
Dersim’de 1938 sürgünü ve sonrasında yaşanan zorunlu göçlerle köyleri boşaltılan halk, 2000’li yıllarda yavaş yavaş topraklarına geri dönmeye başladı. Ancak bugün, köy boşaltmaların biçimi değişti. Bir tehcir yasası gibi işleyen Maden Yasası, bölge genelinde çok sayıda yeni ruhsata izin verdi. 1938’de yakılıp boşaltılan Merxo (Cevizlidere) yeniden maden tehdidiyle karşı karşıya. 1970’lerde madene direnen Geyiksuyu (Deşt) bugün yeni keşiflerle kuşatılıyor. Sekasur ise bu zincirin yeni halkası.
Pertek’in Bargini, Zeve, Orcan ve Desiman köylerinde köylüler, yapılmak istenen Pomza maden ocağına karşı Hozat-Pertek Sekasur Doğa ve Çevre Koruma Platformu öncülüğünde çadır nöbeti başlattı. Direniş alanı, hem doğanın hem Alevi inancının kutsal merkezlerinin hem de Urartulardan kalma kalıntıların ortasında yer alıyor. Bölge halkının aktarımına göre yetkilere verilen bilgiler ve oluşturulan raporlarda canlı yaşamına ve su kaynaklarına dair herhangi bir veri paylaşılmamış. Yeniden keşfe gelen heyet ise bu alanları görünce şaşkınlıklarını dile getirerek, “Burada ‘herhangi bir su kaynağı yoktur’ demişlerdi” ifadelerini kullanmış.
Köy boşaltmanın yeni biçimi: Tehcir yasası olarak Maden Kanunu
Dersim coğrafyasında son yıllarda hızla artan maden projeleri, geçmişteki askeri boşaltma politikalarının yerini yeni bir tehcir biçimine bırakmış durumda.
2025’te yürürlüğe giren “Süper İzin Yasası”, Maden Kanunu’nu da değiştirerek şirketlere neredeyse sınırsız ruhsat hakkı tanıdı. “Kamu yararı” gerekçesiyle tarım, orman ve mera alanlarının madenciliğe açılması kolaylaştırıldı. Dersim’de 145’i aşkın ruhsat alanının ortaya çıkmasına neden oldu. Ancak durum sadece maden sahalarında ibaret değil. Çok sayıda mera alanı üzerine aynı zamanda güneş enerji sistemleri (GES) kurulmak isteniyor isteniyor. Maden projelerinin ve GES’lerin tamamının hayata geçirilmesi halinde birçok köy açlığa, hastalığa veya zorunlu göçe mahkum edilecek.
Bu işgal politikasına karşı bir direniş başlatan Dersimliler, kentin birçok bölgesinde eylemler örgütledi. Munzur Festivali’nden Aşure sofralarına kadar uzanan bu direniş hattının şiarı ise “Doğama, suyuma, toprağıma dokunma” oldu. Sekasur, bu direniş hattının en önemli parçalarından biri. Halk “en iyi onlar direniyor” diyerek tanımlıyor çadır direnişini.
Hozat-Pertek Sekasur Doğa ve Çevre Koruma Platformu öncülüğünde kurulan çadırda nöbet eylemi sürüyor. Direniş alanında bulunan platform bileşenlerinden İbrahim Cihan, gazetemize konuştu. Cihan, sürecin başından beri halkla birlikte hareket ettiklerini belirterek, direnişin kararlılıkla devam edeceğini söyledi.
Bölgeye ilk ulaştığımızda dikkatimizi çeken şey yapılan yollar oluyor. Bölge halkı özellikle madenin gündeme gelmesiyle birlikte yeniden düzenlendiğini ve bozulmuş, kötü yolların yama yapıldığını belirtti.
Ruhsatlar birkaç dakikada geçti
Cihan, söz konusu projenin olağanüstü bir hızla onaylandığını belirterek, “Bu maden için izin başvurusu yalnızca iki buçuk dakika içinde onaylanmış. Bu kadar hızlı verilen bir izin, bölgedeki ekolojik, kültürel ve sosyal etkilerin dikkate alınmadığını gösteriyor” ifadelerini kullandı.
Maden sahasının yalnızca birkaç köyü değil, geniş bir alanı tehdit ettiğini belirten Cihan, “Bargini, Doğrutay, Yukarı Gülbahçe, Akdemir ve Zeve köylerinin yanısıra, Çemişgezek’in Doğan köyüne kadar uzanan bir hatta yaşam alanları tehlike altında. İnsanlar geçimlerini hayvancılıkla sağlıyor. Maden geldiğinde mera da su da yok olacak” dedi.
“ÇED’siz maden olmaz”
Proje dosyasında “kum ocağı” ifadesinin kullanılarak Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) zorunluluğundan kaçınıldığını söyleyen Cihan, bunun bir aldatmaca olduğunu vurgulayarak “Maden sahası içme suyu kaynaklarının ve kutsal mekânların ortasında. Buna rağmen ‘ÇED gerekli değildir’ kararı alındı. Bu, doğrudan yaşam hakkımıza saldırıdır” diye konuştu.
Köylüler, bölgedeki keşif heyetlerinin de süreci ciddiye almadığını iddia ediyor. Cihan, “Heyet su deposunun tam üstünde duruyordu ama ‘burada su kaynağı yok’ dediler. Biz de gösterdik, hâkim bizzat gördü. Buna rağmen rapor değişmedi. Bu ne bilimdir ne vicdan” diyerek tepki gösterdi.
Kutsal mekânlar tehlike altında
Sekasur bölgesi, yalnızca ekolojik değil, inançsal bir merkez olarak da önem taşıyor. Maden sahasına yakın bölgede Oryakıdır (Yürüyenkıdır), Avu-i İşan ve Şehit Mençek Türbeleri yer alıyor. 1938’de katledilenlerin anısına yapılan anıtlar da bu topraklarda bulunuyor. Cihan, “Bu alanlar bizim için sadece taş ya da toprak değil; belleğimizin, inancımızın parçası. Şimdi hepsini dinamitle yok etmek istiyorlar” dedi.
Köylüler, iki mezranın içme suyu hattının da doğrudan maden alanı içinde kaldığını belirtiyor. “O suyu ben 1990’larda köy hizmetleriyle birlikte yaptırmıştım” diyen Cihan, “Bugün o hattın üzerine maden kurulacak. Su giderse yaşam da gider. Bu kadar açık” ifadelerini kullandı.
“Direnmezsek, inancımızı da kaybederiz”
Platformun direniş çağrısı kısa sürede çevre köylere de yayıldı. Bargini, Cevizlidere, Çet ve çevredeki mezralardan gelen onlarca kişi Sekasur’da kurulan çadırda nöbet tutuyor. Cihan, “Bu madene, doğamızın, suyumuzun ve inancımızın yok edilmesine karşı birlikte duralım” dedi.
Direnişin sadece çevresel değil, kültürel ve politik bir anlamı olduğuna dikkat çeken Cihan, “Ancak dayanışmayla hem yaşamımızı hem toprağımızı koruyabiliriz” ifadelerini kullandı.
				


