
(Açıklama: Aşağıdaki iki yazı Vijay Prashad adlı tarihçi tarafından https://peoplesdispatch.org/ sitesinde yayımlanmıştır.
Yazar, ABD’nin oynadığı ayak oyunlarının yeni olmadığını daha önce Çin Halk Cumhuriyeti ile yakınlaşma adına da gerçekleştiğini ifade etmiş. Yazar Maoist değilse de Asyalı solcu bir tarihçi. Kitapları Yordam Yayınlarından yayımlanan yazarın dile bir argüman olarak sunduğu Kissinger/Nixon’ın Çin ziyareti Mao’ya yönelik ideolojik saldırıların malzemelerinden birisidir. Yine de ABD’nin diplomatik operasyonlarını anlamak için anlamlı bir örnektir.
Aynı zamanda Nixon muhafazakar/milliyetçi bir temsiliyete sahiptir. O dönem böyle bir hamlenin ondan geliyor olması şaşırtıcı olmuştur. Tıpkı Trump-Ukrayna gibi veya Bahçeli/MHP’nin el uzatan grup olması gibi. Belli ki bu burjuva devlet aklının geliştirdiği bir yöntemdir.)
Ukrayna için sırada ne var? Geçtiğimiz günlerde Beyaz Saray Oval Ofis’te yaşanan tiyatro oyunu, Trump’ın savaşa ve genel olarak Avrupa’ya olan yaklaşımında Joe Biden’dan kesin bir şekilde ayrı olduğunu gösterdi. Her şey tam bir fiyasko. Beyaz Saray Oval Ofis’te yaşanan tiyatro oyunu dünya çapında beklenen birtakım tepkiyi tetikledi. ABD Başkanı Donald Trump’a kabalığı nedeniyle duyulan öfke ve Ukrayna Devlet Başkanı Volodymyr Zelenskyy ile alay edilmesi bu tepkilerden bazılarıydı. Ardından, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Birleşik Krallık’tan Keir Starmer ve Zelenskyy ile bir Avrupa anlaşması yaratmadaki başarısızlığı, Ukrayna’daki bu tükenmiş savaşın karşı karşıya olduğu mutlak çıkmazları ortaya koydu.
Bu tartışmaların ortaya çıkardığı soru basit: bu savaşın bir çıkışı var mı?
Kalıcı savaş
Zelenskyy ve Avrupalı ortaklarının savaş amaçları Rusya’yı zayıflatmak ya da Vladimir Putin hükümetini devirmekse, bu savaş ya sonsuza kadar sürebilir ya da tehlikeli bir nükleer senaryoya dönüşebilir. Rusya’daki kamuoyu yoklamaları Putin’in destek oranının şu anda % 87 olduğunu gösteriyor. Tuzla buz olsa bile bu oran Fransa’da Macron’un destek oranından çok daha yüksek.
Rusya’nın ekonomisi bu savaş sırasında dirençli olduğu için, düşmanlıkların devam etmesiyle daha da zayıflaması olası değildir. Ancak kanıtların gösterdiği şey, Avrupa ekonomisinin azaltılmamış savaş enflasyonundan muzdarip olduğudur. Macron, bu savaşın devam etmesi halinde Avrupa devletlerinin askeri harcamalarını GSYH’lerinin % 3 ya da % 3.5’ine yükseltmek zorunda kalacaklarını söyledi. Bu da çoğu Avrupalının yaşam koşullarına daha da zarar verecektir. Genç, işçi sınıfı Avrupalılar, imkânsız olan bir savaş amacı (Rusya’yı zayıflatmak) uğruna Ukrayna’daki tehlikeli cephe hattına gidip askerlik yapmaya istekli olurlar mı? Bu pek olası değil. (Orta sınıf Ukraynalıların Batı Avrupa’ya kaçması ve ardından işçi sınıfı Batı Avrupalılardan gelip onlar için bu ülkeyi savunmalarının istenmesi de ayrı bir zalimliktir.)
Kalıcı bir savaş Ukrayna’da gereksiz can kayıplarına ve Avrupa’da kalıcı bir ekonomik krize yol açacaktır. Ayrıca ABD’nin böyle bir savaşı mali ve askeri açıdan süresiz olarak desteklemeyecek olması da Avrupa’nın Ukrayna’ya yönelik uzun vadeli taahhütlerinin çökmesine neden olacaktır.
Kore çözümü
Eğer ne Ukrayna ne de Rusya ateşkese ve ardından müzakere edilmiş bir çözüme (ki bu tüm taraflar için güvenlik garantileri içerecektir) yanaşmazsa, Ukrayna’nın kuzeyinden doğusuna uzanan mevcut cephe hattının kalıcı bir Askerden Arındırılmış Bölge (DMZ) haline gelmesi ihtimali vardır.
Böylece Ukrayna süresiz olarak bölünmüş olacak ve toplumsal zenginlik sürekli bir cephe hattını korumak için büyük bir israfa yol açacaktır. Avrupalılar için kendi kıtalarında bir Kore’nin olması pek hoş olmasa da en olası senaryo budur. Güney Kore ordusu 38. paralel boyunca yaklaşık 30.000 ABD askerinin yanı sıra 600.000 asker bulundurmaktadır. Kuzeyde de durum hemen hemen aynı. Ekonomik kullanıma açık olmayan 900 mil kareden fazla bir alanın gözetimi ve lojistiği için her yıl milyarlarca dolar harcanmaktadır.
Avrupa, Kore’nin Ukrayna için bulduğu bu çözümü sonsuza kadar finanse etmek zorunda kalacaktır (tıpkı ABD’nin Güney Kore’ye garanti ve fon sağlaması ve Çin’in de Kuzey Kore için aynı şeyi yapması gibi).
Bir güvenlik konsorsiyumu
1975’te ABD ve SSCB’yi müzakerelere oturtmak için ortaya çıkan ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nı (AGİT) oluşturan Helsinki Süreci, Ukrayna’daki savaşta barış için neredeyse hiçbir rol oynamadı.
Zelenskyy adına Ukrayna’daki savaş hakkında konuşma izni verilen tek muhataplar ABD, Batı Avrupalı liderler, Avrupa Birliği (AB) liderleri ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) oldu. Avrupa’nın doğusundaki liderler -NATO-AB’ye entegre olanlar hariç- ya sessiz kaldılar ya da görüşlerinin önemli olmadığını söylediler. Ancak Ukrayna’nın Rusya ile sınırı olması gerçeğini paylaşan bu doğu Avrupa ülkeleridir ve Rusya’yı da içeren ve karşılıklı garantiler sağlayan bir güvenlik konsorsiyumu oluşturmaya en çok ihtiyaç duyanlar da bu ülkelerdir.
Rusya’nın batısıyla doğrudan sınırı olan ülkeler kuzeyden güneye Norveç, Finlandiya, Estonya, Letonya, Belarus, Ukrayna, Gürcistan ve Azerbaycan’dır (Litvanya ve Polonya, Baltık Denizi’nde bir Rus eksklavı olan Kaliningrad Oblastı ile sınır paylaşmaktadır.) Bunlardan üçü (Finlandiya, Estonya ve Letonya) NATO ve AB üyesidir; biri (Norveç) ise NATO üyesidir ancak AB üyesi değildir.
Bu sekiz ülkenin Rusya ile dar kapsamlı Ukrayna meselesi yerine daha geniş kapsamlı güvenlik meseleleri üzerine bir konferans düzenlemesi mümkün olabilir mi? Rusya’ya sınırı olan üç ülkenin halihazırda NATO üyesi olması (bunlardan biri olan Norveç 1949’da kurucu üyeydi) Ukrayna’daki sorunların NATO üyeliğinden ayrı olduğunu gösteriyor.
Bu sorunlar daha ziyade Sovyetler Birliği 1991’de dağıldığında aceleyle oluşturulan sınır çizgisine ilişkin kaygılardan kaynaklanmaktadır. (Bu durum Estonya, Letonya, Belarus, Ukrayna, Gürcistan ve Azerbaycan’ı etkilemekte, ancak Sovyetler Birliği’nin bir parçası olmayan Norveç ve Finlandiya’yı etkilememektedir)
1980’lerin başında eski İsveç Başbakanı Olao Palme, 1982 tarihli Ortak Güvenlik raporunu hazırlayan Silahsızlanma ve Güvenlik Konuları Bağımsız Komisyonu’na başkanlık etmiştir: Silahsızlanma İçin Bir Program adlı 1982 tarihli raporunda “Diplomasinin görevi çatışmaları genelleştirmek ve toplamak değil, sınırlandırmak, bölmek ve alt bölümlere ayırmaktır” ifadesini kullanmıştır. Başka bir deyişle, tüm çatışmalar aynı anda çözüme kavuşturulamaz.
Ateşkes kendi içinde iyidir; çözülmesi gereken meseleler ayrılmalı ve güven inşa etmek için önce daha kolay olanlar ele alınmalıdır. Tüm meseleleri tek bir sorun altında toplamak anlaşmazlığı içinden çıkılmaz bir hale getirir. Birbirlerine sınırı olan ülkeler, Rusya’nın güneyinde ve doğusunda sınırı olanlar da dahil olmak üzere, birbirlerinin yanında yaşamak zorundadırlar. Kendilerini bulundukları coğrafyadan kaldırıp başka bir yere gidemezler. Ukrayna Fransa’ya taşınamaz. Rusya’nın yanında kalmalıdır. Bu durumda, bu ülkelerin güven inşa etmenin bir yolunu bulmaları gerekiyor.
Öncelikle, bir komşuya güvenilemeyeceği iddiası, komşu ülkelerin halkları arasında güven inşa etmenin en kötü yoludur. Ne AB ne de NATO (ABD’nin tam askeri desteği olmadan) Rusya’ya boyun eğdiremez ve onu Ukrayna’nın önünde eğilmeye zorlayamaz.
Bir İngiliz kabine bakanı geçen yıl ülkesinin Rusya ile tam ölçekli bir savaşa sadece altı ay dayanabileceğini söyledi. Bu arada Kiel Dünya Ekonomisi Enstitüsü’nün bir raporuna göre Almanya parasını silah almak için harcıyor ama Rusya’ya karşı saldırgan bir savaşı kazanmak bir yana, kendini savunabilecek bir ordusu bile yok. Amerika Birleşik Devletleri olmadan Avrupa bir gölgedir. Rusya’ya sınırı olan bir ülkenin böyle bir güvenlik konsorsiyumu kurulmasını talep etmesi ve NATO’dan doğuya doğru daha fazla genişlememe, Rusya’dan da ordusunu sınır bölgelerinden geri çekme garantisi alabilmesi tüm tarafların yararına olacaktır. Bu ülkeler arasında uzun yıllara dayanan ilişkiler var ve sınırın her iki tarafında da aileler var. Genel olarak gerginliğin azalması insanlık için iyidir ve eğer böyle bir manevra Ukrayna’da barışa yol açacaksa, bu Avrupa kıtasının bu bölümünde kalıcı bir yara izinden çok daha iyi olacaktır.
Donald Trump’ın Ters Kissinger Stratejisi
Kissinger Rusya’yı izole etmek için Çin ile dost olmaya çalışırken, Trump Çin’e karşı Rusya ile ittifak kurarak bunu tersine çevirmeyi hedefliyor.
ABD Başkanı Donald Trump, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i arayarak ABD hükümetinin Ukrayna’da bir barış sürecinde ısrarcı olduğunu söyledi. Anlaşmanın bir parçası olarak Trump yönetimi Ukrayna’nın doğusu ve Kırım’ın bir bölümünün Rusya’nın elinde kalacağını açıkça belirtti. Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) merkezinde konuşan Trump’ın Savunma Bakanı Pete Hegseth, Ukrayna’nın 2014 öncesi sınırlarına döneceğini varsaymanın “gerçekçi” olmadığını, bunun da Kırım’ın Rusya ile herhangi bir müzakerenin parçası olmayacağı anlamına geldiğini söyledi.
Hegseth, ABD açısından Ukrayna’nın NATO üyeliğinin mümkün olmayacağını söyledi. Hegseth NATO’ya ABD’nin “öncelikli olarak Avrupa’nın güvenliğine odaklanmadığını”, her şeyden önce kendi ulusal çıkarlarını ön planda tuttuğunu söyledi. NATO’daki Avrupalı liderlerin yapabileceği en iyi şeyin Ukrayna’nın da görüşmelerde yer almasını talep etmek olduğunu söyleyen Hegseth, ABD’nin Rusya’ya masaya oturması için taviz verilmesi yönündeki baskısına karşı bir yorumda bulunmadı.
Hegseth, Ukrayna ve Avrupa’nın söz sahibi olabileceğini ancak gündemi Trump’ın belirleyeceğini söyledi. Hegseth karakteristik bir orta-batılı Amerikan havasıyla “Neye izin verip vermeyeceği özgür dünyanın liderinin, Başkan Trump’ın yetkisindedir” dedi. Vücut diliyle kovboyların yeniden iş başında olduğunu belli etti.
Hegseth Brüksel’deyken Trump da yakın müttefiki Elon Musk ile Washington DC’deydi.
Her ikisi de hükümet harcamalarını kısmak için yoğun çaba sarf ediyor. Son elli yılda ABD hükümeti, özellikle sosyal yardımlar söz konusu olduğunda zaten küçülmüştü. Geriye silah endüstrisi gibi büyük şirketler tarafından hasetle korunan alanlar kaldı. Bu endüstri her zaman dokunulmazmış ve ABD’de askeri harcamalarda kesintiye gidilmesinin sürdürülmesi imkansızmış gibi görünmüştür. Ancak silah endüstrisi rahat olabilir; Musk ve ekibi askeri sözleşmeleri kesmeyecek, ancak askeri ve sivil çalışanların peşine düşecek.
Onay duruşması sırasında Hegseth senatörlere İkinci Dünya Savaşı sırasında ABD’nin yedi tane dört yıldızlı generali olduğunu, şimdi ise kırk dört tane olduğunu söyledi. “Personelin büyüklüğü ile savaş alanındaki zafer arasında ters bir ilişki vardır. Tepede daha fazla bürokrasiye ihtiyacımız yok. En altta güçlendirilmiş daha fazla savaşçıya ihtiyacımız var.” “Yağlı bölgelerin kesilebileceğini, böylece [ABD ordusunun] öldürücü olmaya yönelebileceğini” söyledi.
Trump yönetiminin bu hamlelerine ilişkin temel bir yanlış okuma var. Bu hamleler bazen “Önce Amerika” diyen ve bu nedenle de kendi çıkarına olmayan pahalı savaşları sürdürmek istemeyen aşırı sağcı bir başkanın kendine özgü çırpınışları olarak görülüyor. Ancak bu, Trump’ın Putin’le Ukrayna konusunda yaptığı telefon görüşmesi ve ABD ordusuna yaklaşımına ilişkin kısa görüşlü ve hatalı bir değerlendirmedir. Bunları izolasyonist manevralar olarak görmek yerine, Trump’ın Ters Kissinger Stratejisi izlemeye çalıştığını, yani Çin’i izole etmek için Rusya ile dost olmaya çalıştığını anlamak önemlidir.
Trump Rusya’nın ABD için varoluşsal bir tehdit olmadığının farkında. ABD hükümeti Rusya’nın Avrupa’ya enerji satışından korkmuyor çünkü bu birincil mal satışlarının ABD’nin küresel ekonomi üzerindeki genel kontrolünü zayıflatacağı iddiası yok.
Ancak Çin’in teknoloji ve bilim alanındaki hızlı gelişimi ve yeni üretici güçleri, ABD’nin küresel ekonominin kilit sektörlerindeki hakimiyetine karşı gerçekten bir tehdit oluşturmaktadır. Trump’ın ittifaklara ve düşmanlara yaklaşımını motive eden de Çin’den ABD’ye yönelik algılanan “tehdittir”.
Kissinger’ın stratejisi: Rusya’yı izole etmek için Çin’le dost olmak
Henry Kissinger (1923-2023) ABD dış politika tarihinin en etkili bürokratlarından biriydi.
Richard Nixon’ın 1969’dan 1974’e kadar süren başkanlığı sırasında Kissinger esasen ABD’nin dış politikasını yönetmiştir. Hem Nixon hem de Kissinger, Sovyetler Birliği ile Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) arasındaki anlaşmazlığı yakından takip etti. Nixon başkan olduğunda, Zhenbao Adası çevresindeki SSCB-ÇHC sınır anlaşmazlığı neredeyse Pekin’e karşı potansiyel bir Sovyet nükleer saldırısına dönüşüyordu. Kissinger, iki büyük Avrasya ülkesinin NATO’nun kapsadığı Atlantik ittifakına karşı bütünlüklü bir birlik oluşturmasını engellediği için bu anlaşmazlığın ABD için çok değerli olduğunu kabul etmişti.
Kissinger, Rusya ve Çin’in bir araya gelmesi halinde, Batı’nın dünyadaki gücünün temelini sarsabileceklerini yazmıştı. Böyle bir ittifakı önlemek çok önemliydi ve Çin-Sovyet anlaşmazlığını iki ülke arasında derin bir çatlak oluşturmak için kullanmak Kissinger’ın politikasının merkezinde yer alıyordu. Çin’le yakınlaşma aynı zamanda ABD’nin Vietnam ulusal kurtuluş güçlerinin ABD saldırganlığına karşı verdikleri savaşta lojistik ikmal hattını kapatmaya çalışmasına da olanak sağladı.
Bu nedenle Kissinger 1970 yılında Pakistan üzerinden Çin hükümetiyle gizli görüşmelere başlamış, 1971 yılında Pekin’e gizli bir ziyaret gerçekleştirmiş ve böylece Nixon’ın ertesi yıl Çin’i ziyaret etmesinin kapısını açmıştır. Kissinger Çin ziyareti sonrasında Beyaz Saray personeline verdiği sözlü raporda şu önemli yorumu yapmıştır: “Çinliler son derece ciddi insanlardı. Bizim iyiliğimizi istemiyorlar. Bu konuda hiçbir yanılsamamız yok. Ancak genel durumumuz, Sovyet baskısı ve Güneydoğu Asya’daki durum açısından Çinlileri yanımıza çekmek bizim çıkarımıza olacaktır.”
Nixon’ın Çin’e yaptığı çığır açan ziyaret tamamen ABD’nin Rusya ve Çin’i bölme ve böylece Asya kıtasında kendi gücünü tesis etme çıkarlarından kaynaklanıyordu. Kissinger, SSCB’nin çöküşünden çok sonra da ABD’nin Çin’le dost olması, Rusya’yı izole etmesi ve uzun vadeli hakimiyetini sürdürmek için Avrupa’yı kendine tabi kılması gerektiğini savunmaya devam etti.
Kissinger’ın 2011’de yayınlanan 600 sayfalık kitabı “Çin Üzerine”nin altında yatan argüman budur.
Trump’ın geri dönüşü: Çin’i izole etmek için Rusya ile dost olmak
SSCB’nin çöküşüyle birlikte ABD yönetimi hem Rusya hem de Çin’le, ama daha çok Rusya’yla dost olmaya yönelik bir strateji geliştirdi.
Dış politika elitleri arasında, Rusya’nın 1991’den 1999’a kadar Boris Yeltsin’in başkanlığı altında ABD’ye tabiiyetinin tam olduğu ve Rusların Avrasya kıtasında küçük bir oyuncu olacağı düşünülüyordu. Rusya’nın 1998’de G7’ye (daha sonra G8 oldu) girmesi bu boyun eğmenin zirvesiydi.
Rusya’da kamusal alanda Hıristiyanlığın geri dönüşü ve Rusya’nın Avrupa’ya dönük kültürünün teşvik edilmesi, Rusya’nın Batı mirasını benimsediğini gösteriyordu. Hem egemenlikten hem de Asya’dan ve dolayısıyla Çin’den uzaklaştığı görülüyordu. 1993’te ABD Başkanı Bill Clinton Yeltsin’i telefonla aradı ve “Bilmenizi isterim ki uzun vadede sizinle birlikteyiz” dedi.
ABD müesses nizamının aşırı sağcı bir kanadı 2000’li yılların sonlarında iki eğilim tespit etti. Birincisi, Çin’in üretici güçlerini teknolojik olarak geliştirmesi, ABD firmalarının fikri mülkiyet hakimiyetini ciddi şekilde tehdit ediyordu. İkincisi, Rusya’nın yeni milliyetçiliği hem egemenlik (Putin’in vatansever partilerinin ortaya çıkışıyla tanımlanan) hem de beyaz üstünlüğü ve Rus Ortodoksluğu (Aleksandr Dugin’in teorilerinde olduğu gibi) üzerine kurulmuştu. ABD aşırı sağında Rus yurtsever milliyetçiliğini kendi ideolojisi olarak gören ve Çin komünizmini düşman olarak gören bir blok var.
Trump ilk döneminde bile Çin’i izole etmek ve Avrupa’yı kendine tabi kılmak için Rusya ile dost olmaya çalıştı. Kissinger’ın stratejisinin bu şekilde tersine çevrilmesi ilerici değil, aynı şekilde gerici ve tehlikelidir. Birleştirici hedef, aynı bölünme stratejisiyle, ancak aktörler tersine çevrilmiş olarak ABD’nin üstünlüğünü sağlamaktır. Trump daha sonra Rus müdahalesinden yararlanmakla suçlandı.
ABD’nin şu anda yaptığı şey, Putin’in 43. Münih Güvenlik Konferansı’nda ABD’den resmi olarak ayrıldığı 2007 yılından bu yana Çin ve Rusya arasında kurulan ilişkiyi bozmaya çalışmaktır.
Çin ve Rusya arasındaki iyi işbirliği hızla ilerledi ve iki ülke arasında ruble ve yuan cinsinden mal ve hizmet transferinin temelini oluşturan bir güvenlik anlaşması var. Bu ilişkiyi bozmak kolay olmayacaktır ancak Trump’ın uygulamaya karar verdiği strateji artık budur. Kissinger’ın 1971’de Çin liderliği hakkındaki değerlendirmesini hatırlamakta fayda var: “Çıkarları % 100 politik… Unutmayın, bunlar ideolojik saflığın adamları. [Zhou En-lai] 1920’de Fransa’da Komünist Partiye katıldı, Çin Komünist Partisi kurulmadan çok önce. Bu neslin 50 yıl süren savaşı ve çıktıkları “Uzun Yürüyüş” bizim ticaret anlaşmalarımız için yapılmadı.”
Bu görüş sadece Zhou En-lai ve Mao Zedong’u değil, aynı zamanda Vladimir Putin ve Xi Jinping’i de kapsamaktadır. Onlar da geçtiğimiz on yıl boyunca ABD’ye karşı bir mücadele içinde çelikleştiler. Bir miktar Amerikan dolarının Putin’i Trump’ın ters Kissinger stratejisini benimsemeye çekmesi pek olası değil.