GüncelMakaleler

ANI-ANLATI | Her zaman eşsiz olan “Hazan Şehitleri”

Kendi içindeki gerçeği keşfedenler, hakikatin peşinden koşanlar asla yenilmez. İnsan özgürleşebilir. Yeter ki kendi içinde çıplak gözle görülmeyen zincirlerin farkına varılsın.

“Hazan Şehitleri” sonbaharda ölümsüzleşseler de solup sararmış ve canlılıklarını yitirmiş birer yaprak değillerdir. Hüzünlü bir ayrılığın, derin özlemin vazgeçilmez isimleri olarak anı ve ideallerimizin en canlı yerinde yaşamaya devam eden yoldaşlarımızdır. Zamanın dilimlerine sıkıştırılamayacak kadar evrensel, güncelin dışında aranmayacak kadar gerçektirler.

Çünkü onlar alkış ya da takdir beklemeden, yazılacak kadar değerli, okunacak kadar önemli eserler bırakıp gittiler. Ve onlar hem tarihin sayfalarına hem de yaşadığımız coğrafyanın kalbine iz bıraktılar.

Çünkü onlar sınırlı yaşamlarını sınırsız bir davaya adayarak, yaşamın ve özgürlüğün özneleri olarak kendi hikayelerini yazıp aramızdan ayrıldılar. Ve bizlere yürünmesi gereken ışıklı, aydınlık dolu bir yol ve de yerine mutlak getirilmesi gereken devrimci görevler bıraktılar.

Çünkü her devrim ve parti şehidi tamamlanmamış bir hikaye, yarım kalan bir romandır.

Doğanın ve mücadelenin yasası budur. Her sonsuzluğa ulaşan yoldaş geride kalan yoldaşlarına tamamlanması gereken görevler ve yerine getirilmesi mutlak olan sorumluluklar bırakır.

Adlarını birer birer takvim yapraklarına yazabiliriz. Ancak yazılanların geride ve eskide kalanlar olmadığını bilmeliyiz. Sözleri ve eylemleriyle bizlere yaşadığımız günlere ışık tutacak kadar bilgi, tecrübe ve örnek alacağımız devrimci pratikler bıraktılar.

Bundandır ki onlar tarihsel oldukları kadar güncel, yaşanmış oldukları kadar yaşanabilir iddia ve kararlılıktırlar.

Kalbimize dokunmayı başarabilmiş olan yoldaşlarımızın, ne okunup bir kenara bırakılan bir roman ne de zaman zaman anımsanan bir şiir mısrası olmadığını iyi bilmeliyiz. Onlar anma günlerinde duvara asılı suretlerden de ibaret değillerdir. Yaşayan, akan, yürüyen, direnen, her daim yanı başımızda bizimle birlikte olan yoldaşlarımızdır.

Özgürlük ve kurtuluş iddiası olanların en iyi sınandığı yerdir, şehitlere olan saygı ve bağlılık tutumu. Çünkü, şehitler özgürlük ve kurtuluş iddiamızdır. Her devrimcinin bağlılık ve kararlılık gücü onların huzurunda sınanır.

Mehmet Demirdağ yoldaş başta olmak üzere Ese Yaylası şehitlerini, 3. Konferans delegesi yoldaşları ve yine Aliboğazı Şehitlerini anmak, ‘Hazan Şehitleri’ni anlamak demektir.

Onları anlamak parti önderliğini, yürütücü kadroları, devrim savaşçılarını anlamak demektir. En zor zamanlarda, en zor görevlerin yapıcısı ve yürütücüsü olarak dümenin başında olmak demektir.

Sadece gözlemleyen, izleyen, okuyan-araştıran, analiz eden, açıklayan, tanımlayan değil, aynı zamanda yapan, gösteren, öğreten pratiğin öncüsü, yol göstericisi ve yol açıcısı olmayı başaranlar olarak anlamak gerekir.

 

Genç bir bilge öğretmen: Mehmet Demirdağ

Parti adı “Barış” olan Mehmet Demirdağ, Proletarya Partisi’nin ölümsüzleşen dördüncü Genel Sekreteri’dir.

Mehmet Demirdağ; 23 Kasım 1997’de Tokat’ın Ese Yaylası’nda faşist devletin kolluk güçleriyle Proletarya Partisine bağlı Halk Ordusu gerillaları arasında çıkan çatışmada, Ümit Dinler (Ünal), Duran Salman (Özgür), Dilek Konuk (Meral) ve Ümit Çağlayan San (Yılmaz) yoldaşlarla birlikte ölümsüzleşti.

Mehmet Demirdağ; güçlü sınıfsal sezgileriyle olayları ve gelişmeleri önceden görebilen, öngörüleriyle karmaşık sorun ve görevlerin içinde tayin edici, esas olanı bulup çıkaran; kendini, yoldaşlarını ve halkını esas olana göre eğitip şekillendirerek yürütebilen olmayı öğretendirler.

Sınıf savaşımının her bir pratiğinde sürekli kendini eğitip geliştiren, herkesten daha fazla devrimin ve özgürlüğün sorunlarına kafa yorup araştıran, yoğunlaşan, çözüm olmayı öğretendir.

Bilgi, birikim ve sınıf savaşımının zorlukları içinde elde ettikleri tecrübeleriyle gerçeğin gözünün içine bakmaktan korkmayan, gerçeğin diliyle konuşmayı bilen öğreten, yoldaşlarının ve halkının güvenini kazanmayı başaran olmaktır.

En zor anlarda bile materyalist iyimserliğinden vazgeçmeyen en umutsuz gözüken anlarda bile umudu keşfeden, düşman saldırısının en yoğun olduğu zamanda aktif savunma ve karşı saldırıyı örgütlemeyi başarabilen olmak demektir. Düştüğün yerden kalkmayı bilmek demektir.

“Devrimin atak, bilgili ve fedakâr kadroları olalım!”, “Cahil komünistlik olmaz!” derken bu devrimci perspektifi en başta kendi düşünüş, yaşam ve devrimci çalışma tarzına uyguladı. Yürüyüşüyle somutladı. Devrim ve partiyle bütünleşmenin ilk adımlarını o attı. Sınıf mücadelesinin fırtınalar içinde yürüdüğünü devrimci görevlerin bıçak sırtı gibi zorluklarla dolu olduğunu bilerek partinin önderlik görevini üstlenmeye çalıştı.

Durum iyidir. Çünkü gerçekler devrimcidir” derken nelerle uğraştığının farkında ve bilincindeydi. Hayallerle değil gerçeklerle uğraşarak, gerçeğin yasalarını keşfetmeye ve yaşadığı dünyayı değiştirmeye çalıştı.  Devrimin ve partinin gerçek sorunlarıyla uğraştı.

Devrimci teorimizden ve stratejimizden güç ve ilham alarak yetmezliklerin aşılacağını söyledi. Çünkü sınıf mücadelesinin gelişimi devrimci teori ve stratejimize uygun atacağımız adımlara yanıt verecek nitelikte olduğunu iyi biliyordu.

Ve her adımı teorimize ve stratejimize göre atarak partiyi devrimci savaş içinde ayakları üzerinde dikmeyi başarmak için elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştı. O, teori ve stratejimizi kitapların ve yazıların arasında hapsolmaktan çıkararak yaşayan ve canlı hale getirmeye çalışan genç bir bilge öğretmen olmayı başardı.

 

Dokuz saplı bıçak: 3. Konferans Delegeleri

1986 yılının 22 Kasım sabahında Proletarya Partisinin ve devrimin en değerli kadro ve savaşçıları, gökyüzünü fetih kavgasında düşman askeri güçleri tarafından kuşatıldılar. En büyük silahları özgürlük bilinci ve devrimdi.

Dengesiz güçlerin çatışmasında en değerli varlıklarını toprağa ve halkın özgürlük ve kurtuluş ideallerine armağan eden yoldaşlarımız kalbimize saplanan dokuz saplı bıçak oldu.

1986 yılı Kasım ayı sonlarında 3. Konferansı’nı yapacak olan Proletarya Partisi 3. Konferans delegeleri ve onlara eşlik eden Halk Ordusu savaşçılarına yönelik devlet güçleri saldırır.  Devlet güçleri aldıkları ihbarlarla özellikle de Mercanlar bölgesinde operasyonlarını yoğunlaştırırlar.

21 Kasım’da bölge tamamen kuşatılır. Kuşatmayı fark eden 3. Konferans delegeleri ve Halk Ordusu savaşçıları bölgeyi terk etme çabasına girerler. Ancak düşman güçleri kuşatmayı daraltır. Mevzideki gerillaların çemberi yaracak yeterli silah ve cephanesi yoktur.

Birçoğunda av kırmaları vardır. Güçler bakımından bu dengesizliğe karşın, sabah erkenden başlayan çatışma geniş bir alana yayılarak saatlerce sürer.

22 Kasım 1986’da yaşanan bu çatışmada 3. Konferans delegeleri; Hüseyin Tosun, Rıza Sökmen, Zeki Uygun, İbrahim Polat, Ünal Küçükbayrak, A. Rıza Boyoğlu, M. Kemal Yılmaz ve Halk Ordusu gerillaları Kamile Öztürk ve İsmail Doğan ölümsüzleşir.

Sürecin ve dönemin en ileri devrimci aklı ve en cesur kararlılık iddiası artık çarpmaz olur. Her biri cihan parçası olan eşsiz yoldaşlarımız susturulur. O gün şafak, derin bir sessizlik içinde söker. Proletarya Partisi yeri doldurulması kolay olmayan bir darbe almıştır.

En ileri savaş bilinci tecrübe ve birikimi bir kez daha kesintiye uğramıştır.

Her bir kadronun kendine ait hikayeleri olsa da yegâne hayalleri devrim ve partiydi. Ve onlar bir kez daha sınıf savaşımının her döneminin zorluklarla dolu olduğunu, o muazzam gün gelene dek “zorlu süreç ve görevlerin” asla bitmeyeceğini, her daim yaşayacağımızı ve güçlü hazırlık yapmamız gerektiğini öğrettiler.

 

Devrimin sıra neferleri: Aliboğaz Şehitleri

24 Kasım 2016 günü öğlen saatlerinde faşist devlet, Dersim Aliboğazı’nda kış üslenim hazırlıkları içinde olan Halk Ordusu gerillalarına yönelik savaş uçaklarıyla bir saldırı gerçekleştirmiştir. Bu saldırılar sırasında Yetiş Yalnız, Serkan Lamba, Doğuş Fırat Doğan, Murat Mut, Alican Bulut, Umut Polat, Gamze Gül Kaya, Hatayi Balcı ve Esrin Güngör ölümsüzleşmişlerdir.

Düşman, uçak saldırılarının hemen ardından Aliboğazı’nı kobra helikopterler ve havanlarla yoğun bir şekilde vurmuş, alana yönelik geniş çaplı bir operasyon başlatmıştır.

Operasyonlar devam ederken başka bir noktada konumlanan Halk Ordusu gerillaları, operasyon yapan düşmana yönelik eylemler gerçekleştirmiştir. 28 Kasım’daki saldırı eylemi sırasında ise Hasan Karakoç, Samet Tosun ve Ersin Erel ölümsüzleşmişlerdir.

Aliboğazı şehitlerini anmak sıradan olmayı reddederek devrimin sıra neferi olmayı başarabilmektir. Devrimin bükülmez çelik bileği olmayı içselleştirmektir. Devrimin ve partinin her türlü görevini gürültü yapmadan mütevazilikten ve bilgelikten ödün vermeden özenle yaparak yerine getirebilmeyi başarabilmektir.

“Hazan Şehitleri”, karanlık dolu dünyada her gün halkları katleden, her an yapısal kin ve nefret üreten sisteme meydan okuyarak, ışığı ve hakikati aramaktan yorulmadan yaşayıp, devrimi ve özgürlüğü yaşattılar.

Ne yarını zorlaştıran bahane üretip anı kolaylaştırdılar ne de yarını kolaylaştıracağım diyerek disiplinli çalışma ve yaşamdan vazgeçtiler. Onlar isimlerini “doğru yaşamı” yaşayanlar olarak tarihimize ve belleğimize yazdılar.

Eylem olmadan sözün hiçbir şey ifade etmeyeceğini bilerek akıl ve elleriyle o kutsal görevin insanı oldular. Bizlere öfkeden titreyerek haksızlığa karşı çıkmayı öğrettiler. Onlar bir şeyi yapmak için onu çok sevmek gerektiğini bildiler.

Sevmek için ona delicesine inanmak gerektiğini bilerek sarıldılar görevlerine.

 

Anka Kuşları

Bir yandan servet yığıp sermaye biriktiren, diğer yandan sefalet üreten kapitalizm, iktidarda kaldıkça yoksulluk ve zulüm halkların kabul edilemez kaderi olmaya devam edecek. Yalnız insan emeği, toprak, alınıp satılmayacaktır. İnsana, doğaya, özgürlüğe ait olan her şey, ayrıca vicdan, aşk, bilim, birer meta olarak satılmaya devam edecektir.

Ölümsüzlerimiz ise yoksulluk ve ayrımcılığın olmadığı, düşleri yaşatma mücadelesinde her türlü haksızlığa ve adaletsizliğe karşı çıkıldığında, en yakın olanın ölüm olduğunu bilerek, haklı dava için savaşmaya devam ettiler.

Düşman öncülerimizi, sayısız devrimciyi ve faaliyetçiyi katledebilir. Ama devrim yaşamaya devam edecektir. İsyan, kendi küllerinden doğmaya devam edecektir.

Ölüm ve zulüm korkusuyla işçileri ve emekçileri korkutmak muktedirlerin bildik yoludur. İnsanları öldürmek için her yolu deneyen ve her aracı kullananlara karşı emekçiler ayağa kalkıp örgütlenirse zulüm son bulacaktır. Şehitlerimiz bizlere “örgütlenmezsek güçlenemeyiz” dediler ve gücün ellerimizde olduğunu yaşamlarıyla öğrettiler.

Savaşmaktan, direnmekten vazgeçildiğinde en büyük kaybın o zaman yaşanacağını bilerek, özgürlük için savaşılması gerektiğini yoksa kaybedeceklerimiz için ağlamamak gerektiğini bizlere öğrettiler. Direnenlerin asla yenilmeyeceğini bizlere öğrettiler.

Kendi içindeki gerçeği keşfedenler, hakikatin peşinden koşanlar asla yenilmez. İnsan özgürleşebilir. Yeter ki kendi içinde çıplak gözle görülmeyen zincirlerin farkına varılsın.

Asıl devrim kendi kafamızda başlar. Düşüncede cesarette ve hakikati söyleme gücünde başlar. Özünden uzaklaşmayan insanlar, özgürlük için savaşanlardır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu