GüncelMakaleler

POLİTİK-GÜNDEM | 2025 Yılını Geride Bırakırken; Özgür Bir Gelecek İçin Daha fazla Mücadele!

Geride bıraktığımız yıl iktidarın halka yönelik hemen her alanda gerçekleştirdiği saldırılara karşı direniş ve mücadele içinde geçti.

2025 yılını bitirirken 21. yüzyılın ilk çeyreğini de geride bırakmış olacağız. Uluslararası alanda ve coğrafyamızda içinde bulunulan duruma kısaca bir göz atmak, önümüzdeki yılların nasıl şekilleneceği hakkında bir fikir verebilir.

Bunun için öncelikle kapitalist ekonominin içinde bulunduğu duruma ve ardından da bu ekonomik alt yapı üzerinden şekillenen üst yapıya değinmek yararlı olacaktır. Elbette bu dünya sistemiyle dolaysız bağı bulunan T.C devleti de sınıfsal yapısı gereği bu ekonomik sistemden bağımsız değildir. Dolayısıyla uluslararası alanda yaşanan gelişmelerden doğrudan etkilenmektedir.

  1. yüzyılın ilk çeyreğinin belirleyici hakikati olan kapitalizmin ekonomik krizidir. Kimi çevreler bu krizi kapitalizmin “Üçüncü Büyük Depresyon”u olarak da tanımlamaktadır. Gelinen aşamada kapitalizmin 2008 yılında “Küresel Finansal Kriz” olarak tanımlanan büyük finans çöküşüyle birlikte tetiklenen ekonomik krizi süreklileşmiş, dalgalı bir seyir izlemekle birlikte giderek derinleşmiş durumdadır.

Kapitalist dünya ekonomisi 2008 finans krizinden günümüze dalgalı bir seyir izleyerek de olsa büyümektedir. Dünya ekonomisinin büyümesinde, -sosyal emperyalist Çin’in büyüme rakamları etkili olmakla birlikte-, genel olarak azalan ortalamalarla büyüme eğilimi içindedir.

Bu durum örneğin AB emperyalizminin dinamosu olan Almanya ekonomisinin resesyona (daralmaya) girmesinden de anlaşılabilir. Diğer bir ifadeyle toplamda dünya ekonomisi büyümekle birlikte örneğin Avrupa Birliği ve Japonya ekonomileri örneklerinde olduğu gibi yüzde 1’in altında bir oranda gerçekleşmektedir.

Kapitalist dünya ekonomisinin içinde bulunduğu bu durum bir “debelenme haline” benzetilebilir. Bu durum beraberinde kapitalist dünya borsalarının “reel ekonomi” olarak tanımlanan üretime oranla aşırı şişkin olmasının çok yakında yeni bir “balon patlaması”na neden olacağı beklentilerini de getirmektedir.

Borsaların aşırı şişkinliğinin arka planında Yapay Zekâ (YZ) alanında son yıllarda sağlanan teknolojik gelişmeler, bilgi işlem teçhizatı ve yazılımı alanlarındaki yatırımlar vardır.

Bu iki alanda yapılan yatırımlar, ABD kapitalizminin Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’nın (GSYH) büyümesinin yüzde 92’sine karşılık gelmektedir. Bu iki alanın dışında ABD ekonomisinin sadece 2025 yılında yüzde 0,1 büyüme yaşamış olduğu gerçeğiyle birlikte değerlendirildiğinde debelenme halinin pür melal’i dahi iyi anlaşılır.

Özellikle YZ yatırımları kısa vadede verimlilik artışına ve dolayısıyla kârlılığa ciddi bir etki yapmadığı takdirde tıpkı 2008 yılında yaşanan finansal çöküşe benzer bir yeni bir borsa çöküşü ve küresel finans krizi yaşanacağı ifade edilmektedir.

Bu kapitalist ekonominin fay kırıklarından biridir ve yeni ve daha yüksek bir kapitalist krizin gerçekleşme ihtimaline işaret etmektedir.

Kapitalist dünya ekonomisinin bir diğer fay kırığı ise borç krizidir. Kapitalist ekonominin krizi beraberinde bu krizin aşılmasını değil sürdürülebilir bir kriz olarak ele alınmasını doğurdu. Bu amaçla kapitalist merkezlerin merkez bankalarının (örneğin ABD Federal Rezerv Bankası’nın) paranın değerini düşürüp, borçlanma maliyetlerini azaltıp yatırım ve istihdamı canlandırmayı hedefleyen para politikası ve kapitalist hükümetlerin ise yüksek miktarda harcamaya yaslanan talep arttırıcı maliye politikaları beraberinde kapitalist ekonomiye adeta sun’i teneffüs yapmalarına yol açmaktadır.

Bu durum bütün kapitalist devletlerin kamu borçlarının devasa oranda atmasına neden olmuştur. Sadece yarı-sömürge ülkeler değil kapitalizmin merkez ülkeleri de büyük kamu borç batağı içindedir.

Günümüz koşullarında emperyalist kapitalizmin sömürüsü altındaki yarı-sömürge ülkelerin ekonomilerinin borcu ödenmez bir seviyededir. Ancak daha da dikkat çekici olan kapitalizmin merkez ülkelerinde de kamu borçlarının devasa boyutlara ulaşmış olmasıdır.

2025 itibarıyla dünyanın en borçlu ülkeleri sıralamasında, borcun GSYH oranına göre Japonya (%229.6) zirvede yer alırken, onu ABD (%125.0) ve Birleşik Krallık (%103.4) takip etmektedir.

Ancak toplam borç tutarı ve artış hızında ABD, Çin ve Japonya başı çekmektedir. Özellikle ABD ve Çin, borçları en hızlı artan ülkeler olarak öne çıkarken, Fransa ve Almanya’da da önemli borç artışları yaşanmaktadır. (11 Aralık)

Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF) verilerine göre, küresel borç 2025’in üçüncü çeyreği sonunda 346 trilyon dolara (tam olarak 345,7 trilyon dolar) yaklaşarak yeni bir rekor seviyeye ulaşmış ve küresel GSYH’nin yaklaşık %310’u oranına karşılık gelmektedir.

Yılın ilk dokuz ayında 26,4 trilyon dolardan fazla artış gösteren borcun büyük kısmı merkez kapitalist ekonomilerin (özellikle ABD, Fransa, Almanya, İngiltere) kamu borçlanmasındaki artışlar nedeniyledir. Bu, dünya tarihinde savaş dışı dönemdeki en yüksek borçluluk durumudur.

Bu borçluluk ve kamu açığı beraberinde burjuvazinin işçi sınıfı ve emekçi halkın sosyal hizmetler (sağlık, eğitim, emeklilik vb.) alanlarında kazanılmış haklarına yönelik saldırısına ve tamda bu nedenle sınıf mücadelesinin nesnel zeminin güçlenmesini de beraberinde getirmektedir.

Kapitalizmin süreklileşen ve derinleşen ekonomik krizi, üst yapının da buna uygun şekillenmesine yol açmaktadır. Uluslararası alanda ırkçı-faşist hareketlerin önünün açılması ve yükselişi, kimi kapitalist merkezlerde iktidara gelmeleri ya da iktidar olmalarının arka planında kapitalist ekonominin yaşadığı krizin belirleyici etkisi vardır.

ABD’de D. Trump’la birlikte “Make America Great Again (Amerikayı Yeniden Harika Yap)” söyleminin öne çıkarılmasının, Almanya’da “Almanya için Alternatif Partisi”nin (AfD), İtalya’da Giorgia Meloni liderliğinde prima gli italiani (Önce İtalyanlar) İtalya’nın Kardeşleri Partisi’nin, Fransa’da Jean-Marie Le Pen liderliğinde faşist Ulusal Birlik’in (RN) priorité nationale (Ulusal Öncelik) giderek güçlenmesinin arka planında bu nesnel zemin vardır.

ABD’nin son açıkladığı Ulusal Güvenlik Stratejisi (2025) belgesinden de anlaşılacağı üzere “yeni bir sürece” girilmiş durumdadır. Belgede de açıkça ifade edildiği üzere ırkçılık normalleştirilmekte, başta göçmen ve kadın düşmanlığı olmak üzere faşizmin önü açılmaktadır.

Kapitalizm, daha önceki büyük krizlerini (I. ve II. Depresyon) emperyalizmin yayılmacılığı ve vahşeti, faşizmin yükselişi ve katliamlarıyla atlatmayı denedi. Şimdi de benzer bir yol izlenmektedir. Yeni bir emperyalist paylaşım savaşı (3. Emperyalist Paylaşım Savaşı) hazırlıkları tüm hızıyla sürmektedir.

2025 yılında yaşanan gelişmeler, ABD emperyalizminin II. Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrasında emperyalist kapitalist sistem içinde belirleyici hakimiyeti ve “tek kutuplu dünya”sının yerini Rusya ve Çin emperyalizminin yükselişi ve “çok kutuplu dünya”sının aldığını ve bu iki emperyaliste yedeklenen bölgesel gerici güçlerin saflaşmasıyla yeni bir dünya savaşının hazırlıklarının tüm hızıyla sürmekte olduğunu göstermektedir.

Bu hazırlıkta ABD ve İngiliz emperyalizmi başrol oynar ve saldırgan bir strateji izlerken, Çin ve Rusya emperyalizmi ise daha çok savunma ve zaman kazanma pozisyonundadırlar.

1843’ten beri yayınlanan The Economist dergisinin geleneksel “yılın kapağı” 2026 yılı öngörülerinde, “küresel dengelerin yeniden şekilleneceği bir döneme girildiği”ne işaret edilmekte ve dahası 2026 yılı için “izlenmesi gereken” 20 adet çatışmadan bahsederken, “dünya daha kanlı bir döneme geri dönmüş bulunuyor. 2026, bu yüzyıl için savaşlarda ölüm sayısında rekor kırabilir” denilmektedir. (24 Kasım)

Özetle kapitalizm önümüzdeki yıllarda enternasyonal proletaryaya ve ezilen dünya haklarına yeni “Gazze”ler vadetmektedir!

 

Artan Faşist Saldırganlık ve Direniş Yılı: 2025

2025 yılı Türkiye için bir yandan gemi azıya almış faşist saldırganlık, diğer yandan ise halkın direnişi olarak özetlenebilir.

Türk hakim sınıflarının iktidarda gücünü elinde tutan AKP-MHP kliğinin, hem CHP’de somutlanan burjuva kliğin temsilcilerine hem de halka yönelik gerçekleştirdiği saldırganlık 2025 yılı içinde de sürdürüldü.

Geride bıraktığımız yılı farklı kılan ise faşizmin devrimci ve ilerici güçlere yönelik faşist saldırganlığına, bu kez hakim sınıf kliğinin muhalefetteki temsilcilerinin de eklenmesi oldu. Yargı eliyle gerçekleştirilen operasyonlar ve belediyelere kayyum atama siyaseti bu kez burjuva ana muhalefet partisine yöneltildi.

Bu ise burjuva siyaseti ve gündemi belirleyen ana etkenlerden biri oldu.

Hatırlanacak olursa, 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde burjuva ana muhalefet partisi CHP, Türkiye genelinde oylarını artırarak yüzde 37’nin üzerine çıkartmış; başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere Türkiye nüfusunun önemli bir kısmının yaşadığı 14 büyükşehirde belediyeleri açık ara farkla kazanmıştı. Burjuva muhalefetin bu seçim başarısı hakim sınıf klikleri arasındaki iktidar mücadelesinin sertleşmesine yol açtı. Bu iktidar dalaşı yargı vasıtasıyla mahkemeye taşındı.

AKP-MHP faşist bloku marifetiyle, CHP’ye yönelik operasyon kapsamında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun ve çeşitli belediye başkanlarının gözaltına alınıp, “yolsuzluk ve terör” gerekçesiyle tutuklanması hakim sınıf siyasetinde önemli bir kırılmaya işaret etti.

E.İmamoğlu’nun önce diplomasının iptal edilmesi ve ardından da tutuklanmasının arka planında, AKP-MHP faşist blokunun bir sonraki Cumhurbaşkanlığı seçimleri için muhalefetin en güçlü adayını saf dışı bırakma hedefi olduğu açıktır. Bir o kadar açık olanda hakim sınıf klikleri arasındaki iktidar mücadelesinin halkın gerçek çıkarlarına hizmet etmediği ve etmeyeceğidir.

CHP’nin bu saldırıya yanıtı ise belirlenen sınırlar içinde kitleleri sokağa davet etmek ve halen sürdürülen imza kampanyası ve kitlesel mitingler oldu.

Bu nokta da 2025 yılı için önümüzdeki süreci de etkileyecek gelişmenin 19 Mart’ta öğrenci gençliğin Beyazıt’ta önlerine dikilen polis barikatını aşması ve sloganlarla Saraçhane’ye yürüyüşü olduğu rahatlıkla ifade edilebilir. Gençliğin bu çıkışı, faşizmin kitle hareketi üzerindeki baskısına yönelik önemli bir kırılmaya işaret ediyordu.

19 Mart’a kadar geriye çekilen kitle hareketi, gençliğin bu çıkışıyla ileriye atılmış ve bu ileriye çıkış kendisini 1 Mayıs alanlarında hissettirmiştir. Gençlik kitlelerinin 1 Mayıs alanlarında kitleselliği ve öfkesi, kitlelerin hakim sınıf kliklerinin iktidar dalaşının dışında kendi bağımsız kitle hareketini yaratma arayışı içinde olduğunu gösterdi.

Öte yandan gençliğin bu çıkışının hakim sınıf siyasetini de etkilediği ifade edilebilir. Burjuva muhalefetin sokağı ve kitle eylemlerinin “terör”le kodlayan geleneksel bakış açısı da darbe almış, kitlelerin sokak çağrısına kayıtsız kalmamıştır.

Deyim yerindeyse kitle hareketi burjuva muhalif siyaseti “sol”a çekmiştir.

Ne var ki ilerici ve devrimci hareketin kitlelerden kopukluğu ve güçsüzlüğü, geniş halk yığınlarının faşizme yönelik tepkisinin burjuva muhalefetten bağımsız bir kitle hareketine dönüşmesinin önünde engel olarak çıkmıştır. Burjuva muhalefet önemli oranda kitlelerin rejime yönelik öfke ve tepkisini kendi politik çizgisi arkasında yedekleyebilmiştir.

Bu gerçeklik bir yandan ilerici ve devrimci hareketin yetmezliğine ve aynı zamanda görevlerine işaret ederken, diğer yandan önümüzdeki süreçte geniş kitlelerin başta alım gücünün düşmesi olmak üzere, yoksulluğa, her türden demokratik hakkın gaspına ve faşist saldırganlığa karşı tepkisinin yine düzen içinde, hakim sınıfların bir diğer kliğinin arkasında yedeklenme tehlikesine işaret eder.

 

Kazanmak için sokakta direnmekten başka çaremiz yoktur!

Geride bıraktığımız yılda gündemi belirleyen bir diğer gelişme ise Kürt ulusal sorununda cereyan etmiştir.

2024 yılı biterken kamuoyuna yansıyan “süreç” 2025 yılı boyunca gündemi meşgul etmiştir. Kürt ulusal hareketinin “demokratik toplum” çağrısı, iktidarın “Terörsüz Türkiye” olarak adlandırdığı süreçte, Kürt ulusal hareketinin kendini feshetmesi ve silahları yakmasıyla attığı adımlara karşın TC devletinin “komisyon kurma”, “rapor hazırlama”, “A.Öcalan’la görüşme”nin dışında somut olarak attığı adımlar olmamıştır.

T.C devletinin ulusal hareketi tasfiyeyi hedefleyen, “eve dönüş yasası” olarak tanımlanabilecek bir yasal düzenlemeyle süreci devam ettirmek isteyeceği anlaşılmaktadır. Kürt ulusal sorunun varlığının dahi kabul edilmediği bir yaklaşımla mesafe alınamayacağı ortadır.

Kürt ulusunun “ne varlığı tanınmış” ne de bir ulus olmaktan kaynaklı en doğal haklarının kullanımı için yasal bir zemin sunulmuştur. Dolayısıyla önümüzdeki süreçte halk hareketi bağlamında Kürt ulusal sorunu merkezli gelişmeler gündem de olmayı sürdürecektir.

2025 yılının devrimci-demokratik güçler ve kitle hareketi bakımından direniş ve mücadeleyle geçtiği ifade edilebilir. İşçi sınıfı eylemleri, temel olarak iş cinayetleri, düşük ücretler, enflasyon ve ekonomik koşulların kötüleşmesi nedeniyle arttı; özellikle otomotiv sektöründe ve kamu işçileri arasında toplu sözleşme süreçleri ve hak arayışları kapsamında eylemler (iş bırakmalar, yürüyüşler, grevler) gerçekleştirildi.

Sağlık çalışanları ve diğer sektörlerde de mücadeleler sürdü; sendikalar ve emek örgütleri, özellikle ücretlerin korunması ve işten çıkarmaların engellenmesi gibi taleplerle daha geniş eylemlerin sinyalini verdi ve örgütlenme ihtiyacını vurguladı.

Bu mücadelelerin önümüzdeki yılda devam edeceği açıktır.

İktidar, 2025 yılını “Aile Yılı” olarak ilan ederken, kadın ve LGBTİ+ hareketi, “11. Yargı Paketi” gibi yasal düzenlemelere karşı direniş, erkek şiddetine ve nefret suçlarına karşı mücadele, 8 Mart ve 25 Kasım gibi uluslararası günlerde yapılan yürüyüşler ve Haziran’da gerçekleşen Onur Haftası etkinlikleri etrafında yoğunlaştı.

Önümüzdeki yıl iktidarın kadın ve LGBTİ+’lara yönelik saldırısına paralel mücadelenin de süreceği açıktır.

2025 yılı başta Aleviler olmak üzere ezilen inançların mücadelesiyle geçti. Alevilerin mücadelesi hakim inancın inkar ve asimilasyon politikalarına karşı mücadele ve örgütlenme vurgusu yaparken; Suriye’de cihatçı çetelerin Alevilere yönelik katliamları karşısında eylemler gerçekleştirildi. 2025’te Türkiye’de köylülerin doğa ve çevre mücadelesi, özellikle altın ve kömür madenleri, HES’ler, termik santraller gibi projelere karşı direnişlerle sürdü.

Yine 2025 yılı iktidarın sokak hayvanlarına yönelik politikasına karşılık gerçekleştirilen eylemler ve “Yeni Sokak Hayvanları Yasası” için mücadeleyle geçti.

Geride bıraktığımız yıl iktidarın halka yönelik hemen her alanda gerçekleştirdiği saldırılara karşı direniş ve mücadele içinde geçti.

Kitlelerin eylemleri, direniş ve mücadeleleri önümüzdeki yıllar için yeni perspektif sundu: Kazanmak için sokakta direnmekten başka çaremiz yoktur!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu