Makaleler

YORUM | TC’nin 102 Yıllık Zulmü Katlanarak Sürüyor

"Gelinen aşamada kurulması hedeflenen “Yeni Cumhuriyet” faşist diktatörlüğün kendini yeniden üretmesidir."

Türkiye Cumhuriyeti devleti, tüm kurum ve kuruluşlarıyla cumhuriyetinin kuruluşunun 102. yılını kutladı. TC devletinin 102 yıllık cumhuriyet dönemi, Kürt ulusuna, azınlık milliyet ve inançlara, kadınlara, komünistlere, devrimcilere, ilericilere vb. yönelik baskı, şiddet, tutuklama, hapishaneler, katliamlarla anılan bir dönem olmuştur.

İngiliz emperyalistleri tarafından Anadolu’yu işgal için kışkırtılıp, teşvik edilen Yunanistan silahlı güçleri, Kemalistler tarafından yenilgiye uğratıldı. İngiliz işgal güçlerinin Osmanlı Padişahını da yanlarına alarak İstanbul’u terk etmelerinden sonra Lozan’da kurulan “barış masası”nda emperyalist devletlerle yapılan anlaşmalar sonucunda, Yeni Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş belgesi imzalanmış oldu.

Yunan işgaline karşı Türklerle birlikte Kürtler de savaştı, savaş sırasında kurulan mecliste Kürt vekilleri de kendi bölgelerini -Kürdistan’ı- temsilen yer aldılar. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edildikten sonra yapılan yeni anayasada ise Kürt ulusunun bir ulus olmasından kaynaklı ulusal ve demokratik hakları tanınmadı. Kürt ulusuna inkar ve imha dayatıldı. Emperyalistler tarafından dört parçaya ayrılan Kürdistan’ın kuzeyi daha önce işgale karşı birlikte savaştıkları TC devleti tarafından ilhak edildi.

Kürt ulusu ise kendisine dayatılan bu inkar ve imha siyasetini tanımayarak, TC devletine karşı ayaklandı. Koçgiri Ayaklanması’yla başlayıp 1938’de Dersim isyanı ve katliamına kadar geçen süreçte Kürt ulusunun ulusal temelli isyanları yaşandı. Bu ayaklanmalar TC devleti tarafından kanla bastırıldı. Ayaklanmaların önderleri idam edildi. Daha önce Türklerle birlikte Yunan işgaline karşı birlikte savaşanların yaşamları darağaçlarında sonlandı.

Kemalistler sadece Kürt ulusuna yönelik katliamlar gerçekleştirmekle kalmadılar. Daha savaş sırasında komünistlere, devrimcilere yönelik saldırı, tutuklama ve katliamlar gerçekleştirdiler. İşçilere, emekçilere yönelik baskılarla, tutuklamalarla, hapis cezalarıyla çıtayı sürekli yüksekte tuttular. Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) önderi Mustafa Suphi ve 15 yoldaşı, Karadeniz’de katledildi. Azınlık milliyetlere; Ermeni, Rum ve Süryanilere yönelik katliamlar gerçekleştirildi. Servetlerine ve mallarına çöküldü. Kemalistlerden devraldığı bu mal varlıklarına çökme politikasını R.T.Erdoğan iktidarı da bugün muhaliflerine yönelik uygulamaktadır.

  1. Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrasında oluşan “Yeni Dünya Düzeni”ne uygun olarak, çok partili döneme geçilene kadar iktidar olan Kemalist iktidar döneminde komünist ve devrimcilere yönelik tutuklamalar, yoksul halkın taleplerine karşı jandarma baskısı, işçi, emekçiler üzerinde sınırsız sömürü, Kürt ulusu ve azınlıklar üzerinde baskı ve katliamlar uygulanmıştır. Kürdün dili, Alevinin Cem’i yasaklanmıştır.

Kemalistlerden sonra hakim sınıf kliklerinin diğer temsilcisi olan Demokrat Parti (DP) hükümeti döneminde ekonomik ve politik ilişkileri esas olarak ABD emperyalistleriyle geliştirdiler. Böylelikle Türk hakim sınıflarının daha önceki iktidar dönemindeki İngiliz ve Fransız efendilerine ABD efendileri de eklenmiş oldu. TC devletinin Kemalist dönemden devraldığı yarı sömürge yapısı, ABD emperyalizminin tahakkümüyle devam ettirilmiştir.

DP 1954 yılında “Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu”nu çıkardı. Bu yasayla emperyalistler ülkede istedikleri gibi yatırımlar yaparak ülkeyi soydular. DP, çıkardığı “Petrol Yasası”yla emperyalist tekellerin ülkede petrol aramasına da kapıyı açtı. “Madencilik Yasası”yla da başta yeraltı madenlerinin talan edilmesi olmak üzere ormanların yok edilmesinin yolunu döşedi. Yabancı bir ülkeye (Kore’ye) ABD’nin çıkarları doğrultusunda savaşa asker gönderdi. Böylece bu “hizmet” karşılığında emperyalistlerin savaş örgütü NATO’ya üye oldu.

Faşist darbeler cumhuriyeti!

27 Mayıs 1960’ta gerçekleştirilen bir askeri darbeyle DP iktidarına son verildi. 1960 yılında yapılan yeni anayasaya, kitlelerin mücadelesi sonucunda bazı demokratik haklar konuldu. Ancak bu kısmi demokratik haklar bir süre sonra, 1971’deki askeri darbesi tarafından yürürlükten kaldırıldı. ‘71 darbesini gerçekleştirenlerden faşist Memduh Tağmaç’ın “sosyal uyanış ekonomik gelişmeyi aştı, bunu durdurmak gerekiyor” ifadesi, darbenin neden gerçekleştirildiğini özetler bir açıklamaydı. ’71 Faşist Cuntası komünistlere, devrimcilere yönelik tutuklamalar, işkenceler, infazlar ve idamlar gerçekleştirdi. Türkiye devrimci hareketinin önderlerinden Mahir Çayan on yoldaşıyla Kızıldere’de çatışmada; Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan 6 Mayıs şafağında darağacında; komünist önder İbrahim Kaypakkaya Amed Zindanında işkencede ölümsüzleşti.

1971 askeri darbesini 12 Eylül askeri darbesi izledi. 12 Eylül 1980’de gerçekleştirilen askeri darbe sonrası kurulan Askeri Faşist Cunta (AFC) gelişen kitle hareketlerini bastırırken, emperyalistlerin yarı-sömürge ülkeler için uygulamaya koyduğu “Yeniden Yapılandırma Programı”nı hayata geçirdi. Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’in ekonomi alanında Turgut Özal’ı görevlendirmesiyle başlayan süreçte T.Özal, IMF ve Dünya Bankası gibi kurum ve kuruluşların tavsiyelerine de yer verip hazırladığı 24 Ocak ‘ekonomik istikrar paketini’ uygulamaya koydu. Bu kararlar ile birlikte ekonomide içe dönük, ithal ikameci anlayış terk edilerek dışa dönük, ihracata dayalı bir model hedeflenmiştir. Ne var ki bu programın gerçekleştirilebilmesi için başta komünistler ve devrimciler olmak halkın en bilinçli ve örgütlü kesimlerinin ezilmesi gerekiyordu. 12 Eylül AFC’si bu hedefin başarıya ulaştırılması için gereken yolu açtı.

Darbe sonucunda işçi sınıfı ve tüm emekçilerin aleyhinde ekonomik ve siyasal alanda kararlar alındı. İşçiler, emekçiler, komünistler, devrimciler hedef alındı. Kürt ulusuna yönelik imha ve inkar saldırıları, katliamlar gerçekleştirildi. Komünistler idam edildi. Sokak infazları, işkencede ölümler, “kaybetmeler” günlük olaylar haline geldi. Resmi rakamlara göre 650 bin kişi gözaltına alındı. 230.000 kişi askerî mahkemelerde yargılandı, işkence sonucu 171 kişi öldürüldü, hapishanelerde ölen kişi sayısı 300 oldu. Faşist diktatörlüğün seri idam cezaları verdiği o koşullarda tam 51 kişinin cezası infaz edildi. Resmî kayıtlara geçmeyen ölüm, işkence ve katliam sayısı bundan çok daha fazladır.

Dönemin TİSK Başkanı Halit Narin’in “Şimdiye kadar işçiler güldü, bundan sonra biz güleceğiz” sözüyle tanımlanabilecek 12 Eylül AFC döneminde ve devamındaki cumhuriyet hükümetleri döneminde işçilere, emekçilere yönelik sömürü ve baskı politikaları devam etti. Halk üzerindeki baskı arttı, halk yoksullaştı. Devrimciler, komünistler, hapishanelerde askeri operasyonlarla kitlesel olarak katledildiler. Açlık grevlerinde, Ölüm Oruçlarında ölümler yaşandı. Baskının, zulmün, işkencelerin, sokak infazlarının yaşandığı bir süreçten geçti halkımız diyebiliriz.

12 Eylül öncesiyle başlayan Alevilere yönelik katliamlar sonraki cumhuriyet hükümetleri dönemlerinde de devam etti. 24 Aralık 1979’da gerçekleştirilen Maraş Katliamı’nda resmi rakamlara göre 120’nin üzerinde Alevi katledilirken yüzlercesi de yaralandı, Çorum’da katliamlar gerçekleşti. Gazi Mahallesi’ndeki katliamın ardından da Sivas’ta yazarlar, ozanlar, akademisyenler diri diri yakıldı. TC’nin 102 yıllık tarihi içerisinde Alevilere katledilmeleri miras kaldı.

12 Eylül AFC ve devamındaki cumhuriyet hükümetleri dönemlerinde bu denli baskıya, zulme karşılık komünist ve devrimci hareketler, Kürt Ulusal Hareketi (KUH) özgürlük, bağımsızlık, devrim ve sosyalizm mücadelesini yükseltme doğrultusunda mücadelelerinden ödün vermediler. Faşizme karşı mücadeleyi örgütleyip savaştılar.

Faşist cumhuriyet AKP ile sürüyor!

12 Eylül AFC’nın “Türk İslam Sentezi” üzerinden yükselerek hakim inanç olan “Sünni İslam”ı toplumun her kesimine sirayet ettirme söylemleriyle 2000’li yılların başında hükümet olan AKP, öncelikle Kemalistlerin halk üzerindeki baskı ve şiddetinin belirli yönlerini kullanarak, halkın demokrasi özlem ve taleplerini kendi çıkarları doğrultusunda arkasında yedekleyebilmiştir. Başlangıçta halka şirin görünme, 3Y’ye karşı çıkma (Yasaklar, Yoksuzluk ve Yoksulluk), özgürlükler, “Avrupa Birliği’ne girme” gibi politikalarla, halkı bir süreliğine, geçici de olsa aldatma politikası yürüttüler. Çok geçmeden AKP’nin ABD emperyalizminin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) bir ‘proje partisi’ olduğu anlaşıldı.

AKP’nin hükümet olduğu ilk yıllarda emperyalist sermaye akışının sürekli olması aynı zamanda hükümet politikaları doğrultusunda yapılan özelleştirmelerle birlikte sağlanan paralarla, -ki özelleştirmelerden sağlanan gelir 63 milyar dolardır-, ülkede ekonomik anlamda bir rahatlama, inşaat alanında açılan istihdamla birlikte işsizlikte bir azalma olması, bu hükümetin ömrünün uzamasına neden olmuştur. AKP, özelleştirmeler vasıtasıyla, devlet ihaleleriyle kendi yandaşlarından bir zenginler zümresi yaratmıştır.

2016 yılında ‘parlamenter demokrasi’ görüntüsünden ‘Başkanlık rejimine’ geçilmesi ve AKP’nin başı R.T. Erdoğan’ın hem AKP’nin başı hem de Cumhurbaşkanı seçilmesi gerçekleştirilmiştir. Gelinen aşamada yani AKP’nin hükümet ettiği 23 yılda insan hakları, işçi hakları ve kadın haklarına son verildi. Polis devleti uygulamalarına tanıklık edildi. İşçi hakları budandı. 23 yıllık AKP iktidarında işçiler ve emekliler açlıkla karşı karşıya kaldılar. Grevler “ülke güvenliği” gerekçesiyle cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle ertelendi, daha doğrusu yasaklandı. AKP döneminde en az 30 bin işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. Bu rakam içerisinde okulda olması gereken yüzlerce çocuk işçi var. AKP iktidarında yüzlerce gazeteci hükümetin hoşuna gitmeyen gerçek ve doğru haber yazdıkları için tutuklanarak hapishanelere dolduruldular. R.T.Erdoğan’ı eleştirdiği için 3 binden fazla insan gözaltına alınıp tutuklandı. Birçok Kürt gazeteci gerekçeye dahi ihtiyaç duyulmayarak işkence edilerek gözaltına alınıp hapse atıldı.

AKP iktidarında devrimcilere, komünistlere ve Kürtlere karşı özel politikalar geliştirildi. “Terörle Mücadele” adı altında yapılan değişikliklerle ağır cezalar getirildi. En fazla hapishanenin olduğu ve halen yapılma çalışmaları olan ülke Türkiye’dir. Toplam 403 hapishanenin olduğu ülkede AKP yeni hapishaneler yapmaktadır. F Tipi tecrit hapishaneleri yetmezmiş gibi şimdi de S, Y Tipi (Kuyu Tipi) hapishanelerin yapımına hız verilmiştir. Bu hapishaneler genelde komünist ve devrimci tutsaklar için inşa edilmektedir. Bu hapishaneler işkence merkezleridir. Binlerce komünist, devrimci, yurtsever tutsak en ağır koşullarda yaşam mücadelesi veriyorlar. Hasta tutsaklar tedavi edilmiyor, ağır hasta tutsaklar da tahliye edilmiyor. 23 yıllık bu süreçte hapishanelerde 4 binin üzerinde tutuklu, hükümlü yaşamını yitirmiştir. Yüzlerce devrimci yurtsever tutsak (30 yılını bitirmiş olanlar dahil) infazları bittiği halde “iyi hal” göstermedikleri gerekçesiyle hapiste tutulmaya devam ediliyorlar.

AKP’nin 23 yıllık iktidarı döneminde cezasızlık nedeniyle 7.600 kadın erkekler tarafından katledilmiştir. Bu dönemde kadın düşmanlığı artmış durumdadır. LGBTİ+’lere yönelik saldırı ve linç politikaları gündemdedir.

‘Yeni Cumhuriyet’ hedefi: Faşizmin kendini güncellemesi

AKP-MHP’nin temelini oluşturduğu ‘Cumhur İttifakı’ faşist Devlet Bahçeli eliyle yeni bir ”çözüm” süreci başlattı. TC devleti Kürt ulusunun, ‘Özgürce Ayrılma Hakkı’nı tanınmasını bırakalım içeride veya sınır ötesindeki alanlarda bile herhangi bir kazanım elde etmesini “beka sorunu” olarak görüyor. Kürtlerin Rojava’daki kazanımlarını bir türlü kabul edemeyip fırsat buldukça saldıran bir tutumdadır. Bu kazanımların Türkiye’deki Kürtleri etkilemesini, kendileri için varlık yokluk sorunu olarak gördükleri için, 1 Ekim 2023’de TBMM açılışında D.Bahçeli tarafından başlattıkları bu sürecin adını da bundan dolayı “Terörsüz Türkiye” olarak belirlediler.

KUH ise bu süreci A. Öcalan’ın çağrısına uygun olarak “Demokratik Toplum” olarak ifadelendirmektedir. Buradaki açmaz; TC devletinin süreci ”Demokratik Toplum” hedefiyle değil “Terörsüz Türkiye” olarak ele almasından kaynaklanmaktadır. KUH, yine A. Öcalan’ın isteğiyle PKK’yi feshetti. Yakın bir süreçte de Türkiye içerisindeki silahlı güçlerini ülke dışına çektiğini açıkladı. Tüm bunlara karşılık sürece ilişkin TC tarafından bir adım atılmasını bırakalım AKP iktidarı TBMM’ne Suriye ve Irak’a asker gönderilmesine ilişkin tezkere gönderdi. Cumhurbaşkanlığı’nın 3 yıllık tezkeresi  ‘Cumhur İttifakı’nın oylarıyla parlamentoda kabul edildi.

TC devletinin Kürt sorununu çözme konusunda adım atmaktan çok görünen o ki daha önceki çözüm sürecinde yaptığı biçimde ‘masayı devirerek’ yeniden çatışmalı bir sürecin kapısını aralama gayreti içinde oldukları gözlemlenmektedir. TC devleti bu süreçte savaşa hazırlanmaktadır. TC devleti Kürt ulusuna yönelik yüz iki yıldır uyguladığı inkar ve imha politikasını devam ettireceğine dair işaretler gayet açıktır.

AKP iktidarı kendi yandaşlarından bir zenginler zümresi yaratırken halkımızın ezici çoğunluğu yoksullaşmış durumdadır. Halkımız o kadar yoksullaştırıldı ki “askıda ekmek”e muhtaç hale getirildiler. Market önlerinden, pazar yerlerindeki çöplerden sebze ve meyve artıklarını toplar hale geldiler. Ceplerinde çay parası bile koyamayan emekliler sokağa çıkamaz hale geldiler. Yüz ikinci yılındaki cumhuriyetten insan manzaraları bunlardır.

Tüm bu gelişmelere karşı burjuva muhalefet AKP iktidarının yaptıkları karşısında adeta sessiz kalmıştır. CHP başta olmak üzere topluma sürekli ‘seçim sandığını kurtuluş’ olarak göstermiştir; bugün kendisine yönelik onca saldırıya karşı hala halkın sandığa güvenmesini salık vermektedir. AKP’nin İslamcı söylemi beraberinde ileri kitlelerin önemli bir kısmının da “laiklik” adı altında (CHP’nin arkasında) sisteme yedeklenmesinin önünü açmıştır.

Hiçbir burjuva muhalefet partisi halkı ekonomik olarak düzlüğe, siyasi olarak demokratik bir ortama kavuşturamaz, kavuşturmak istemez. Bu düzen faşist devletin tüm burjuva partilerinin ortak paydasıdır. Muhalefetteyken demokrasi yanlısı kesilenler, işbaşına gelince diktatörlük uygulamaları burjuva partilerinin özünü oluşturmaktadır. Yüz iki yıllık Türkiye tarihi buna hep tanık oldu…

Gelinen aşamada kurulması hedeflenen “Yeni Cumhuriyet” faşist diktatörlüğün kendini yeniden üretmesidir. Ülkemizde devrimci ve komünist hareketin sokakları, meydanları mesken eyleyen kendi bağımsız çizgisindeki ısrarı, demokratik halk devrimi mücadelesini kazanmanın yolunu açacaktır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu