
Şam, Kürtler açısından yeniden sise büründü. Suriye’deki çıkmaz ve İmralı süreci Kürtlerin özerklik hedefini düğümleyen paradigmada değişime yol açabilir mi?
“Toprak bütünlüğü esastır” diyenler açısından bunu tetikleyebilecek şey, ademimerkeziyetçi bir çözüm olmadan Suriye’nin parçalanmaya sürükleneceği korkusudur.
Kürt tarafının bu korkuya oynaması şaşırtıcı olmadı.
PYD Başkanlık Konseyi Üyesi Aldar Halil, Al Monitor’dan Amberin Zaman’a verdiği röportajda, Şam’daki kilitlenmeye işaret ederek, böyle giderse Türkiye’nin “Kürtler bizim müttefikimiz” diyerek Ebu Muhammed el Colani’yi harekete geçmeye teşvik eden taraf olacağını savundu.
Bunu, “Şam’la işler yolunda gitmezse Türkiye’nin bir parçası olabiliriz” diyerek Misakımilli tayfası için teşvik paketine dönüştürenler de var tabii.
Entegrasyon ve yeniden inşa sürecinde tıkanmalar yaşandıkça denklemi yeniden kurmaya dönük ‘ateşleme’ düzenekleri öne sürülebilir. Dürzilerin İsrail’e güvenerek ‘bağımsızlık’ çıkışında ya da kılıç altına yatırılan Alevilerin federasyon talebinde olduğu gibi…
Ateşlemenin çift yönlü olması da dikkat çekici; Şam’a özerklik olmazsa “Kürtler Türkiye ile bütünleşebilir”, Ankara’ya da “Suriye bölünebilir” mesajı gidiyor.
Öteden beri Ankara’nın Şam üzerindeki baskıları nedeniyle Suriye’nin kendi iç çözümünü bulamadığı kanaati paylaşılıyor. Fakat göz ardı edilen bir şey daha var: Türkiye’nin tazyiki, özerklik fikrine alerjisi olan Colani yönetimi için de kullanışlı. Şam açısından Türkiye’nin baskıları Amerikalıları da dengeliyor.
10 Kasım’da Beyaz Saray’daki üçlü görüşmede varılan mutabakat doğrultusunda Şam’da SDG ile 10 Mart anlaşmasını hayata geçirmeye dönük sahici görüşmelerin başlayacağı söyleniyordu.
Fakat gelişme olmadı.
Colani, Başkan Donald Trump’tan gördüğü desteği “Yetki paylaşmam” diye bir kibre dönüştürmüş olabilir mi?
Ya da Şam’daki saat, Meclis heyetinin İmralı seansından sonra olası gelişmelere mi ayarlandı?
Yahut ABD’nin dikkati Ukrayna’ya kaydığından Şam süreci ötelenmiş olabilir mi?
Nedeni her ne ise Şam’da oluşan kilitlenmenin İmralı sürecinde olumlu bir gelişme sayesinde aşılacağı kanaati yerleşiyor.
İyimserliği besleyen gelişmeler oldu:
SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi ve Özerk Yönetimin Dış İlişkiler Sorumlusu İmham Ahmed, Ankara’nın onayı olmadan Kürdistan yönetimi tarafından Duhok’taki konferansa davet edilemezdi.
Abdi’nin Türkiye’ye gelip İmralı’ya gitme isteği de “Hadi oradan” kabilinden bir reddiye ile karşılaşmadı. Ardından DEM Parti’nin davetiyle İlham Ahmed, İstanbul’da planlanan bir konferansa davet edildi. Bunun için Ankara’dan onay bekleniyor.
Fakat Meclis heyetindeki DEM Parti Temsilcisi Gülistan Koçyiğit’in SDG’nin silah bırakması konusunda Öcalan’dan aktardığı değerlendirme Cumhur İttifakının muradını karşılamıyor. Jinnews’e konuşan Koçyiğit’e göre Öcalan, 10 Mart mutabakatını önemsiyor ve uygulanması gerektiğini vurguluyor. SDG’nin Savunma Bakanlığına ordu olarak entegre edilmesi, Asayiş’in de İçişleri Bakanlığına bağlı yerel güç olarak düşünülmesi gerektiğini belirtiyor.
Burada mesele, SDG’nin seyreltilmiş özerklikle entegre olmasını hazmedecek bir paradigma değişimine çıkıyor. “Türkiye için kim daha güvenilir müttefik; HTŞ mi yoksa SDG mi?” sorusu bu değişimi kışkırtabilir.
Fakat karşı argüman devreye girecektir;
“Kürtleri kazanmak ABD ve İsrail’in SDG üzerinden oyun kurmasını önler mi?” Bunun yanıtı otomatik olarak ‘evet’ değil.
Ve “Çok naif olmaya gerek yok” diyenlerin gerekçeleri de sıralanacaktır.
Suriye’deki Kürtler, ABD’nin askeri varlığını güvence olarak görüyor. Fiili kazanımları anayasal bir çerçeveye kavuşturuncaya kadar Amerikan güçlerinin sahada kalmasını istiyor.
İsrail’in Kürtler lehine olası müdahalesine açık bir pozisyonda duruyorlar.
Burada sergilenen pragmatizm boşluk ve fırsatlara göre yön değiştirebilir ki potansiyel ortaklıklar açısından sorgulanan bir durumdur.
Bu tür değerlendirmeler Ankara’nın özerkliği kabul edebileceğine dair öngörüleri belirsizliğe atıyor. Bunun yanı sıra tarafların tercihlerini belirleyen bir jeopolitik gerçeklik var:
Suriye merkezli bölgesel denklem ancak Şam’da kurulabilir. Bu ABD için de Türkiye için de geçerli.
Yani ana oyuncular açısından “Şam mı, Kamışlı mı” sorusu bağlamını kaybediyor. O yüzden Amerikalılar, SDG’yi düzenin kalbine taşımayı tercih ediyor. Irak’ta iktidara yön vermek ve İran’ı dengelemek için Kürtlere bağımsız Kürdistan hayalini bir kenara bıraktırıp Bağdat’ta olmanız lazım diyen Amerikan tercihi, Suriye’de de kendini tekrarlıyor.
Kamışlı’daki aktörlerin bakış açısına göre eğer Colani, Tel Aviv’le anlaşırsa Kürtlerin işi kolaylaşır. Aldar Halil de “İsrail ile Şam arasında bir anlaşma, Türkiye’nin nüfuzunu bir dereceye kadar sınırlayacak ve bu da bize daha fazla manevra alanı yaratacak” diyor.
Fakat Şam’dan istediğini alan İsrail’in, Kürtler ve Dürzilere ilgisi de azalabilir. Oyunu Şam’da kurmak İsrail için de geçerli bir metafor.
Ayrıca ABD ve İsrail’in günün sonunda Türkiye’yi hepten karşılarına almaları büyük çıkar ilişkileri nedeniyle gerçekçi durmuyor.
Bu faktörler nedeniyle İmralı süreci sayesinde Türkiye’yi yumuşatmak Şam’daki kilidi açmak açısından önemli hale geliyor.
İmralı sürecinin kıymete binmesinde, Şam’da havanın değişmesi de etkili. Normalde Colani ve ekibi çok köşeli konuşmuyor. Hem SDG’yi alt edecek güçleri yok hem de arada Amerikalılar var.
Fakat İletişim Bakanı Hamza el Mustafa net konuştu. SDG’nin askeri olarak caydırıldığını ve Amerikan güçlerinin konuşlandığı bölgelere çekilmek zorunda kaldığını öne sürdü. Abdi’yi zaman kazanmaya çalışmakla suçladı. Ardından “SDG durumun değişmeyeceğine inanıyorsa yanılıyor; artık SDG’yi koruyabilecek herhangi bir bölgesel güç dinamiği kalmadı. SDG durumu daha fazla tırmandırırsa bu hükümete olan halk desteğini artıracak” dedi.
Aldar Halil’e göre, Colani’nin 7 Ekim’de Şam’daki görüşmede SDG’nin tümen ve tugaylar şeklinde orduya katılması, Asayiş’in içişlerine tabii olması, içişleri bakan yardımcısının özerk yönetim tarafından atanması ve Genelkurmay başkanının Kürt olması yönündeki öneriyi kabul edip adına özerklik demeden fiili bir ademimerkeziyetçiliğe karşı çıkmaması, tamamen Washington’da Trump’a “İşler yolunda” diyebilmek içindi. Her şey bir illüzyon yaratmak içindi ve Colani’nin Beyaz Saray dönüşünde görüşmeler donduruldu.
Yine Aldar Halil’e göre, Öcalan’a yaklaşımda görüldüğü üzere Türkiye’de yaşanan değişim, Şam’ın tutumunu da değiştirecektir. Türkiye’de Kürt sorununa bir çözüm bulunursa SDG, Türkiye’nin en güçlü müttefiki olacaktır. Dahası, Türkiye’de Kürt sorunu çözülürse, Colani’nin Kürtlere haklarını vermesini engelleyen Türk bariyeri kalkacaktır.
Belli ki Öcalan, SDG’nin statüsünü pazarlığa açık bir entegrasyon süreci olarak görüyor. Taraflar istedikleri sonuçlar için denkleme yeni girdiler eklemenin derdinde.
10 Mart anlaşmasında belirlenen süre aralık sonunda doluyor. Suriye’deki istikamet bir dizi faktöre bağlı: İmralı süreci bir yol haritasına dönüşecek mi? Bu harita Suriye’yi etkiyecek mi? ABD ağırlığını ne yönde kullanacak? Güney Suriye’de ummadığı bir sivil direnişle karşılaşan İsrail’in tırmandırma stratejisi farklı boyutlar kazanacak mı? ABD İsrail’i sınırlama ve Şam’ı destekleme yönünde bir kararlılık gösterecek mi?
Gün ola harman ola…
(Evrensel – 1 Aralık 2025)



