DünyaGüncel

ÇEVİRİ | Robert Inlash: İsrail’e Karşı Batı’nın Diplomatik Saldırısı: Neden Şimdi?*

"Netanyahu'nun “Gideon'un Savaş Arabaları” adlı yeni askeri operasyonunun, gerçek bir hedefi ya da stratejisi yokmuş gibi göründüğü için büyük ölçüde siyasi bir saldırı olması muhtemeldir."

Geçtiğimiz hafta içinde Avrupa liderlerinin İsrail’e karşı tutumlarında bir değişiklik olduğu görülüyor. Tel Aviv ile Avrupa kıtasındaki ortakları arasındaki bu çatlak, kurumsal medyada da etkisini göstermiş görünüyor. Peki ama neden şimdi ve bu durum Gazze’de sahada olumlu değişikliklere yol açacak mı?

Pazartesi günü aralarında Almanya, Fransa, İngiltere, Kanada ve Japonya’nın da bulunduğu 22 ülkenin dışişleri bakanları İsrail’i Gazze Şeridi’ne yardımların yeniden başlamasına izin vermeye çağıran ortak bir bildiriye imza attı.

Bu adımlar, İspanya Başbakanı Pedro Sanchez’in daha önce İsrail’i “soykırımcı devlet” olarak nitelendirmesi ve Fransa Başbakanı Emmanuel Macron’un İsrail’in “kabul edilemez” davranışlarını kınadığı için terörizmi desteklemekle suçlanmasının ardından geldi. Hatta Fransa, Kanada ve İngiltere, İsrail’in Gazze Şeridi’ne yeni bir kara harekâtı başlatmasının ardından “hedefli yaptırım” tehdidinde bulunmuş, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu da üç ülkenin liderlerini terörizme ödül vermekle suçlayarak karşılık vermişti.

Salı sabahı ise bir dizi güncelleme geldi. Birleşik Krallık Serbest Ticaret Anlaşması görüşmelerini askıya alacağını, İsrail Büyükelçisini Londra’ya çağıracağını ve “yerleşim hareketinin vaftiz annesi” (yerleşim hareketi, Siyonizmin belkemiği olan Filistinlileri topraklarından ederek arazilerine ve mallarına el konulması politikasıdır) Daniella Weiss da dahil olmak üzere Batı Şeria’daki İsrailli yerleşimci aşırılıkçılara yaptırım uygulayacağını duyurdu.

Ardından Avrupa Birliği, Gazze ablukası nedeniyle İsrail’in ticari ilişkilerinin gözden geçirileceğini duyurdu; bu çabaya Hollanda öncülük etti ve olası yaptırımlarla da tehdit etti. Fransız Le Monde gazetesi Salı günü İngiltere ve Kanada’nın da bir Filistin Devletini tanıma girişimine katıldığını bildirdi.

Aynı günün ilerleyen saatlerinde İspanya parlamentosu İsraillilere silah ambargosu uygulanmasını talep eden bir önergeyi oybirliğiyle kabul etti.

İsrail gazetesi Yedioth Ahronoth daha sonra bir İsrail Dışişleri Bakanlığı yetkilisinin Avrupa’nın hamlelerini “diplomatik tsunami” olarak nitelendirdiğini aktardığı bir makale yayınladı. Kaynak bunu aşağıdaki analizle nitelendirdi:

“Kasım 2023’ten bu yana dünya sadece ölü Filistinli çocukların ve yıkılmış evlerin görüntülerini gördü… ve bundan bıktı. İsrail hiçbir çözüm, ertesi gün için hiçbir plan, hiçbir umut sunmuyor, sadece ölüm ve yıkım. Sessiz boykot daha önce de vardı ve daha da artacak. Bu küçümsenmemelidir, çünkü hiç kimse İsrail ile ilişkilendirilmek istemeyecektir.”

Bu hafta başında yapılan spekülasyonlara göre, İsrail’in Gazze’de soykırım yaptığına hükmeden Uluslararası Adalet Divanı (UAD) 2026 yılı başlarında bu konuda resmi bir karar verecektir, ancak bu haberler erken değerlendirmelerdir.

