DünyaGüncelMakaleler

ÇEVİRİ | Manifest Destiny* ve Siyonizm: etnik temizliğin mirası

Donald Trump, Gazze'yi yerli Filistin nüfusunu zorla yerinden ederek "Orta Doğu'nun Rivierası" haline getirmeyi önerdiğinde, yeni bir fikir ortaya atmıyordu; Manifest Destiny kadar eski bir Amerikan geleneğini takip ediyordu.

Etnik temizlik elmalı turta kadar Amerikalıdır ve 19. yüzyılda ortaya çıkan ve Amerikalıların batıya doğru genişlemesinin ilahi bir emir olduğu inancını destekleyen Manifest Destiny doktrini ile meşrulaştırılmıştır.

Bu genişleme, sayısız Kızılderili kabilesinin zorla yerinden edilmesine, yok edilmesine ve kültürel olarak silinmesine yol açmıştır. Avrupalıların temasından önce Kuzey Amerika’da tahminen 2 ila 18 milyon Amerikan yerlisi yaşıyordu. 1890 yılına gelindiğinde, ABD Nüfus Sayımı resmi olarak 248.253 Amerikan yerlisini kaydetmiştir.

Amerikan yerlilerinin yerlerinden edilmesi sistematik ve acımasızdı. Başkan Andrew Jackson tarafından yürürlüğe konulan 1830 tarihli Kızılderilileri Yerlerinden Etme Yasası, Kızılderili kabilelerin Güneydoğu Amerika Birleşik Devletleri’ndeki atalarının topraklarından Oklahoma’ya zorla taşınmasına yol açtı.

Yerli halkların köklerinden sökülüp atılmasına yol açan bu durum, Amerikalı yerleşimciler için zorlu koşullar, açlık, hastalık ve açıkta kalma nedeniyle binlerce kişinin ölümüne neden oldu.

Hükümet, ilerleme ve Manifest Destiny adına toprak gasplarını, zorla yer değiştirmeleri ve hatta katliamları meşrulaştıran politikalarla bunu kolaylaştırdı.

Başkan Donald Trump 19. yüzyıldan kalma bu yayılmacı retoriği, önce yemin töreninde “Mars’a Manifest Destiny” ilan ederek ve Grönland ile Kanada’yı ele geçirerek, daha sonra da Gazze’yi alıp “Orta Doğu’nun Rivierası” (genellikle yaz turizmine uygun kıyı şeridi) haline getirmeyi önererek yineledi.

Trump’ın bu açıklaması, yayılma ve tahakkümün yönetiminin merkezinde yer aldığı yönündeki ısrarcı zihniyetinin altını çizdi. Trump’ın 19. yüzyıl emperyalizmini ve Manifest Destiny’i yeniden canlandıran dünya görüşü birçok yönden Siyonizm’e benzemektedir.

 

Siyonizm Manifest Destiny’dir

Siyonistler, 19. yüzyıldaki Amerika Birleşik Devletleri’ne benzer şekilde, Filistin topraklarını mülksüzleştirmek ve sahiplenmek için kendi Manifest Destiny’lerini kullandılar.

Filistin Mandası sırasında Siyonistler, Büyük Britanya’nın da yardımıyla, Filistin’i ele geçirmek ve “İngiltere ne kadar İngilizse o kadar Yahudi” yapmak için Avrupa’dan Filistin’e göç ettiler. Siyonist hareket, çoğu laik ya da ateist olmasına rağmen, bir Yahudi vatanı kurmaya çalıştı çünkü burası Tanrı’nın Yahudilere vaat ettiği topraklardı.

Siyonistler, Tanrı’nın elinin ya da Manifest Destiny’nin kendilerini Kutsal Topraklara götürdüğünü iddia ediyorlardı. Bu da sonuçta Filistinli yerli nüfusun kitlesel olarak yerlerinden edilmesini meşrulaştırdı.

1948’de Nakba (ya da “felaket”) sırasında yaklaşık 750.000 Filistinli, D Planı olarak bilinen organize bir planın parçası olarak evlerinden sürüldü. Tüm köyler boşaltıldı ve yeni İsrail devleti Filistinlilerin varlığına dair izleri sistematik olarak sildi. Ancak bu sadece bir başlangıçtı. 1967’de, Altı Gün Savaşı sırasında İsrail başka bir etnik temizlik dalgasına girişti.

Bazı Filistinliler Ürdün’e sürülürken, diğerleri işgal altındaki Batı Şeria ve Gazze Şeridi topraklarında kaldı. ABD’ye benzer şekilde, İsrail devleti de Filistinli nüfusun kemikleri ve kanı üzerine kurulmuştur.

Manifest Destiny’de görülen doğrudan ilhakın aksine, İsrail 1967 sonrasında farklı bir yaklaşım benimsedi; Filistin nüfusunu tamamen entegre etmek yerine yönetti. Bu durum onlarca yıl süren bir askeri işgal sistemi yarattı ve milyonlarca Filistinliyi siyasi ya da ekonomik umudu olmayan vatansız bir arafta bıraktı.

İsrail yerleşimleri Filistin topraklarına doğru genişledikçe gerginlikler de arttı ve 20. yüzyılın sonlarında artan milliyetçilik ve direnişle doruğa ulaştı.

19.yüzyıl zihniyetinin sonuçları

Bugün İsrail, bölgenin demografik yapısını yeniden şekillendirmeye yönelik Siyonist çabalarını sürdürmektedir.

Gazze’de yaşanan son gerginlik uluslararası kamuoyunun en önemli gündemlerinden birisidir çünkü ABD tarafından desteklenen İsrailli yetkililer Gazze’de etnik temizlik yapılacağını ima eden açıklamalar yapmıştır. Tarihin de gösterdiği gibi, Filistinlilerin Gazze’den sürülmesi Batı Şeria’da da benzer bir akıbete zemin hazırlayabilir.

Trump’ın kendisi, İsrail’in Gazze’deki eylemlerine ABD’nin desteği sorulduğunda bu 19. yüzyıl zihniyetini örneklemiştir; 11 Şubat 2025’te Ürdün Kralı II. Abdullah ile yaptığı görüşmede Gazze’yi satın almakla ilgili bir soru üzerine Trump, “Hiçbir şey satın almayacağız.

Ona sahip olacağız ve onu elimizde tutacağız.” Bu sözler, modern jeopolitikte yeniden canlanmakta olan emperyalist fetih dönemi olan güçlünün haklı kılındığı bir dönemi yansıtmaktadır. Bu tür söylemler ve politikalar etnik temizliği bir kez daha normalleştirme tehdidi yaratarak diğer uluslar için tehlikeli bir emsal teşkil etmektedir.

Eğer İsrail Gazze halkını zorla yerinden etmeyi başarırsa, bunun etkileri Orta Doğu’nun çok ötesine uzanacaktır. Gazze örneği başkalarını da benzer politikalar izlemek konusunda cesaretlendirebilir.

Etnik temizlik suçlamalarıyla karşı karşıya kalan Hindistan, Myanmar, Çin ve diğerleri ulusal güvenlik veya toprak bütünlüğü kisvesi altında eylemlerini sürdürmekte kendilerini daha da haklı hissedebilirler.

Manifest Destiny’nin uluslararası hukukun yerini aldığı 19. yüzyıl dünya düzenine bu geri dönüş küresel istikrarı tehdit etmektedir. Filistinlilerin etnik temizliğe tabi tutulması Mısır ve Ürdün’ün çöküşünü tetikleyerek daha fazla savaşa ve daha fazla uluslararası istikrarsızlığa yol açacaktır.

Böyle bir senaryoda Filistinliler Mısır ve Ürdün’deki yeni Filistin topraklarından İsrail’e saldıracak, İsrail de meşru müdafaa iddiasıyla bu ülkelere saldırarak güvenlik bayrağı altında daha fazla toprak ele geçirecek, İsrail’in sınırlarını Nil’den Fırat’a kadar genişletecektir çünkü “Tanrı bu toprakları İsrail’e vaat etmiştir”. Bu uzun zamandır Büyük İsrail ideolojisinin ve İsrail’in Manifest Destiny’sinin bir parçasıdır.

 

Filistin ve tarihten alınan dersler

Tarih defalarca göstermiştir ki etnik temizlik kalıcı barış getirmez; nefret ve gelecekteki çatışmaların tohumlarını eker.

İster Kuzey Amerika’da ister Filistin’de olsun, yerli halkların zorla yerlerinden edilmesi nesiller boyu süren bir direnişe yol açmıştır. Filistinliler, kendilerinden önceki Amerikan yerlileri gibi, anavatanları üzerindeki hak iddialarından vazgeçmeyeceklerdir.

Dünya Gazze’deki durumu izlerken, geçmişin hatalarının 21. yüzyılda tekrarlanmasına izin verip vermeyeceğini kendisine sormalıdır. Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail, Manifest Destiny’nin kendilerine başkalarının toprakları üzerinde hak verdiğine inanıyor olabilir, ancak tarih baskının direnişi doğurduğunu ve yerli halkların kolayca yok olmadığını öğretmektedir.

Her ne şekilde olursa olsun karşılık verecektirler ve bu da önümüzdeki

 

*Amerikan halkına (yalnızca beyaz, protestan ve erkek) Amerika kıtası başta olmak üzere dünyanın dört bir yanını etkileri altına almalarını bahşeden görev, kader. Trump hükümetinin ve destekçilerinin sıkça gönderme yaptığı şey.

Donald Trump, Gazze’nin yerli Filistinli nüfusunu zorla bölgeden uzaklaştırarak Gazze’yi “Ortadoğu’nun Rivierası” haline getirmeyi önerdiğinde yeni bir fikir ortaya atmıyor, Manifest Destiny kadar eski bir Amerikan geleneğini takip ediyordu.

yıllarda daha fazla istikrarsızlık ve çatışmaya yol açacaktır.

(Kaynak: https://mondoweiss.net/2025/03/manifest-destiny-and-zionism-a-legacy-of-ethnic-cleansing/)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu