
[Açıklama: On sekiz yaşındaki Judith Scheytt, Gazze’ye uygulanan İsrail ablukasını kırmaya çalışan Global Sumud Filosu’nda bulunan en genç aktivistti. 1-2 Ekim gecesi İsrail güçleri tarafından baskın yapıldıktan sonra, yüksek güvenlikli bir hapishaneye götürüldü ve diğer Sumud Filosu aktivistleriyle birlikte sınır dışı edilmeden önce birkaç gün tutuldu. Aşağıda Judith Scheytt tarafından yazılan izlenim Karena Avedissian tarafından Özgür Gelecek okurları için çevrildi. Başlık bize aittir. Ed.]
Kötü gözaltı koşulları ve kötü muamele hakkında birçok haber ve rapor vardı. Ama bu kaçırılma, başlı başına yasa dışı ve meşruiyetten yoksundu. İsrail’in görevimizi durdurmaya hakkı yoktu -bize nasıl davrandıklarından bağımsız olarak. İsrail’in, Filistinlilerin kimi ağırlayabileceğine ya da kendi topraklarında neyi kabul edebileceklerine karar verme hakkı da yoktu.
Elbette, kaçırılma ya da başka bir saldırı riskinin yüksek olduğunun farkındaydık. Ama Paola 1, İsrail askerleri gemiye çıktığında Gazze kıyılarından 60 deniz milinden daha az uzaktaydı. Kıyıya yaklaştıkça, hedefimize ulaşacağımıza olan inancımız artıyordu. Sadece birkaç saate daha ihtiyacımız vardı -yardımlarımızı ulaştırmamıza engel olan tek şey, makineli tüfekli altı askerdi. Bu bana bir kez daha bu ablukayı ne kadar yapay, ne kadar tamamen doğal olmayan bir şey olduğunu gösterdi. Ve İsrail’in, gemilerin Gazze’ye ulaşması fikrinden ne kadar korktuğunu. Çünkü bu, dünyanın geri kalanına bu ablukasının normal olmadığını, Gazze’nin aslında denizin hemen öte tarafında olduğunu gösterecekti.
Bundan birkaç gün önce, bizim kaldığımız hücrelerde Filistinli mahkûmlar vardı –düşüncelerini duvarlara kazımışlardı. 29 Eylül tarihli bir notta, adını hatırlamak istediğim ama unuttuğum bir adam, nakledildiklerini, neden ve nereye götürüldüklerini bilmediklerini yazmıştı. Onlara ne olduğunu bilmiyoruz. Bir başka notta ise, hayatı için korkan bir adam yazmıştı. Eğer başka bir şey eklemezse, muhtemelen ölmüş olacağını söylüyordu. Ve gerçekten de başka bir şey eklememişti.
Almanya’ya döndüğümde şok oldum. Bu ülkenin ve sözde “tartışmalarının” gerçekle ne kadar bağlantısız olduğunu yeniden görmek beni sarstı. Her kelimenin, her hareketin nasıl izlendiğini ve kontrol edildiğini görmek de öyle.
Böyle bir yerden dönüp de “Herkese barış, umarım herkes birbirini affeder” diyemezsiniz. Çünkü bu yer bir sistemin kanıtıdır -ve bir sistem, affetmekle ya da tokalaşmakla sona ermez. Bir baskı sistemi, bireysel seçimlerle veya tutumlarla sona ermez. İsrail bir apartheid devletidir. Ve apartheid sistemi iyi bir şekilde belgelenmiştir. Bu tartışmalı bir ifade değildir. Durumun ciddi bir analizi için asgari gerçektir. Ve bu gerçeği söylemeyi reddetmek, her gün Filistinlilerin ölümüne yol açıyor.
Serbest bırakılmamız ve korunmamız için çabalayan, her çağrı yapan, her gösteriye, her greve katılan herkese teşekkür ederim. Umarım İsrail işkence merkezlerine kaçırılan Filistinli mahkûmlar için de en az bu kadar, hatta daha fazla örgütleniriz.
Sonsuza dek unutamayacağım bir anı anlatmak istiyorum. Hapisteki ilk akşamda, kimsenin ne olacağını bilmediği bir anda, kısa ve nadir bir sessizlik anı yaşandı. Gardiyanlar bir süreliğine ortalıkta yoktu, ben hücremin zemininde yatıyordum, hava kararmaya başlamıştı. Bir anda oraya ait olmayan bir ses duydum, parmaklıklı pencereye yaklaştım, yukarı baktım; duvarın ve dikenli tellerin arasında bir serçe sürüsü gördüm, cıvıldayarak dikenli tellerin arasından uçuyorlardı. Gerçek dışıydı, ama bana bu duvarların ötesinde koca bir dünya olduğunu hatırlattı – ve bu duvarın, bu yerin ne kadar yapay olduğunu. Ve yine de, bu yerde bile kuşlar vardı. “Bir gün bu yer de yıkılacak.” Bu cümle, hücremin duvarına kazınmıştı. Çünkü hiçbir duvar sonsuza kadar ayakta kalmaz.
Kaynak: https://www.instagram.com/p/DQd089EjixS/?igsh=MWY5Y3IyMWFvbHA5OQ==



