Güncel

ÇEVİRİ | İsrail ve Emperyalistlerin Savaşı (3)

Önceki bölümde, Amerikan emperyalizminin iki yönlü hareketinden, yani planlama ve komplo çizgisinden ve müzakere çizgisinden bahsetmiştik. Bu konu hakkında biraz daha konuşmamız gerekiyor.

[Açıklama: Aşağıdaki makale İran’ın Kızıl Yolu (Maoist Grup) İsrail-İran savaşına dair yapmış olduğu bir değerlendirmedir. Farsçadan Özgür Gelecek okurları için çevirdik.]

Komplo Emperyalizmi

Genel olarak, ABD hükümetinin (Biden ve Trump) Hamaney ve Devrim Muhafızlarını aldattığı ihtimal dışı değildir. Öncelikle İslam Cumhuriyeti’nden Gazze’ye müdahale etmemesini istediler (Biden döneminde, İslam Cumhuriyeti’nin kendisini menzil dışında görmesi için, 7 Ekim saldırısında İslam Cumhuriyeti’nin hiçbir ilgisi olmadığını ve bu nedenle İslam Cumhuriyeti’nin işlerine karışmayacaklarını kabul ettiklerini söylediler). Sonra Lübnan’a, ardından Suriye’ye ve nihayet Irak ve Yemen’e müdahale etmemesini istediler ve bunun karşılığında tavizler -yaptırımların kaldırılması, ekonomik ilişkilerin genişletilmesi, muhtemelen 3,67’nin zenginleştirilmesine devam etme izni vb.- alacaklardı ve Batı hükümetleri tarafından desteklenecekti.

Ancak müzakerelerde ve İslam Cumhuriyeti’nin mevcut durumunda daha fazla taviz vereceği düşüncesiyle İslam Cumhuriyeti’ne taleplerini kabul etmesi için iki aylık bir süre tanıyan Trump yönetimi önceki taleplerinin çoğunu değiştirdi ve yeni talepler öne sürdü. İslam Cumhuriyeti’nden bu taleplerinden geri adım atmasını istedi.

Bu, önceden hazırlanmış gizli bir plan ve programın varlığı ve İsrail hükümetinin bu plan ve programı uygulamaya hazır olması ya da daha fazla ilerleme kaydetmek isteyen ve İslam Cumhuriyeti’nin baskı altında daha fazla taviz vereceğini ve geri adım atacağını düşünen Trump’ın kendisi veya Trump yönetimi içindeki diğer grupların görüşlerinden kaynaklanıyor olabilir.

Hamaney de bir konuşmasında bunun kendilerinin ve emperyalistlerin son bir iki yıldır yaptıkları gizli görüşmelerdeki tutumlarının bir ifadesi olabileceğini, bunu kabul edemeyeceklerini söylemişti. Ne kadar geri çekilirseniz çekilin, onlar yine başka bir şey istiyorlar ve bu konuda geri çekilin diyorlar, böyle geri çekilirsek yarın Koruma Konseyi’ni kaldırın diyecekler … (2025 Nevruz’da hacılar ve Razavi Kutsal Türbesi sakinleri için yapılan bir konuşmadan alıntı.)

Burada bir çelişki ortaya çıkıyor:

12 günlük savaş sırasında hazırlanan ve uygulanan planlar göz önüne alındığında, Amerika’nın İran’a saldırmak için zaten bir planı vardı ve bu nedenle İslam Cumhuriyeti’nin hangi pozisyonu aldığı önemli değildi. Daha fazla talep öne sürseler ve İslam Cumhuriyeti kabul etse bile, planlarını uygulamak için bir bahane uydurarak İran’a saldırırlardı?

Özellikle önemli bir nokta, İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun askeri ve istihbarat komutanları ile nükleer bilim adamlarına yönelik suikast girişimiydi. Zira görünen o ki, bu suikastlar gerçekleştiğinde, yani saldırının birinci ve ikinci günlerinde hazırlıklı olunmamıştı ve bundan daha uygun bir zaman bulmak ileride mümkün olabilirdi ve eğer İslam Cumhuriyeti istikrarsız olsaydı bu mümkün olmayacaktı.

Ya da değil! İslam Cumhuriyeti onların taleplerini kabul etseydi, İslam Cumhuriyeti’nin koşullarına bağlı olarak CIA, Mossad ve diğer Batı emperyalistlerinin istihbarat teşkilatlarının önceden hazırladıkları planları tamamen veya geçici olarak rafa kaldırır mıydı?

Bizim görüşümüze göre, emperyalistler genellikle kendi komplolarını sürdürürler. Bu, Rus emperyalizmi ve Çin hükümeti gibi rakip emperyalistlerle ve onların müttefik emperyalistlerle rekabet ve çatışmalarında olabilir. Kendi ülkelerinin ve diğer emperyalist ülkelerin işçi sınıfıyla karşı karşıya gelebilir veya işçi sınıfının ve ezilen ülkelerin devrimci mücadeleleriyle çatışmada olabilir ve nihayet ezilen ülkelerde kendilerine görev edinmiş veya rakip kampa ait olan veya İslam Cumhuriyeti liderleri gibi emperyalistler arasında oynayıp dolaşmak isteyen hizmetkarlar ve paralı askerlerle ilgili olabilir. Biz emperyalistlerin genelde kendi komplolarının peşinde olduklarını düşünüyoruz.

Ancak İslam Cumhuriyeti liderleri müzakerelerde taleplerini kabul etselerdi, bu planları uygulamak için ne gibi bir nedenleri olabilirdi? Onlar bir hizmetkar ve bir paralı asker istiyorlardı ve bu hizmetkar -öldürülen İDMO liderleri de dahil olmak üzere- zenginleşme meselesi ve nükleer program da dahil olmak üzere her şeyin efendinin iradesine göre ilerlemesine izin verse, Amerikan emperyalizminin bu planı uygulamak için kendisi ve İsrail hükümeti için bu kadar çok harcama yapması neden gerekli olacaktı? Bu köle efendisine gitseydi, zayıf ve çaresiz bir hükümet olurdu ve onu daha fazla ezip müzakere masasına oturtmaya gerek kalmazdı. Ortadoğu’nun egemenlik altındaki ülkelerindeki emperyalizmin köle ve paralı askerlerine bakıldığında, hepsinin efendilerinin refahına özen gösterdiği görülür. Ancak İslam Cumhuriyeti’nde, her zaman her yönden tehdit altında gördükleri mevcut hükümetin hayatta kalma arzusu ve Hamaney ile bazı İDMO liderlerinin hırsları nedeniyle bu olmadı.

Velayet-i Fakih hükümetinin aşağılayıcı başarısızlığı

Her halükarda, bu savaş devam etseydi, sonuçları İran halkının çıkarlarına en uygun şekilde olmayacaktı. İslam Cumhuriyeti kazanmış olsaydı, ki bu da mevcut kanıtlar, İslam Cumhuriyeti’nin savaş teçhizatı ve esas olarak hava savaşı göz önüne alındığında son derece olasılık dışı ve neredeyse imkansızdı, genel olarak emperyalistlere karşı daha iyi bir konumda olurdu ve İran halkıyla olan çatışmasında avantaj kazanırdı. Halkın demokratik mücadelelerine karşı koymak için daha uzun süre direnebilir ve daha agresif eylemlerde bulunabilirdi. Eğer yenilgiye uğramış olsaydı, hükümetin emperyalistlere ve İsrail’e karşı konumu zayıflamış olacaktı. Eğer iktidar sınıfının diğer fraksiyonları iktidara gelseydi (örneğin, din adamları fraksiyonu veya Larijani fraksiyonu ve genel olarak Hamaney çetesinden başka bir çete), hükümetin emperyalistlerle uzlaşmak ve onların boyunduruğunu kabul etmek zorunda kalacağı göz önüne alındığında, emperyalistler tarafından desteklenecek ve emperyalistler onu kitlelere karşı ekonomik ve siyasi olarak güçlendirecek, devamı için koşullar yaratacak ve İran halkının hareketini bastırmasına yardımcı olacaktır.

İslam Cumhuriyeti için, zafer veya yenilgi durumlarında kitle hareketine karşı mücadelede niteliksel bir farkın olmadığı belirtilmelidir. Çünkü Irak savaşından sonra Humeyni’nin zehirli kadehi gibi birkaç istisna dışında, genellikle yenilgiyi kabul etmemişlerdir. Bu nedenle, yenilgi durumunda bile, kitle hareketinden korktukları ve durumu kendi lehlerine çevirmek için kitle hareketinden intikam almışlardır. Şimdi yenildikleri için, Hamaney zafer borusunu çaldı ve kitlelerden intikam aldı.

Her halükarda, bu yazı dizisinin ikinci bölümünde de belirttiğimiz gibi, zafere doğru manevra yapma ve kitlelerden intikam alma olasılığı belirli bir koşulla sınırlıdır ve iktidar çeteleri ile ülkenin sefil ekonomik durumu (ekonomik kriz, enflasyon ve yüksek fiyatlar, vb.) ve kitle hareketinin koşulları nedeniyle uzun süre devam edemez. Hamaney çetesinin bu konudaki aşırılıkları, yöneticilerin çıkarlarına aykırı olacak ve durumu tersine çevirecektir.

Suçlu İsrail devletinin hegemonyası sorunu

İsrail’in bölgede kendisinden üstün bir güç görmediği ve bu nedenle bu savaşın İsrail hükümetinin Orta Doğu’ya hakim olmak ve bu bölgedeki tek güçlü güç olmak istemesi nedeniyle çıktığı doğru değildir. Çünkü bölgedeki uşak devletler arasında siyasi, askeri ve bir dereceye kadar ekonomik açıdan nasıl bir denge kurulacağı ve her birinin ne kadar güçlü olacağına karar veren, İsrail hükümeti değil, Batılı emperyalistlerdir. (1) Geçmişte, kraliyet diktatörlüğü döneminde Şah’ın askeri gücü İsrail hükümetininkinden az değildi, hatta bazı yönlerden ondan daha güçlüydü. Bölgeye yakın olan Türkiye’yi de buraya dahil edebiliriz. Türkiye’nin NATO üyesi olduğunu ve NATO’nun en büyük ordularından birine sahip olduğunu biliyoruz. Askeri açıdan İsrail’den geride olmasına rağmen, zayıf bir devlet olmayan Mısır gibi bir devletten de bahsedebiliriz. Suudi Arabistan da ekonomik açıdan güçlü bir ülke ve bölgenin en zengin ülkesidir. Bunların hepsi Batı emperyalistlerine bağımlı olmuştur. Tabii ki, geçmişte Rus bloğuna bağlı olan ülkeler, özellikle Irak ve Suriye’ye karşı güçlü olma açısından durum farklıdır.

Emperyalist rekabetin konumu sorunu

Öte yandan, Batı emperyalistlerinin Rus emperyalizmi ve Çin gibi bir güçle İslam Cumhuriyeti üzerinde yürüttüğü küresel rekabet abartılmamalıdır. Gerçek şu ki, 7 Ekim saldırısından sonra ve son bir iki yıl boyunca, Rus emperyalist hükümeti, bölgede ve Gazze, Lübnan ve Yemen gibi çatışmaların ortaya çıktığı tüm yerlerde Batı emperyalistlerine karşı önemli bir adım atmamakla kalmadı, aynı zamanda bir uzlaşma sonrasında Suriye’yi Batı emperyalistlerine teslim etti. Kısacası, Ukrayna savaşından sonra Rusya, bu ülkenin hükümetiyle ve onun aracılığıyla rakip Batı emperyalistleriyle savaşa daha fazla dahil oldu ve diğer bölgelerde kendini gösterme fırsatı bulamadı. Bu durumlarda hakim olan unsur, daha çok uzlaşma ve pazarlık oldu.

Çin’e gelince, bu ülkenin pratik bir yanıt vermekten çok gözlemci ve faydacı rolünde olduğu da söylenmelidir. Bu ülkedeki analistlere göre, Çin hükümetinin sorunu savaş değil, ticarettir. Onlara göre, Çin hükümeti ilerlemek istiyorsa, ticari ilişkilerini sürdürmelidir.

Çin’in, Çin’in üretim ve hizmetlerine büyük yatırım yapan ve Çin’de üretilen ürünlerin önemli bir kısmını tüketen ABD ve Batı Avrupa gibi ülkelerle olan ticaretinin, diğer ülkelerle olan ticaretine kıyasla çok daha fazla olduğu unutulmamalıdır. Genel olarak, bu iki ülkenin tutumu, örneğin İslam Cumhuriyeti’ne güçlü destek vermek yerine daha pasif olmuştur.

Görünen o ki emperyalistlerin çatışması daha çok ülkeyi yönetmekten aciz olan ve katı ve geri politikalarıyla İran’daki kitlelerin devrimci hareketini bastıran gerici hükümetle. Ki bu bölge için de tehlikeli bir durum. Bölgede kendi özel hırsları var, kendi enstrümanlarıyla hareket ediyor ve emperyalistlerin bölgedeki planlarında ona verebileceklerinin ötesinde bir konum arıyor.

Savas ve CIA ajanlarının teorisi

İsrail’in Siyonist hükümeti ve Netanyahu’nun yaptığı en saçma ve anlamsız açıklamalardan biri, kendilerinin hükümeti zayıflattıkları ve artık halkın kendi başına hükümeti devirebileceğini söylemeleriydi. Bunun ardından, uluslararası televizyonlarda bir iki kişi değil, çok sayıda monarşist, SAVAK propagandacısı ve CIA paralı askerleri aynı şeyi tekrarlayarak, İsrail’in hükümet liderlerini yendiğini ve artık halkın sokağa çıkıp hükümeti devirmeye hazır olduğunu söylediler.

İsrail’in amacının halkı sokaklara döküp hükümeti devirmek için hükümeti zayıflatmak olmadığı gerçeği bir yana, öyle olsaydı bile, bu tür açıklamalar gerçekten bir avuç saçmalıktan ibaretti.

Halk, 2009 Haziran’ında, 2017 Ocak ayında ve 2019 Kasım’ında ve Jina hareketinde [Jina Mahsa Amani, ed] sokaklara döküldü, ancak sonuçta hükümet devrilmedi ve bu, bu hareketlerin ve ayaklanmaların hükümete ağır darbeler vurduğu gerçeğinden ayrı bir konudur.

Hükümetin devrilmesi konusunda ise, bunu sadece halkı sokağa dökerek yapmanın mümkün olduğunu varsaysak bile, bunun için bir sınıfın devrimci önderliği ve nispeten kapsamlı bir örgütlenme, ayrıca halkın silahlanması gerekiyordu (ve hala gerekiyor). İran halkının hareketinde son yıllarda eksik olan ve bu hareketin en önemli eksikliği ve zaafı olarak görülen şey işte budur. Şimdi, böyle bir durumda ve hükümetin bu ayaklanmaları İsrail hükümetine ve emperyalistlere yüklemeye her zamankinden daha hazır olduğu bir ortamda, bu ayaklanmalar gerçekleşse bile, nefret edilen ve suçlu İslam Cumhuriyeti hükümeti, 2019’da Mahshahr’da [Kasım 2019’da gaz fiyatlarına yapılan ani zammın ardından İran genelinde protestolar patlak verdi. Mahşehr de başlayan protestolar diğer şehirlere yayıldı. Eylemlerde 56 kişi katledildi., ed.] yaptıklarından çok daha fazlasını yapacaktır.

En iyi ihtimalle, bu öneriler, otoriterlerin bazı fantezileri dışında, Siyonist ve suçlu İsrail hükümetinin ülkeye yönelik kirli ve saldırgan saldırılarını kınama ve kitlelerin İsrail karşıtı (Siyonist ve suçlu İsrail hükümeti karşıtı) ve emperyalizm karşıtı duygularını önleme girişimi olarak değerlendirilebilir, başka bir şey değil.

2025 Temmuz ayının ilk yarısı

Not

  1. Diğer makalelerde de belirttiğimiz gibi, İsrail’in emperyalistlerle ilişkisi, kontrolü altındaki diğer ülkeler ve emperyalistlerin uşak devletleriyle olan ilişkilerinden biraz farklıdır ve özel bir açıklama gerektirir. Örneğin, İsrail’de emperyalist ülkelerin kapitalizmi gibi olmayan -İsrail emperyalist değildir- ancak basitçe komprador kapitalizm olarak da adlandırılamayacak bir kapitalizm olduğu söylenebilir. Bu ülkede işçi sınıfı nispeten ekonomik refah içindedir. Bu, bölgedeki kontrolü altındaki ülkelerde böyle değildir. Bu ülkede, bölgedeki hiçbir ülkede bulunmayan, Batı tipi bir demokrasi de vardır. Aynı zamanda, diğer ülkelerde böyle bir lobi bulunmazken, emperyalist ülkelerde, özellikle ABD’de güçlü bir lobiye sahiptir. Ancak, bölgedeki İsrail, emperyalistlerden bağımsız değildir ve sadece kendi çıkarları için var olan bir güç değildir. Bu ülke, Ortadoğu’daki özel koşulları nedeniyle varlığını sürdürmektedir. Daha çok emperyalistlerin ajanı olarak hareket eder ve bölgede onlar için siyasi, güvenlik ve askeri ajan rolünü üstlenerek planlarını gerçekleştirir.
Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu