DünyaGüncel

ÇEVİRİ | 0+0+0 = 0: Doha’da Arap Dayanışmasının Boş Vaadi*

"ABD politikasına karşı çıkma veya İsrail'e bedel ödetme iradesi veya yeteneği olmayan Arap ülkeleri, pek bir ağırlığı olmayan açıklamalar yapmakla yetinmekteler."

[Körfez İşbirliği Konseyi ülkeleri Siyonist İsrail’in Katar’a yönelik saldırını görüşmek üzere 18 Eylül günü Doha’da bir toplantı düzenledi. Zirveye ilişkin Habib Siddiqui tarafından https://countercurrents.org/’ta yayımlanan analizini Özgür Gelecek okurları için çevirdik.]


1973 yılının Ekim ayında, Suudi Arabistan önderliğindeki Arap petrol üreticileri, Yom Kippur Savaşı sırasında İsrail’i destekleyen Amerika Birleşik Devletleri ve diğer ülkelere petrol ambargosu uyguladılar. Bu cesur hamle, küresel bir enerji krizini tetikledi ve ateşkesin sağlanmasına yardımcı oldu. Bu, Arap dünyasının dünyada nadir görülen bir kararlılık göstergesiydi.

Günümüzde: İnsani kaynaklara göre, İsrail’in Gazze’ye yönelik acımasız bombadırmanı 65.000’den fazla kişinin, çoğu kadın ve çocuğun ölümüne neden oldu. Yakın zamansa BM komisyonu İsrail’i soykırım yapmakla suçladı. Yine de, Arap devletinin tepkisi büyük ölçüde sembolik olmuştur.

Kınama açıklamaları, kısıtlama çağrıları ve retorikle dolu zirveler, eylemlerin yerini almıştır. 1973 yılıyla arasındaki fark daha belirgin belirgin değildi.

O önemli yıldan bu yana, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkeleri -Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri(BAE), Katar, Kuveyt, Bahreyn, ve Umman- Batı silahlarına yaklaşık yarım trilyon dolar harcadı. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü(SIPRI) silah transferleri veritabanına göre:

-Suudi Arabistan: 150-200 milyar dolar

-Birleşik Arap Emirlikleri(BAE): 50-80 milyar dolar

-Katar: 30-50 milyar dolar

-Kuveyt: 20-30 milyar dolar

-Bahreyn ve Umman: 10-20 milyar dolar(toplam)

Yine de, bu büyük yatırıma rağmen 1973’ten bu yana hiçbir Körfez İşbirliği Konseyi(KİK) ülkesi İsrail’e silah doğrultmamıştır. Körfez devletlerinin doğrudan tek askeri müdahalesi, KİK henüz kurulmadan önce, 1948 Arap-İsrail Savaşı’nda Suudi Arabistan’ın küçük bir birlikte göndermiş olmasıdır.

Bu sırada İsrail, Körfez Arap İşbirliği Konseyi(KİK) ülkelerindeki hedefleri vurmaktan çekinmedi.

Eylül 2025’te İsrail savaş uçakları, Hamas liderini hedef alarak Katar’ın Doha kentinde bir yeri bombaladı ve Katar vatandaşının birkaçını öldürdü. Bu eylem, en iyi silahlanmış Arap devletlerinin bile savunmasızlığını ve stratejik ittifaklarının boşluğunu ortaya çıkardı.

Öyleyse neden KİK ülkeleri, bölgenin en agresif birliğine karşı asla kullanmadıkları silahlara milyarlarca dolar harcamaya devam ediyor? Cevabı, Batılı güçlerin şekillendirdiği jeopolitik anlatıda yatmakta. ABD ve müttefikleri, uzun süredir İran, Irak ve diğer Şii çoğunluklu ülkeleri Körfez’in istikrarına başlıca tehditler olarak göstermiştir. Batı’nın silah satışları, sadece savunma araçları olarak değil, prestij ve siyasi uyumun sembolleri olarak da pazarlanmaktadır.

Halka, bu sözleşmelerin genellikle silahların nasıl ve nerede kullanılabileceğine dair kısıtlamalar içerdiği, özellikle de İsrail’e karşı kullanılamayacağı nadir de olsa söylenir. Batı’dan temin edilen silahların İsrail’e karşı kullanılması, muhtemelen yaptırımlara, askeri desteğin kesilmesine ve diplomatik gerginliğe yol açacaktır.

KİK liderlerine, 1979’da Şah’ın devrilmesinden bu yana İran’ın başına gelenler hatırlatılır; bu, izolasyonla cezalandırılan bir başkaldırmanın ibretlik hikayesidir.

Daha da endişe verici olan ise, bu ittifakların sunduğu korumanın yetersizliğidir. Körfez bölgesinde asker üsleri bulunan Amerika Birleşik Devletleri, Katar liderlerini Doha’ya yapılacak İsrail saldırısı konusunda uyarmadı. Sözde var olan güvenlik ağı işe yaramadı.

ABD’nin tepkisi sessiz kaldı ve İsrail’e karşı hiçbir önlem alınmadı.

Mesaj açıktı: İsrail saldırdığında, Amerika’nın en yakın Arap müttefikleri bile savunmasız kalır.

Başkan Joe Biden, İsrail’i açıkça Amerika Birleşik Devletleri için “Tanrı’nın bir lütfu” olarak nitelendirdi. Joe Biden İsrail için İsrail olmasaydı, Amerika’nın onu icat etmek zorunda kalacağını söylemişti.

Donald Trump ise İsrail’e olan desteğinde daha açık iletişimdeydi. Kızı Ivanka Yahudiliğe geçmişti ve damadı Jared Kushner – derin bağlantıları olan Ortodoks Yahudi bir emlak kralı- ve Trump’ın Orta Doğu politikasının şekillenmesinde merkezi bir rol oynadı.

Trump’ın 2022’de Katar’ı NATO dışı önemli müttefik olarak tanımlanması, ülkeyi İsrail’in saldırganlığından korumaya yetmedi. Katarlı yetkililer, hava saldırısından 10 dakika sonra bilgilendirildi.

KİK ülkeleri kendi egemenliklerini savunamayacaklarsa, Filistinlileri İsrail saldırganlığından korumak bir tarafa, trilyonlarca dolarlık silahların ne faydası var? Katar misilleme yapmadı. Bunun yerine, saldırıyı tartışmak için Doha’da bir zirve düzenledi.

Sonuç? Tanıdık bir birlik ve güçsüzlük manzarası.

Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) liderleri, Endonezya’dan Senegal’e kadar çeşitli ülkelerin temsilcileriyle birlikte Doha’da bir araya gelerek dayanışmalarını ifade ettiler. Zirve, İsrail’i kınayan ve Katar’a desteği yeniden teyit eden sert ifadeli bir bildiri ile sona erdi. Ancak retoriğin ötesinde yaptırımlar, diplomatik ilişkilerin kesilmesi, ekonomik baskı gibi somut adımlar atılmadı; sadece sözler kaldı.

Bu, 0+0+0+…+0’ın hala 0’a eşit olduğunu açıkça hatırlattı.

Zirvede Körfez liderleri, ABD’yi İsrail’i dizginlemeye çağırdı. KİK Genel Sekreteri Jasem Mohamed al-Budaiwi, Washington’dan İsrail’in saldırganlığını durdurmak için “gücünü ve etkisini” kullanmasını istedi.

Ancak bu tür çağrılar giderek gerçeklikten uzaklaşıyor. Trump’ın son açıklaması-“Gazze’de ne yapacağı İsrail’e kalmış”- Washington’dan itidal beklemek boşuna olduğunu vurguladı.

Zirve sona erdikten birkaç saat sonra, İsrail güçleri bölgesel kınamalara aldırış etmeden Gazze Şehrinde yeni bir kara harekâtı başlattı.

Arap liderler, tilkiyi tavuk kümesini korumakla görevlendiremeyeceklerini ne zaman öğrenecekler? Toplu katliamlara izin verenlere taviz vermek ve koruma parası ödemek diplomasi değil, suç ortaklığıdır.

Doha zirvesi, Arap diplomasisinin sınırlarını ortaya koydu. Petrol zenginliklerine, modern altyapılarına ve küresel yatırımlarına rağmen, Körfez ülkeleri ekonomik güçlerini siyasi nüfuza dönüştürmeyi başaramadılar. Bu güçsüzlük sadece bir strateji başarısızlığı değil, daha derin bir yapısal zayıflığı da yansıtmakta.

ABD politikasına karşı çıkma veya İsrail’e bedel ödetme iradesi veya yeteneği olmayan Arap ülkeleri, pek bir ağırlığı olmayan açıklamalar yapmakla yetinmekteler.

Gazze’deki insani kriz derinleşip uluslararası öfke büyüdükçe, Arap dünyası bir hesaplaşma anıyla karşı karşıya kalıyor.

Sembolik jestlere ve Batılı güçlere yapılan çağrılara güvenmeye devam edecek mi? Yoksa 1973’te sergilediği iddialı tavrını yeniden keşfedecek mi?

Şu an için cevap açık görünüyor.

Doha’dan gelen bildiri dayanışmayı ifade etmiş olabilir, ancak bombaların düşmesini engellemek için hiçbir şey yapılmadı.

*Orjinal kaynak: https://countercurrents.org/2025/09/000-0-the-empty-promise-of-arab-solidarity-in-doha/

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu