EkolojiGüncel

HALKIN GÜNDEMİ | Karakaya’da Taş Ocağı Tehlikesi: “İki Günde Bir Dinamit Patlatılacak!”

Ekoloji aktivisti Yaşam Diren, İbrahim Kaypakkaya’nın köyü Karakaya’da açılmak istenen taş ocağının su kaynaklarını ve ormanı yok edeceğini belirterek “Bu sadece Karakaya’nın değil, tüm köylerin meselesi” dedi.

Çorum’un Sungurlu ilçesine bağlı Karakaya köyü, ’68 kuşağının devrimci önderlerinden İbrahim Kaypakkaya’nın doğduğu yer olarak da biliniyor. Ancak köy, şimdi büyük bir tehlikeyle karşı karşıya. Solfasol’dan Aykut Alyanak’ın haberine göre, Ankara-Samsun hızlı tren projesi kapsamında köyün yamacındaki dağın taş ocağına dönüştürülmesi planlanıyor.

Proje kapsamında yılda 3.5 milyon ton taş üretilmesi hedefleniyor. Taş ocağının köye uzaklığı sadece 100 metre. Proje tanıtım dosyasına göre yılda 191 kez patlatma yapılacak. Yani her iki günde bir dinamit patlatılacak. Bu, sadece gürültü ve sarsıntı değil, aynı zamanda can ve mal kaybı riskini de beraberinde getiriyor. Köyün kurulduğu tepenin parçalanması, büyük kaya kütlelerinin yerleşim alanlarına düşmesine neden olabilir.

Taş kırma ve eleme tesisinden çıkacak yoğun toz, bölgenin birinci sınıf tarım arazilerine, onlarca dönümlük armut ve ceviz bahçelerine, arı kovanlarına ve insan sağlığına ciddi zarar verecek. Ayrıca, taşların taşınması için köy çevresinde en az 100 bin kamyon seferi planlanıyor.

Bölgedeki tarım ve hayvancılığın can damarı olan Gelincik Deresi de taş ocağı tehdidi altında. Aynı zamanda köyün tek içme suyu kaynağı olan dere, proje hayata geçerse tamamen yok olabilir. Üstelik 350 dönümlük proje alanının tamamı ormanlık.

Karakaya köyü sakinleri, doğalarına ve yaşam alanlarına sahip çıkmakta kararlı. Taş ocağına karşı hem hukuki yollarla hem de sahada eylemlerle mücadele ediyorlar.

Ekoloji aktivisti Yaşam Diren, Özgür Gelecek gazetesine konuştu. Diren, sürecin baştan sona yanlış ilerlediğini söyledi.

Valiliğin “ÇED gerekli değildir” kararı vermesi gerekirken “ÇED olumlu” kararı verdiğini belirten Diren, bunun teknik olarak hatalı bir işlem olduğunu ifade etti. Çevre Bakanlığı’nın süreci yanlış başlattığını ve bu kararın iptal edilmesi gerektiğini vurgulayan Diren, “Mahkeme, bu hatalı kararı düzeltmek yerine fiilen şirketin çalışmaya başlamasına zemin hazırlıyor” dedi.

Diren, bilirkişi raporlarının Mart ayına kadar gecikmesinin planlı bir durum olduğunu, hukuki sürecin uzatılarak şirketin sahaya girmesinin önünün açılmak istendiğini söyledi. “Nisan ayına kadar taş ocağının fiilen çalışmaya başlaması hedefleniyor. Yani yargı süreci sürerken doğa tahribatı başlamış olacak” diye konuştu.

“Köyün evi yok sayılmış, 20 metre mesafede taş ocağı kuruluyor!”

Diren, projede köy merkezinin 150 metre uzakta gösterildiğini ancak bunun gerçeği yansıtmadığını belirtti. Köyün hemen dışında yaşayan bir ailenin evinin taş ocağı sınırına neredeyse 20 metre mesafede olduğunu söyleyen Diren, “Bu evi ÇED raporunda ‘ruhsatsız’ olduğu gerekçesiyle saymamışlar. Oysa içinde hala bir aile yaşıyor. Köy zaten dağın eteğinde, taş ocağı fiilen köyün içine giriyor” dedi.

Sürecin her yönüyle hatalarla dolu olduğunu vurgulayan Diren, dağın 180 derecelik açıyla köyü sardığını ve bu dağın tamamının yok edilmek istendiğini söyledi.

Köylülerin, “Eğer ocağı açacaksanız bize başka bir yer gösterin, can güvenliğimiz kalmadı” diyerek yetkililere seslendiğini belirten Diren, patlatmaların başlamasıyla can kaybı yaşanma olasılığının çok yüksek olduğuna dikkat çekti.

“Bu Karakaya’nın değil, tüm köylerin meselesi”

Diren, Türkiye genelinde benzer birçok örneğin yaşandığını hatırlatarak, son üç yılda 5.750 yeni maden izni verildiğini ve yaklaşık 40 bin civarında maden ruhsatı bulunduğunu söyledi.

Bu taş ocaklarının önemli bir kısmının Alevi köylerinin bulunduğu bölgelerde yoğunlaştığını belirten Diren, “Alevi köylerinin örgütlü olması ve hak arama bilinci taşıması nedeniyle sesleri daha çok duyuluyor. Ama bu talan sadece Alevi köylerinde değil, ülkenin dört bir yanında sürüyor” dedi.

Diren, pek çok köyde insanların sessiz kalmak zorunda bırakıldığını, devlet karşısında kendilerini güçsüz hissettiklerini ifade etti. “Bu köle–efendi ilişkisi içinde insanlar ‘Devlet yaparsa biz ses çıkaramayız’ anlayışına itilmiş durumda. Ama Karakaya köylüleri direnmeyi seçti” diye konuştu.

“Su kaynakları yok olacak, orman dağılacak”

ÇED raporunda köyün su kaynaklarının etkilenmeyeceği yönünde ifadeler bulunduğunu söyleyen Diren, bu bilginin gerçeği yansıtmadığını belirtti. Köyün su kaynağının taş ocağının kurulacağı tepenin içinden geldiğini hatırlatan Diren, “Tepeyi yok ettiklerinde su da yok olacak. Dağın tamamı ormanlık alan ve bu orman bölgedeki tek yeşil alan. Onu da kaybedeceğiz” dedi.

Diren’e göre yılda 3.5 milyon ton taş üretimi, kilometrelerce alandaki tarım arazilerinin yoğun toz bulutu altında kalmasına ve köylülerin üretimden kopmasına yol açacak. Ayrıca bölgede Hitit uygarlığına ait tarihi kalıntıların bulunduğunu hatırlatan Diren, bu kadar büyük ölçekli patlatmaların arkeolojik alanlara da zarar vereceğini söyledi. “Bu proje, yaşam, tarım, kültür ve turizm açısından tam bir felaket” diye ekledi.

“Köylüler yalnız değil!”

Karakaya Köyü sakinlerinin hem hukuki yollardan hem de sahada eylemlerle mücadele etmeyi sürdürdüklerini belirten Diren, köylülerin küçük bir topluluk olmalarına rağmen büyük bir kararlılıkla hareket ettiklerini söyledi. Köylülerin çevre örgütlerinden, demokratik kitle örgütlerinden ve çevre köylerden destek beklediğini ifade eden Diren, “Bu sadece bir köyün değil, yaşam hakkının savunusudur” dedi.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu