
Açıklama: Bu yazı Filipinler Ulusal Demokratik Cephe’nin Emperyalizm altında ekonomik krizler” başlığı altında gerçekleştirdiği ve Proletarya Partisi’nin de katılımcı olduğu Teorik Konferans’ta Hindistan Komünist Partisi(Maoist)’ın sunumunun kriz üzerine genel bir yaklaşım ve “Emperyalizm-Faşizm-Dünya Savaşı-Proleter Devrimler” bölümünü kısaltarak, iki bölüm şeklinde yayımlıyoruz.
Emperyalizm, günümüz dünyasında savaş dışında çözülmesi mümkün olmayan ekonomik krizlere saplanmış durumdadır.
Bu durumda büyük emperyalist ülkeler savaş için eşi benzeri görülmemiş hazırlıklar yapmaktadır. Ticaret ve kur savaşlarının yanı sıra, kurdukları IMF, DB, APEC, AFTA, BRICS, ŞİÖ ve IFI (Uluslararası Finans Kuruluşları)’nın yeniden hizalanmaları hızla devam ediyor.
Bunlar 3. Dünya Savaşına doğru hızla ilerlemektedir.
Bu vesileyle bu konferans, emperyalizmi gömmek ve sosyalizmi kurmak amacıyla anti-emperyalist mücadeleyi ve Uluslararası Komünist Hareketi ilerletmek ve emperyalist ekonomik düzene karşı uluslararası düzlemde Maoist parti ve örgütler arasında ortak bir görüşe ulaşmak için özel bir öneme sahiptir.
Kapitalizmde, “…ekonomik krizlerin kaynağı ve nedeni kapitalizmin kendisidir. Üretimin toplumsal niteliği ile ürünlerin kapitalist mülkiyeti arasındaki çelişki krizin kaynağıdır” der Stalin Yoldaş. Kapitalizmdeki temel çelişki ekonomik krizleri kaçınılmaz kılmaktadır.
Bu, kapitalist ekonomik gelişmenin doğal sonucudur. Ekonomik krizler, kapitalist üretim, işlem, dağıtım ve yeniden üretimdeki çeşitli çelişkilerin yoğunlaşmasına ilişkin açık tezahürlerdir. Aşırı üretim, ekonomik krizin doğasıdır.
Bunların en belirgin özellikleri -satılamayan malların büyük ölçüde birikmesi, fabrikaların kapanması, bankaların çözülmesi, hisse değerlerinin düşmesi, işsizlerin hızla artması, üretici güçlerin ciddi şekilde tahrip olması, tüm ekonominin durgunlaşması ve anarşinin tüm ekonomiye yayılmasıdır.
Kapitalizm var olduğu sürece ekonomik krizler de devam edecektir. Krizlerin olmadığını görmek için kapitalizmi yok etmemiz gerekiyor. Emperyalist ekonomideki mevcut krizleri analiz etmek için bu temel anlayıştan yola çıkalım.
İngiliz iktisatçı Adam Smith tarafından 1776’da ortaya atılan ve 19. yüzyılın ilk yarısında Malthus, David Ricardo ve benzeri geleneksel iktisat ideolojisine mensup iktisatçılar tarafından geliştirilen serbest piyasa teorisi, gelişmekte olan burjuva ideolojisini yansıtıyordu.
Bu aşamada, kapitalist üretim birimleri normalde küçüktü.
Çok az sayıda kapitalist, 5-10 yılda bir mutlaka patlak veren kapitalist krizlerde geriledi. Her krizi atlatan kapitalistlerin geri kalanı üretime devam etmek için büyük yatırımlar yaptı.
Bu dönemde İngiltere ve Belçika’da başlayan sanayi kapitalizmi giderek ABD, Fransa, Almanya, İskandinav (İsveç, Norveç, Danimarka vb.) ülkelerine yayılarak tüm dünyada kapitalist ticaretin kapılarını açtı.
Kapitalistlerin yoğun kapitalist çekişme içinde ayakta kalabilmeleri için tek bir yol kalmıştır. O da, Marksizm’in kurucusu Marks’ın dediği gibi, en büyük ölçekli yatırımları biriktirmek, yüksek teknik bilgiye ulaşmak, üretimin verimliliğini daha da artırmak ve üretim maliyetini daha ucuz hale getirmektir ki kapitalizmin temel çelişkilerinden biri de budur.
Yapılacak yatırımın büyüme oranı, aynı anda yükselen işgücünün büyüme oranından daha fazladır.
Çelişki budur. Sermayenin organik bileşimi işgücünün verimliliğinden daha fazla büyüyor demektir. İşgücü kârın temelidir. Bu nedenle kâr oranı düşer.
Bu da sadece yatırımları zayıflatmakla kalmaz, aynı zamanda sermayelerin yatırımlarını kazanmak için krizlere ve işsizliğe yol açar. Kapitalizm “kâr için üretim” üzerine kuruludur.
Bu nedenle ‘azalan kâr oranı’ kapitalizmdeki ekonomik krizlerin kaynağıdır.