Bu Neden Sonunda Gerçekleşiyor?

BM uzmanları, İnsan Hakları İzleme Örgütü, Uluslararası Af Örgütü ve İsrail’in kendi üst düzey insan hakları grubu B’Tselem tarafından Soykırım olarak nitelendirilen Gazze savaşının ikinci yılına yaklaşırken, Avrupa ülkeleri ve aslında Batı’nın çoğunluğu pozisyonlarını değiştirmeye başladı.

Bu hareketin arkasında bir dizi farklı motivasyon faktörü olması muhtemeldir, ancak kilit olanlar aşağıdaki gibidir:

Tüm yardımlardan mahrum bırakılma.

İsrail gündeminin bölgesel aktörler üzerinde yaratacağı etki.

ABD’nin bu konudaki tutumu.

Eldeki ilk mesele İsrail’in Gazze halkına uyguladığı ve şu anda 80 günden fazla süren topyekûn abluka. Bu hafta başında bir miktar yardımın girişine izin verilmiş olsa da bu, kuşatma altındaki nüfusu düzgün bir şekilde desteklemek için gereken günlük kamyon sayısının kabaca %1’i kadardı.

Gazze’nin bazı bölgelerinde gıda yardımının tamamen kesilmesine ve kitlesel açlığın korkunç boyutlara ulaşmasına sadece bir hafta kaldı. Daha şimdiden yetersiz beslenme nedeniyle ölen bebek ve çocukların görüntü ve videoları sosyal medyada viral olmaya başladı. BBC Radyo 4’ün Today programına konuşan BM’nin insani yardım sorumlusu Tom Fletcher, Gazze Şeridi’ne ani bir yardım akışı olmaması halinde önümüzdeki 48 saat içinde Gazze’de 14.000 bebeğin ölebileceğini vurguladı.

İsrail’in 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze’ye yönelik saldırıları sonucunda en az 53.500 Filistinli doğrudan öldürüldü, 14.000 Filistinli ise kayıp ve enkaz altında öldüğü tahmin ediliyor.

Yaklaşık 18 ay boyunca Batı Dünyası liderlerinin çoğunluğu İsrail’in “kendini savunma hakkı” olarak adlandırdıkları bu duruma seyirci kaldı ve destek verdi. Ancak gelinen noktada, aç bırakma politikası onlara makul bir inkar alanı bırakmamaktadır; bu üretilmiş bir kıtlık ve imhadır.

İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu için sorun, Gazze’ye yardımın engellenmesinin, uğruna can verilecek bir sağcı hezeyana dönüşmüş olmasıdır. Böylece sağcı tabanı da bunu içselleştirdi ve hatta şu anda Gazze’de bulunan İsrail askerlerinin bölgeye giren 5 yardım kamyonunu protesto ettikleri videoların kaydedilmesine yol açtı. Netanyahu hükümetindeki aşırı sağcı Dini Siyonizm ittifakı yetkilileri, kuşatma altındaki kıyı bölgesine insani yardımın girmesi halinde koalisyonu çökertmekle tehdit etmişti.

Bu nedenle, Gazze Şeridi’ne yardım girişini zorlamak için İsrail’e baskı uygulanması gerekiyordu. Şimdi, bu baskıya bakmanın iki yolu var. Ya İsrail’in işlediği korkunç suçlara karşı gerçek bir tepkidir ya da İsraillilere, yardımın kesilmesi konusunda taviz vermek zorunda kalacaklarını göstermek için en azından kısmen göstermeliktir. Bazıları, Tel Aviv’in baskılara boyun eğmesi halinde Avrupalıların şu ana kadar attıkları adımların somut bir etkisinin olmayacağını, sadece sembolik bir etki yaratacağını söyleyebilir.

Netanyahu’nun “Gideon’un Savaş Arabaları” adlı yeni askeri operasyonunun, gerçek bir hedefi ya da stratejisi yokmuş gibi göründüğü için büyük ölçüde siyasi bir saldırı olması muhtemeldir. İsrailli yetkililerin “Hamas’ı ezmek” ve Gazze’de tutulan askerleri geri getirmek gibi genel ifadeleriyle operasyonun amaçları her geçen gün İbrani basınında speküle edilmeye devam ediyor.

Gazze’nin işgali, halkının etnik temizliğe tabi tutulması ve her zamanki soykırımcı söylemler hakkında da açıklamalar var. Eski bir İsrail Knesset üyesi olan Moshe Flieglin bu hafta İsrail Kanal 14’e verdiği demeçte “Gazze’deki her çocuk ve bebek bir düşmandır. Gazze’deki terörist varlıkla savaş halindeyiz. Şimdi süt verdiğiniz her çocuk 15 yıl sonra sizin çocuğunuzu katledecek. Gazze’nin işgale ve yerleşime ihtiyacı var.” Bu da bizi Avrupa ülkelerinin eylemlerinin arkasındaki ikinci motive edici faktöre götürüyor: İsrail’in yeni saldırısının çevre ülkeler üzerindeki potansiyel etkileri.

Gerçekte İsrail Gazze’yi tamamen işgal edebilecek kara gücüne sahip değil, ancak açıkça etnik temizlik yapmak istiyor. Eğer İsrail ordusu Gazze’yi etnik olarak temizlemeye çalışacaksa, bunun yüz binlerce insanın toplu katliamıyla birlikte gerçekleşmesi gerekecektir. O zaman bile Mısır sınırını açmayacaktır ve hiçbir bölge ülkesi bir milyondan fazla Filistinli mülteciyi kabul etmeyecektir. İsrail’in bu hamlesi birçok ülkenin istikrarını bozacak ve muhtemelen İsrail’in Mısır ve Ürdün ile ilişkilerinin çökmesine yol açacaktır; bu bir moral jesti değil, rejimi kurtarmaya yönelik bir tedbirdir.

Dikkate alınması gereken bir diğer neden ise, büyük ölçüde kendi diplomatik başarısızlıkları nedeniyle kendisini İsraillilerle bu mevcut pozisyonda bulan Trump yönetiminin gerçek pozisyonudur. Washington’un Batılı müttefiklerini, kendisine baskı aracı olarak İsrail’e karşı daha hasmane bir tutum takınmaları yönünde etkilemesi muhtemeldir.

Kıtlık, bölgeyi dönüştürmeye çalışan ve İsrail’in komşularıyla ilişkilerini ortadan kaldırmayı değil, daha da geliştirmeyi amaçlayan ABD için iyi bir görünüm değil. Hatta Suriye’yi normalleşme görüşmelerine oturması için etkilerken, Riyad’ın bu fikri açıkça reddetmesine ve Filistin Devleti talebine ilişkin son zamanlarda sertleşen tutumuna rağmen Suudi Arabistan’a da aynı şeyi yapması için baskı yapıyor.

Dahası ABD, İsrail Başbakanı’nın sürekli kazanacağını söylediği “7 cepheli savaşı” sona erdirebilecek bir strateji benimsemeye zorlanıyor. Bu, zamanı geldiğinde İranlılarla herhangi bir çatışmayı kontrol etmek ya da şu anda ne kadar olası görünmese de belki de bunu tamamen önlemek anlamına geliyor. Gazze Şeridi daha geniş bir bölgesel savaşın sadece bir cephesi, ancak bu çatışmanın kalbi.

Bu savaşta birçok cephe hala açık olsa da ABD ve İsrail için en endişe verici olanı Lübnan cephesidir.

Batılı düşünce kuruluşları ve liderlerin aksini iddia eden açıklamalarına rağmen Hizbullah bitmiş değil, bu yüzden ABD sürekli olarak Lübnan’ı izliyor. Lübnan cephesi çok dramatik bir şekilde İsrail’in yüzüne patlamakla tehdit ediyor ve savaşın gerçekliği birçok yönden Gazze Şeridi’nin çıkmazı tarafından belirlenecek. İsrail Gazze Şeridi’ne yardım girmesine izin vermek zorunda kalacak; bunu yapmazsa, üretilen kıtlık Benjamin Netanyahu’nun yüzüne patlayacak.

*Kaynak: https://www.palestinechronicle.com/a-western-diplomatic-offensive-against-israel-why-now/

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu