
Egemenlerin emperyalist savaş ve işgal politikaları ezilen halkları ölüme, açlığa ve sefalete sürüklediği koşullarda savaş ve sömürüden katmerli biçimde göçmenler etkilenmekte.
Göçmenler hayatta kalabilmek, yaşam koşullarını iyileştirmek adına göç ettikleri yollarda, sığındıkları ülkelerde çoğu zaman ve uzun süreli kaçak yaşayan, yasal sığınma talepleri kabul edilene kadar ya da kabul edilmeyip sınır dışı edilene kadar sığındıkları ülkelerde ayrımcılığa, nefrete, güvencesiz çalışma koşullarına, eşitsiz yaşam koşullarına mahkûm edilmekteler.
Türkiye de emperyalist savaş ve işgal politikalarından hareketle kendi sermayesine ucuz işgücü oluşturacak çıkarları doğrultusunda göçmen politikaları geliştirmekte. İmzacısı olduğu uluslararası sözleşmelerin yükümlülüklerine uyması gerekirken, dünyada yükselişe geçen sağcı-ırkçı mülteci-göçmen düşmanı politikaların bir parçası olmaya devam ediyor.
Geri Gönderme Merkezleri’nin durumu hapishanelerde de ağır bir şekilde insani yaşam koşullarından çok uzakta. Göçmenlerin sınır dışı sürecini yönetme, gönüllü geri dönüş süreçlerini destekleme, insani koşullarda “geçici barınma”larını sağlamak amacıyla kurulduğu iddia edilen, göçmenlerin idari gözetim altında tutulduğu kapalı mekanlar olarak tanımlanan GGM’ler, 6458 sayılı yabancılar ve uluslararası koruma kanunu kapsamında faaliyet gösteriyor. Türkiye’de sayısı 32’yi bulan GGM’lerde göçmenler hijyen, sağlık, beslenme, barınma, iletişim gibi temel ihtiyaç ve haklarının dahi kısıtlı karşılandığı çoğu zaman karşılanmadığı, avukat ve hukuksal bilgi edinme hakkının sürekli ve sistematik bir biçimde engellendiği koşullara mahkum edilmekte.
Göçmenlere yönelik politikalarda kişinin yaşam ve barınma koşullarının neredeyse hiç gözetilmediği, “geri gönderme” süreçlerinde işletilen hukuksuz yöntemlerle göçmenlerin sınır dışı edilmesi geçmişte birçok örnekte de olduğu gibi göçmenler ölüme mahkum edilmekte.
Geçtiğimiz yıl Adana’da HIV pozitif sağlık bilgileri ifşa edilen trans Suriyeli göçmen kadın, hukuksuzca sınırdışı edilmiş, gönderildiği Suriye’de ailesi ve ÖSO’nun işbirliğiyle öldürülmüştü.
Bugün benzer bir tehditle Azerbaycanlı Nanaxanim Babazade karşı karşıya bırakılmakta. İstanbul Üniversitesi Antropoloji Bölümü yüksek lisans öğrencisi olan Azerbaycanlı Nana, “yemekhane zammını protesto eylemine katıldığı” gerekçesiyle işyerinden gözaltına alınmasıyla başlayan şiddet döngüsü, Çatalca (İneceğiz) Geri Gönderme Merkezi’nde tutulduğu 45 günü aşkın süredir sınır dışı edilme tehdidiyle karşı karşıya.
Gözaltına alındığında çıplak arama işkencesine maruz kalan Nana, GGM’lerde sınır dışı etme uygulaması olan belge imzalatma sürecinde baskı, tehdit ve ajanlık dayatmaları, etik vegan olmasından kaynaklı uygun beslenme ihtiyacının karşılanmamasına kadar türlü işkence yöntemleriyle uzun süreli sistemli bir şiddet döngüsü içerisinde mücadele ediyor. Nana’nın ailesi tarafından ölümle tehdit edildiği koşullarda, Nana için verilecek sınır dışı kararı onu doğrudan ölüme göndermek olduğunu biliyoruz. GGM’deki baskı ve işkenceye karşı boyun eğmeyen, Azerbaycan’a geri dönmek istemeyen Nana’nın yanındayız. Nana’yı göndermiyoruz!