Bugün Samandağ’da yaşanan, Türkiye’nin dört bir yanında yaşananın aynısıdır. İktidar, sermayenin çıkarı için doğayı da halkı da hiçe sayıyor. Samandağ, bu saldırının en görünür halkalarından biridir” dedi.
Sözlerine AKP’nin stratejik bir gasp politikası izlediğini ifade ederek devam eden Yılmaz, “Bu saldırı, yalnızca ev yapmak, imar açmak değil; halkı kökünden koparmak, üretimden uzaklaştırmak, bağımsızlığını elinden almak demektir. Yani bu saldırı, sermayenin halkı toprağından söküp köleleştirme girişimidir” şeklinde konuştu ve devam etti;
“Bu politika halkın değil, bir avuç sermayedarın çıkarınadır. TOKİ, adı konut olsa da özüyle bir rant mekanizmasıdır. Toprağımızı gasp edenler, aslında halkı açlığa mahkûm ederek sermayeye yeni pazarlar yaratıyor. Tarımı, emeği yok ederek bizi tüketiciye, bağımlıya dönüştürmek istiyorlar.”
“Mücadelemiz ortak, geleceğimiz ortaktır”
Halkın sermayeye karşı örgütlenerek mücadeleyi sürdürmesi gerektiğini söyleyen Yılmaz, Samandağ’daki direnişin yalnızca yerel bir direniş olmadığını; aynı zamanda Akbelen’den Kazdağları’na, İkizdere’den Munzur’a uzanan halk direnişinin bir parçası olduğunu ifade etti. Yılmaz sözlerini, “Bu mücadele emeğin, toprağın, özgürlüğün değerleri üzerine büyümeli. Samandağ’daki direniş yalnızca yerel değil. Biz burada durursak, yarın başka köyde, başka şehirde aynı saldırı yaşanır. Bu yüzden mücadelemiz ortak, geleceğimiz ortaktır” ifadeleriyle noktaladı.
Amaç: Müteahhitlerin para kazancı
Sermayenin çıkarına dayalı bu uygulamaların yalnızca bölgenin geleceğini değil, doğrudan toprak sahiplerinin yaşamını da hedef aldığını söyleyen Ali Nehir, gasp edilen alanın tam da kendi mahallesinde bulunduğunu hatırlattı. Nehir, tapulu mandalina bahçelerinin TOKİ tarafından imara açıldığını öğrendiğinde olayın nereye varacağını tahmin edemediğini belirterek, Çevre Şehircilik Bakanlığından kendilerine hiçbir bilgilendirme yapılmadığını dile getirdi.
Nehir, kendilerine herhangi bir bilgilendirme yapılmamasına rağmen durumu ilk başta iyi niyetle karşıladıklarını ifade etti. Ancak daha sonra kamulaştırmanın yalnızca para kazanma amaçlı olmadığını, aynı zamanda bölgenin demografik yapısını değiştirecek boyuta vardığını gördüklerini belirterek, “Tabii ki bu noktada hem benim hem de toplum olarak hepimizin kaygısı büyüdü” dedi ve yargı sürecinin devam ettiğini hatırlatarak sözlerine şöyle devam etti:
“Şu anda acele kamulaştırmanın gerekli halleri ortada yoktur. Dolayısıyla şu anda yapılan bir suçtur. Ve zaten bu yapılan suçun oldu bittiye getirilmesi için hızlıca arazilere giriyorlar. Daha mahkeme sonuçlanmadan, daha bedel ödenmeden ki bizim vatandaşlarımız bedel de istemiyorlar, tapularını görmek istemiyorlar. Acele kamulaştırmanın gereği olan bedel ödendikten sonra normalde iş yapılır. O bile yapılmadan, daha birçok vatandaşımızın banka hesaplarına para düşmeden arazilerine girip ağaçları talan edildi. Bu bir suçtur ve bunun sebebi oldu bittiye getirmek. Bu bir çabucak inşaat müteahhitlerinin para kazanmasını sağlamak.”
“Demografik yapıyı bozmaya yönelik bir niyet”
İş makinelerinin çevik kuvvet eşliğinde bölgeye gelerek mandalina ağaçlarını kökünden sökmesinin bir katliam ve halkın belleğine yönelik bir saldırı olduğunu dile getiren Nehir, bu soykırımın yine çevik kuvvet korumasında yapılmasının devletin sermayenin çıkarlarına nasıl bekçilik ettiğini açıkça gösterdiğini vurguladı.
“TOKİ bir vahşi canavar gibi önce dağlardan, yukarılardan başladı. Aşağıya doğru inmeye devam etti. İhtiyaç fazlası yapmaya başladı. Ağaçların bu şekilde katledilmesi kesinlikle çok yazık. Doğaya, hayata, kuzuya kurda her şeye yazık ediyorlar.”
Siyasal iktidar, TOKİ eliyle yürüttüğü kamulaştırma süreçlerinde halkın ihtiyaçlarını ve önceliklerini yok sayıyor. Sermayenin menfaatlerini esas alan iktidar, halkın toprağını gasp ederek ‘kentsel dönüşüm’ adı altında ranta dayalı imar uygulamaları hayata geçiriyor. Bu politikaların arkasında yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda siyasal kaygılar da bulunuyor.
“Öncelikle ticari bir amaç var. Aynı zamanda ticari amacın yanında yapılan fazla konutların halkımıza olmadığı çok açıktır. Buraya farklı kimliklerde, farklı inançlarda kişilerin getirilmesi demografik yapıyı bozmaya yönelik bir niyet.”
Kamulaştırmanın özünde politik bir saldırı olduğunu belirten Nehir, sözlerini şöyle sürdürdü: “Şu anda kamulaştırılan alan Samandağ’daki yeşillik dediğimiz bölgenin yarısına tekabül ediyor ve çoğu tapulu. Peki, hazine arazisi yok mu? Var. Ama orada bilinçli bir şekilde yapmıyorlar, çünkü zaten onların. Mesele bizim elimizdekini almak. Önemli olan halkın toprağına el koymak.”