Güncel

RÖPORTAJ | Celal Fırat: “Aleviliği Devlet Tanımlayamaz!”

Son yıllarda devletin, Alevi sanatçılar ve kültürel figürler üzerinden “yumuşatma” politikası izlediği yönündeki eleştirileri değerlendiren Fırat, kültür ve sanatın Alevi kimliğindeki merkezi rolüne dikkat çekti

Coğrafyamızda devletin yıllardır sürdürdüğü “Alevi açılımı” politikaları, Alevi toplumunun eşit yurttaşlık ve inanç özgürlüğü taleplerini karşılamaktan uzak kalıyor. Açılım adıyla yürütülen girişimlerin ardında, Aleviliği resmî ideolojiye uygun şekilde tanımlama çabası olduğu sık sık dile getiriliyor. DEM Parti İstanbul Milletvekili Celal Fırat, devletin politikalarına karşı Alevi toplumunun kendi köklerine, inanç gerçeğine ve özgün kimliğine sahip çıkmasının önemini vurguluyor.

Gazetemize konuşan Fırat, devletin geçmişten bugüne değişmeyen yaklaşımını, kültür-sanat alanındaki asimilasyon politikalarını, cemevlerinin statüsünü ve gençlerle bağ kurma yollarını anlattı.

Devletin Alevi toplumuna yönelik politikalarının yeni olmadığını vurgulayan Fırat, asimilasyonun biçim değiştirerek devam ettiğini söyledi ve şu şekilde konuştu:

“Geçmişte Alevilere yönelik asimilasyon, inkâr, göç ettirme ve hatta katliamlara varan uygulamalar yürütüldü. İstenen sonuç alınamayınca bu kez ‘açılım’ adı altında farklı yöntemlere başvuruldu. Bugün de benzer girişimlerle karşı karşıyayız ancak bunlar Alevi toplumunu ikna edecek samimiyetten oldukça uzaktır. Devletin yaklaşımı hala ‘devletin Alevisi’ni yaratma çabasıdır. Bu nedenle toplumumuzdan beklenen karşılığı bulamıyor.”

Fırat’a göre gerçek samimiyet, toplumları kendi hakikatleriyle kabul etmekle başlar. Ancak bugüne dek atılan adımlar, Aleviliği resmî kalıplara hapsetmekten öteye geçmedi.

“Aleviliğin kökleri bu topraklarda”

Aleviliğin kökeni ve tarihsel sürekliliğine dikkat çeken Fırat, devletin “Türk-İslam sentezi” üzerinden yürüttüğü politikalara şu sözlerle tepki gösterdi: “Cumhuriyet’in başından bu yana Alevilik, ‘Türk-İslam sentezi’ içinde eritilmeye çalışıldı. Oysa köklerimiz uzak diyarlarda değil, bu topraklardadır. İnancımızın temel değerleri sürekli yeniden tanımlanmak, yozlaştırılmak ve asimile edilmek istendi. Aleviliğin özgün kimliği ancak kendi ocaklarımıza, dergâhlarımıza ve yolumuza dönerek korunabilir. Dışarıdan yapılan müdahalelere karşı en güçlü duruş, kendi hakikatimizi yeniden üretmek ve yaşatmaktır.”

Fırat, Aleviliğin eşit yurttaşlık temelinde var olabilmesi için Türkiye’de bütün kimliklerin ve inançların özgürce ifade edilebileceği demokratik bir düzenin şart olduğunu belirtti.

“Kültür ve sanat alanı, asimilasyonun hedefinde”

Son yıllarda devletin, Alevi sanatçılar ve kültürel figürler üzerinden “yumuşatma” politikası izlediği yönündeki eleştirileri değerlendiren Fırat, kültür ve sanatın Alevi kimliğindeki merkezi rolüne dikkat çekti ve “Devlet, tarih boyunca Alevi toplumunu kendi politik hedeflerine göre şekillendirmek için toplum içinden figürler kullandı. Onlar üzerinden ‘şirin’ görünmeye çalıştı. Bugün de bu yöntem en çok kültür ve sanat alanında uygulanıyor. Oysa bizim için deyiş, nefes, saz yalnızca sanat değil, doğrudan inancın bir parçasıdır. Devlet bu alanı asimilasyonun aracı olarak kullanmak istiyor. Bizim görevimiz, bu alanı sahiplenmek ve hakikatimizin taşıyıcısı kılmaktır. Mücadelemizi belki de en çok bu alanda veriyoruz” dedi.

“Hala tanınmayan ibadethaneler”

Cemevlerinin ibadethane statüsünün hala tanınmaması, Alevi toplumunun en temel sorunlarından biri olmaya devam ediyor. Fırat, bu konudaki tabloyu şöyle özetledi:

“Aleviler kentlere göç ettiklerinde ibadetlerini sürdürebilmek için Cemevleri kurdular. Ancak devlet bugüne dek bunları ibadethane olarak tanımadığı gibi, çoğu zaman müdahalede bulundu.

Bugün birçok Cemevi kiracı konumunda, ciddi ekonomik ve altyapı sorunlarıyla mücadele ediyor. Oysa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ve Anayasadaki laiklik ile vicdan özgürlüğü ilkeleri cemevlerinin ibadethane olarak tanınmasını zorunlu kılıyor.”

Bir inancın kutsal mekânının neresi olacağına devletin karar veremeyeceğini vurgulayan Fırat, çözümün anayasal tanıma ve eşit yurttaşlık temelinde mümkün olduğunu söyledi.

“Gençlerle bağ kurmak için yeni yollar”

Alevi gençlerin kimlik bilincinde erozyon yaşandığı yönündeki tartışmalara da değinen Fırat, gençlerle iletişim için yeni yöntemler geliştirilmesi gerektiğini şu sözlerle vurguladı:

“Bu sorun yalnızca Alevilere özgü değil. Toplum olarak yeni koşullarda büyük değişimler yaşıyoruz. Ancak bu elimizi kolumuzu bağlamamalı. Biz kurumlarımız, medyamız ve cemevlerimiz aracılığıyla gençlerle bağ kurmaya çalışıyoruz. En önemli adım, onları anlamak, dinlemek ve birlikte yürümenin yollarını bulmaktır. Cemevlerinde kültürel, sanatsal ve akademik etkinliklerle gençlerle iletişim kuruyoruz. Yeni koşullara uygun mekanizmalar geliştirmek zorundayız.”

“Aleviliği biz tanımlarız”

Fırat, söyleşinin sonunda Alevi toplumunun hakikatine sahip çıkmasının tarihsel ve geleceğe dönük önemini şu sözlerle özetledi:

“Bugün hangi adla anılırsa anılsın, yürütülen politikaların özü değişmemiştir: Aleviliği resmî ideolojinin kalıplarına hapsetme arzusu sürmektedir. Oysa Alevilik, devletin tanımlayacağı bir kimlik değildir. Onun gerçek sahibi ve taşıyıcısı Alevi toplumunun kendisidir. Mücadelemiz yalnızca geçmişle hesaplaşmak için değil, geleceği özgürce kurabilmek içindir. Kendi köklerimize, dergâhlarımıza, yolumuza dönerek bu mücadeleyi sürdüreceğiz.”

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu