GüncelPusula

PUSULA | İktidarın Krizden Çıkış Reçetesi, Devlet Terörü

"Tarihi tecrübeler ışığında şu gerçeklere bir kez daha işaret etmemiz gerekir: Her devrimci durumun varlığı, mücadelenin kendiliğinden gelişerek büyümesine yol açmaz. Bunun için siyasal iktidar mücadelesine kilitlenen ve kitleleri somut talepleri etrafında örgütleyen proleter öncünün varlığı şarttır."

Burjuva egemenlik sisteminin krizi derinleşiyor. Kriz derinleştikçe, işsizlik artıyor. Yoksulluk ve sefalet tablosu daha da ağırlaşıyor. Tüm bu yaşananlar, var olan krizin işçi ve emekçiler cephesinde yol açtığı somut sonuçlardır.

Bu gerçeği, faşist iktidarın kendisi de görüyor. Ve iktidar, çıkış yolunu her türlü toplumsal muhalefete karşı devlet terörünü uygulamakta görüyor. Yasaklanan ve ertelenen grevler, sokak gösterileri, iktidarın uygulamalarına dönük yapılan itirazların, eleştirilerin yargılanmalara ve tutuklanmalara dönüşmesi bu karşı-devrimci anlayışın somut sonuçlarıdır. İktidarın demokratik hak ve özgürlükler mücadelesi karşısındaki faşist tutumunun somut kanıtlarıdır.

Keza siyasal iktidarın, burjuva muhalefete karşı izlemiş olduğu sert tutum da, bu çoklu kriz halinin egemenler cephesinde süren iç iktidar mücadelesinin bir sonucudur. Diğer bir anlatımla, böylesi kriz dönemlerinde yalnız iktidar ile ezilenler arasındaki çelişkiler derinleşmez aynı zamanda egemen sınıf klikleri arasındaki iç iktidar mücadelesi de kızışır. Burjuva muhalefeti de şafak operasyonlarına, gözaltı ve tutuklamalara maruz kalır. CHP şahsında bugün yaşananlar, Türk devletinin tarihinde ne ilktir ne de son olacaktır.

İlk ve son olmayan diğer bir gerçekse; burjuva muhalefetinin kendi iç iktidar mücadelesini, işçi ve emekçilerin, ezilen ulus ve baskı altında olan inanç gruplarının haklı ve meşru mücadelesinin bir parçası haline dönüştürme sahtekârlığıdır. Bugün CHP sözcülerinin yaptığı ve yapmaya çalıştığı da budur. Oysa başta Kürt ulusu olmak üzere, tüm ezilenlere karşı çıkarılan birçok anti-demokratik yasanın altında burjuva muhalefet partilerinin imzası vardır. Devlet terörüne meşruluk kazandırmaya çalışan yasaların altına imza atanlar, Kürt vekillerine hapishane yolu açanlar, şafak operasyonlarına, gözaltı ve tutuklamalara maruz kalınca, “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz” şiarına eşlik etmeye başladılar.

Her şeyden önce, işçi ve emekçilerin, ezilen ulus ve azınlık milliyetlerin, baskı altında olan inanç gruplarının çıkarları ve kurtuluş reçeteleri, burjuva muhalefetinin ne çıkarlarıyla ne de kurtuluş reçeteleriyle bağdaşmaz. Sınıfsal temeldeki bu ayrımı yapmayanlar, kaçınılmaz olarak burjuva muhalefetinin arkasına yedeklenirler. Bu pratik, sınıf düşmanlarımızın arasındaki çelişkilerde yararlanma pratiği değildir. Çünkü böylesi bir pratik bağımsız düşünmeyi, alternatif devrimci seçenekte ısrar etmeyi sakatlıyor. Reformist solun hemen burjuva muhalefetinin arkasına yedeklenmesi, pek şaşırtıcı değildir. Ama kimi devrimci güçlerin bu yönlü pratiklere yönelmesi asla kabul edilemez. Devrimci ve komünist güçlerin görevi, ezilenlerin siyasal iktidara karşı açığa çıkan öfkesini, alternatif devrimci seçenekte örgütlemektir. İşçi ve emekçileri, burjuva muhalefetine karşı uyarmaktır.

İşçi ve emekçiler cephesinde siyasal iktidara karşı giderek öfkenin biriktiği böylesi süreçlerde, devrimci ve komünist güçlerin asıl görevi, devrim perspektifiyle bu öfkeyi örgütlemeye çalışmaktır. Bu da devrimci bir müdahaleyi, kitlelerle sürekli bir temas kurmayı gerekli kılar. Bu müdahaleler olmadan ne kitleler kendiliğinden devrimci bir seçeneğe yönelir ne de burjuva muhalefetinin arkasında sürüklenmekten vazgeçer.

Bu kopuşun sağlanması, dağınıklığın örgütlülüğe dönüşmesi ancak alternatif devrimci seçeneğin geniş yığınlar içinde bir umuda dönüşmesiyle mümkün olabilir. Tarihi tecrübeler ışığında şu gerçeklere bir kez daha işaret etmemiz gerekir: Her devrimci durumun varlığı, mücadelenin kendiliğinden gelişerek büyümesine yol açmaz. Bunun için siyasal iktidar mücadelesine kilitlenen ve kitleleri somut talepleri etrafında örgütleyen proleter öncünün varlığı şarttır. Bu proleter öncü, alternatif bir seçenek yaratmadığı sürece, geniş yığınların sisteme olan öfkeleri, sistemin çizdiği sınırlar içinde sağa sola savrulup durur.

Bu durum zamanla durağanlığa ve giderek toplumsal çürümeye yol açar. Kısacası emperyalist kapitalist sistemin tüm barbarlığıyla geniş emekçi yığınların üstüne çöktüğü, örgütsüzlüğe mahkûm ettiği böylesi bir dönemde kendiliğinden bir devrim fırtınası beklemek veya bu durumdan hareketle geniş halk yığınlarına beddualar etmek, kitlelerin tarih yaratıcılığına kuşkuyla yaklaşmak, devrimci bir tutum değildir. Devrimci tutum, öncelikle var olan nesnel durumun doğru analizini yapmayı, sonra buna uygun olarak pratik görevlerden odaklanmayı gerektirir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu