
*
Donald Trump, dünyaya miras olarak kendi doktrinini bırakmaya çalışıyor. Bu doktrin, kılavuz ilke olarak, Amerika Birleşik Devletleri’ni mutlak askeri gücün sahibi olarak yeniden konumlandırmayı ve çok taraflılığı küçümsemeyi amaçlıyor.
Monroe’dan Trump’a; Tek Taraflılık
Güney halklarının çok iyi bildiği 1823 tarihli ünlü Monroe Doktrini (MD), Amerika Birleşik Devletleri’nin ilk büyük tek taraflı beyanıdır: “Amerika Amerikalılar içindir.” Bu doktrinin hegemonyası altında, Meksika’dan Arjantin’e uzanan bu geniş bölgedeki etki alanı ve müdahale hakkı belirlenmiştir. Doktrin, bu ülkenin egemenliğini bölgenin egemenliğinin üstünde tutma niyetiyle Trump doktrininin atasıdır.
1904 Roosevelt Sonuçları: Başkan Theodore Roosevelt (1901-1909), Monroe doktrinini genişleterek, istikrarsızlığı önlemek için bölgede önleyici askeri müdahaleyi meşrulaştırdı. Bu, ABD’nin müdahaleci politikasının en açık ifadesidir. Bu tezle, bölgemizdeki Panama ve Haiti’yi, Asya’da ise Filipinler’i işgal etti. Bunun, Trump’tan önceki “güç yoluyla barış” anlayışının en doğrudan devamı olduğu söylenebilir.
Truman Doktrini, 1947 ve çevreleme: Burada, ilk kez tek taraflılık, Amerika Birleşik Devletleri’nin önderliğindeki çok taraflılığa yol açar. Bir ittifak sistemi (NATO) kurulur ve rakibi çevrelemek için uluslararası kurumların (BM) çatısı altında harekete geçilir. Bu, Trump’ın yaklaşımının tam tersidir.
Bush Doktrini (11 Eylül sonrası): Önleyici savaş ve özellikle 11 Eylül 2001’de İkiz Kulelere yapılan saldırılardan sonra zorla “demokrasi” teşviki. Güç kullanımı açısından Trump’a benzer, ancak amacı farklıdır; Bush, daha çok kendi beğenisine uygun uluslara sahip bölgeleri dönüştürmek istedi (ulus inşaası); Trump ise diğer ülkeleri umursuyormuş gibi davranmaya hiç ilgi duymuyor.
“Güç Yoluyla Barış” ve Çok Taraflı Barış İnşa Mekanizmaları
Bu yıl 80. yılını kutlayan BM Çok Taraflı Modeli’ne göre barış; diplomasi, uluslararası hukuk, işbirliği ve kalkınma yardımı yoluyla sağlanır; güç kullanımı her zaman son çare olarak görülür ve Güvenlik Konseyi’nin yetkisi altında uygulanır. BM Şartı, devletlerin eşit egemenliğine ve meşru müdafaa veya açık yetki dışında güç kullanımının yasaklanmasına dayanır.
Trump Modeli (“Güç yoluyla barış”) BM’ye kesin bir son vermeyi amaçlamaktadır. 29 Ocak 2014 tarihinde Küba’nın Havana kentinde düzenlenen İkinci CELAC (Latin Amerika ve Karayipler Devletler Topluluğu) Zirvesi’nde, Latin Amerika ve Karayipler’in Barış Bölgesi ilan edilerek barış ve istikrara olan bağlılık yeniden teyit edildi.
Böylece, çatışma ve gerilimden arındırılmış bir bölge oluşturulması ve herhangi bir anlaşmazlığın çözümü için diyalog ve işbirliğinin temel araçlar olarak teşvik edilmesi amaçlandı. Marco Rubio’nun Karayipler ve diğer Latin Amerika ülkelerine yaptığı son tur, bu konsensüsü bozmayı amaçlıyordu. 15 Eylül 2025’te, Başkan Nicolas Maduro bu ruhu yeniden canlandırmak amacıyla CELAC’ın olağanüstü toplantısını talep etti.
Trump, ikinci döneminin ilk aylarında, kendisi için barışın ezici askeri gücün bir yan ürünü olduğunu (“Güç yoluyla barış”) ima ederek Ronald Reagan yönetimine selam çaktı. Askeri güç tehdidi yoluyla caydırıcılık, diplomasinin yerini alır ve son çare değil, ilk tercih edilen bir araçtır ve ulusal çıkarların tehdit edildiği algısı oluştuğunda tek taraflı olarak uygulanır.
Trump Doktrininin Bir İfadesi Olarak Karayipler’deki Uyuşturucu Savaşı
Karayipler, bir “üçüncü sınır” ve uyuşturucu geçiş bölgesidir. Geleneksel olarak, bu bölgeye yaklaşım karışık olmuştur (güvenlik işbirliği + kalkınma yardımı). Yeni Trump doktrini altında, askeri operasyonlar benzeri görülmemiş bir düzeye çıkarılmış; bağımlılıkla mücadele veya tedaviye yönelik işbirliği programları yerine yasaklama öncelikli hale getirilmiş ve ülkeler, ABD’nin güvenlik gündemlerine tam olarak uymadıkları takdirde yaptırım tehdidiyle baskı altına alınmaktadır (Büyük Sopayı** anımsatır).
Bu, Karayip Havzasında tamamen askeri ve güvenlik komutası altında yürütülen mevcut operasyonların bağlamıdır. Bu operasyonlarda, işbirliği açısından sivil kurumlar veya yerel yönetimlerle koordinasyona daha az önem verilmekte ve bu bölgedeki ana düşman olarak Venezuela’yı belirleyerek rejim değişikliği stratejisini ilerletme teşviki bulunmaktadır.
Bölge, uzun vadeli barış ve istikrarı inşa etmek için ortak ülkeler topluluğu olarak değil, ABD’nin güney sınırını, arka bahçesini veya hayati bölgesini korumak için güç uygulanan bir sahne olarak ele alınmaktadır.
Bu, güç yoluyla dayatılan bir “barış”tır.
Gücün Sembolizmi: “Savaş” Bakanlığı ve Güvenlik-Diplomasi Birleşmesi
Tarihi bir şekilde Savunma Bakanlığı’nın (DOD), Savaş Bakanlığı (DOW) olarak yeniden adlandırılması fikri sadece not düşülecek bir durum değildir; Trump yönetimi, gücünün bir sembolünü yaratmaya çalışıyor: DOW, açıkça saldırgan ve aktif bir tutumu ima ediyor ve bu da, dünyanın en büyük askeri gücü olan Amerika Birleşik Devletleri’nin ruhunu yeniden canlandırma ve BM ve uluslararası hukuk da dahil olmak üzere İkinci Dünya Savaşı sonrası modeli bir kez daha sona erdirme arzusunu açıkça ifade ediyor.
Marco Rubio, şüphesiz ABD için diplomasinin kasıtlı olarak zayıflatılmasının sembolüdür; Dışişleri Bakanı ve baş Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak üstlendiği ikili rol, onu 1970’lerde Henry Kissinger ile aynı uğursuz konuma getiriyor ve bu, geçmişte Küba, Venezuela ve Nikaragua gibi ülkeler için olduğu gibi, bu kararların ne anlama geldiğini şimdiden görmüş olan Küresel Güney’deki halk hareketleri için de hayra alamet değildir.
ABD dış politikası giderek güvenlik kriterlerine (göç, uyuşturucu kaçakçılığı, terörizm, iletişim) dayanmaktadır ve diplomasi, çıkarlar için lobi yapmak ve uydu ülkeler eklemekle sınırlıdır.
Son olarak, bu değişiklikler ABD dış politikasının zihniyetinde derin ve kalıcı bir dönüşüm olduğunu gösteriyor.
Bu dönüşüm, hangi yönetim olursa olsun geleceği etkilemeye devam edecek gibi görünüyor. Dolayısıyla, yeni bir doktrinle karşı karşıya olabiliriz: Trumpizm. Donald Trump, ABD’yi mutlak askeri güç, ulusal egemenlik ve çok taraflılığa karşı küçümseme sahibi olarak yeniden konumlandırma çabasıyla karakterize edilen bu mirası dünyaya bir kılavuz ilke olarak bırakmaya çalışıyor.
Bunun nedeni, artık dünyanın öncü ekonomik gücüyle karşı karşıya olmamamız ve bunun orantılı olarak askeri ve diğer yeteneklerini etkilemesidir. Bu nedenle Trump, sadece kendisinin üstlenmek istediği bir sprintte, aynı anda birkaç cephede savaşmaktadır.
- BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada ana hatlarıyla belirtilen yeni Trump doktrini, bir yandan Monroe’nun izolasyonist tek taraflılığını ve Roosevelt’in büyük sopasını yeniden canlandırırken, diğer yandan Bush’un ulus inşa etme sorumluluğunu reddedip, Truman’ın rakipleri veya düşmanları kontrol altına almak için oluşturduğu çok taraflı çerçeveyi ortadan kaldırarak, bir melez doktrin olacaktır.
**Büyük Sopa: ABD’nin 26. Başkanı Theodore Roosevelt’in “yumuşak konuş ve büyük bir sopa taşı; çok ileriye gidersin” sözünden yola çıkarak dönemin Amerikan dış politikasını tarif eden bir ifadedir.
*Kaynak: https://peoplesdispatch.org/2025/10/15/trumpism-and-peace-through-strength/