(…)
Emperyalizm-Faşizm-Dünya Savaşı-Proleter Devrimler
Kapitalizm-emperyalizm tarihindeki genel krizlerde birkaç aralık olsa da, şimdi bile birbiri ardına krizler geliyor.
Bu gelecekte de böyle olmaya devam edecektir. Sonuç olarak, üç temel çelişki -emperyalizm ile ezilen milliyetler, ezilen halklar arasındaki çelişki; kapitalist-emperyalist ülkelerde burjuva sınıfı ile proletarya arasındaki çelişki, emperyalist ülkeler ve tekelci kapitalist gruplar arasındaki çelişki- daha önce görülmemiş bir şekilde keskinleşiyor.
Bu arka planda dünya siyasetindeki değişimleri analiz etmemiz gerekiyor -1970’lerin başından bu yana emperyalist ülkeler arasında devam eden iç işbirliği ve şiddetli çekişme, özellikle Sovyet Sosyal emperyalizminin süper güç olarak çöküşü ve siyasi yozlaşması, ABD emperyalizminin zayıflaması, süper kârlar elde edememesi, kâr oranlarındaki ciddi düşüş, tüm bunların dünya çapında faşist saldırıların artmasına yol açması, ABD liderliğindeki emperyalist saldırı savaşları, dünya pazarı ve kaynakları üzerindeki savaş hegemonyası, 1970’lerin sonundan bu yana tüm dünyada devrimci, demokratik, ulusal kurtuluş mücadeleleri için her geçen gün gelişen elverişli durum.
21. yüzyıldaki siyasi-ekonomik gelişmelerde Çin yeni bir sosyal-emperyalist ülkeye dönüşmüş, G-20, ŞİÖ, BRICS oluşmuş ve 20’li yılların ikinci on yılında çok kutuplu dünya ortaya çıkmıştır.
Amerika buna meydan okudu ve NATO’yu ekonomik ve siyasi çıkarları doğrultusunda tüm Avrupa ve Asya’ya yaymaya çalıştı ve bu da onunla rakip emperyalist ülkeler Rusya ve Çin arasında ciddi çatışmalara neden oldu.
Sonuç olarak, bir yandan kıyasıya rekabet, Hint Pasifik Komutanlığı, QUAD, AUKUS, QUAD 2 veya Batı Asya ittifakı ve benzeri diğer askeri ittifaklar kuruldu.
Diğer yandan Rusya ve Çin arasında ve liderliğindeki birkaç ülke ile ekonomik, askeri, diplomatik anlaşmalar yapılırken, BRICS’in bir ekonomik blok, ŞİÖ’nün de bir güvenlik bloğu olarak geliştirilmesi için yoğun girişimlerde bulunulmaktadır.
Bu iki ülke G-20’yi, G-77’yi kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirmek için hamleler yapmaktadır.
Son iki yıldır devam eden Rusya-Ukrayna savaşı, emperyalist ülkeler ile Çok Uluslu Şirketler ve işletmeler arasındaki çekişmenin bir sonucudur.
Bu savaş ABD ve Rusya’nın öncülüğünde NATO ülkeleri arasında bir vekalet savaşıdır.
Öte yandan Çin ile Amerika arasında Tayvan konusunda gerilim her geçen gün artıyor. Bu süreçte ABD, İran, Kuzey Kore ve Suriye gibi 26 ülkeye ekonomik yaptırımlar uyguladı. Tüm bu süreçte ABD süper gücünü kaybetmiş olsa da hala dünyanın mazlum milletlerinin ve halklarının bir numaralı düşmanıdır.
ABD emperyalistlerine hizmet etmek için Filistin’e saldıran Siyonist İsrail’e karşı Filistin’in kurtuluşu hedefiyle 2023 Ekim’inde Filistin gerillalarının verdiği ağır direniş mücadelesi ve onların desteğiyle İsrail Gazze’de soykırım savaşı başlattı.
Şu ana kadar 30 binden fazla Filistinli katledildi. ABD’nin desteği ile savaşa devam ediyor. ABD ve NATO ülkeleri son beş aydır dünya halklarından gelen şiddetli protestolardan hiç rahatsız olmadılar.
Emperyalist ülkelerin son 15 yılda dünya ekonomik krizini çözmeye yönelik her türlü girişimi tamamen başarısız oldu. Bu ülkeler dünyanın yeniden paylaşımı için büyük çapta savaş hazırlıkları yapıyorlar.
Bunlar farklı bütçeleri büyük ölçüde artırıyor. Askeri etkinliği arttırıyor ve daha fazla askeri tatbikat düzenliyorlar.
Militarizasyon ve savaş emperyalist tekelci işletmelere her zaman muazzam kârlar sağlamıştır. Bunlar esas olarak ağır ekonomik kriz dönemlerinde bu yola girerler.
Bu gelişmelerle birlikte 3. Dünya Savaşı tehlikesi artıyor ve dünya barışı için büyük bir tehlike söz konusu.