
Ezen ve ezilenler mücadelesinde, ezilenlerin öncülük rolünü üstlenen proletarya partisinin ileriye doğru yapacağı her hamleyi belirleyecek olan önderlik kapasitesidir, nitel ve nicel anlamda sahip olduğu kadro gücüdür. Sınıf mücadelesinde devrim lehine koşullar ne kadar olgunlaşırsa olgunlaşsın, önderlik kapasitesi geri, kadrosal anlamda zayıf olan bir parti, ileriye doğru gereken sıçramayı yapamaz. Keza, kitlelerde olumlu yönde yaşanan değişim eğilimlerini görmek ve yine kitlelerle bağ kurma siyasetinde bilinçli bir kavrayışa ve kararlı bir duruş sahip olmak olmazsa olmazdır. Açık ki, devrimci pratik içinde yukarıdan aşağıya doğru kadro ve militanlarda bu eksenli bir şekilleniş yaratan her proletarya partisi, sınıf mücadelesi açısından koşullar ne kadar ağır olursa olsun, mutlaka bulur bir çıkış yolunu.
Bunun en büyük teminatı da nicel ve nitel anlamda sahip olunan kadro gücü ve önderlik kapasitesidir. Sözünü ettiğimiz bu meziyetlerin olduğu yerde, teorik bir yetkinlik, ideolojik bir netlik vardır. Sürekli kendini yenileme, var olanla yetinmeyi reddetme bilinci vardır. Bu bilinç, demokratik merkeziyetçilik ilkesini, proletarya partisinde irade ve eylem birliğini sağlanmanın önemli güvencelerinden biri olarak görür.
Bu bilinç, özgürce tartışmayı, tartışmalar neticesinde ortaya çıkan kararlara uygun olarak bir yumruk gibi hareket etmeyi, örgütlü olmanın ilk adımı olarak görür. Yine örgütlü mücadelede ortak bir şekilleniş için müdahalelerin tek merkezde olması büyük bir avantajdır. Ortak bir şekilleniş ve kavrayış her zaman öngörülen politikaları, alınan kararları uygulamada pozitif anlamda bir farklılık yaratır.
Keza, kavramayla, uygulama arasında direk bir ilişki vardır. Tarihi tecrübelerle ispatlanmıştır; görevler kavrandığı oranda yerine getirilir. Ve her fırsatta altını çizdiğimiz gibi kolektif düşünmenin, eleştiri ve önerilere açık olmanın tarihsel önemi de burada ortaya çıkıyor. Özellikle sınıf mücadelesinin görece daha zorlu olan süreçlerinde, en az hasarla çıkmanın yolu, bu bilimsel yöntemde ısrar etme samimiyetinden geçer.
Sınıf savaşımında ileriye doğru atılan her adım, söylem ile eylemin uyumu üzerinde yaşam hakkı bulur. Bu nedenle pratikten kopuk bir söylemin, alınıp uygulanmayan bir kararın, sınıf mücadelesi açısında dönüştürücü bir etkisi olmaz. Dönüşüm, devrimci pratikte derinleşmeyle, kazanılan tecrübe ve bilgiyle sağlanır.
Bir proleter hareket yukarıda altını çizmeye çalıştığımız olumlu meziyetleri içselleştirmede problem yaşıyorsa, orada devrimci pratik sakatlanmıştır. Sakatlanan devrimci pratikten dolayı, zamanın ruhuna uygun yeni kadro ve militanların açığa çıkma süreci de önemli oranda tıkanmıştır. Bu tıkanıklıkları aşmanın devrimci siyaseti ve pratiği geliştirildiği oranda, devrimci yürüyüş hızlanır. Tersi durumda ise, geriye doğru savruluşlar giderek artar ve tasfiyecilik kapıyı çalar. Sınıf savaşımı tarihi bu konuda büyük deney ve tecrübelerle doludur. Bu tecrübelerden öğrenmek için daha bilinçli ve kapsamlı bir inceleme-araştırma pratiğine yönelmek, güncel bağlamda karşı karşıya kaldığımız sorunların çözümüne de yardımcı olacaktır.
Bunun için de öncelikle karşı karşıya olduğumuz sorunların ağırlığını ve bu ağır sorunların yaratmış olduğu problemlerin varlığını kabul etmemiz gerekir. Hiç kuşkusuz bu kabul hali, sorunların nedenlerinin sorgulanmasına da kapı aralayabilir. Bu yönlü her olumlu gelişme, ortaya devrimci sonuçlar çıkarma süreçlerini de tetikler. Bu durumu, devrimcileşmede, derinleşme olarak da tarif edebiliriz. Bu derinleşme her devrimci öznenin kendi gerilikleriyle, yetersizlikleriyle yüzleşme zeminini de güçlendirir. Bu güçlü zemin, birçok devrimci özneyi, iç hesaplaşmaya ve bu hesaplaşma üzerinden, bir sıçrama yapmaya götürebilir. Bu sonuç-duruş, tüm gerilik ve yetersizliklere rağmen, devrim ve sosyalizm mücadelesi karşısında sergilenen samimi ve cesur bir duruştur. Diğer bir ifadeyle, devrim mücadelesi karşısında samimi ve cesur duruşa sahip olan her devrimci özne, giderilmeyen her geriliğin, hesaplaşılmayan her hatanın bu mücadeleye vereceği zararın bilincindedir. Bu bilinç, aynı zamanda bütünün bir parçası olma, bütüne karşı sorumluluk taşıma bilincidir.