
Gözaltında kaybedilen ve katledilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle her hafta Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelen Cumartesi Anneleri/İnsanları eylemlerinin 1041’incisini gerçekleştirdi. Karanfiller ve kaybedilen yakınlarının fotoğraflarıyla meydanda toplanan Cumartesi Anneleri, bu hafta 1994 yılında Dersim’de katledilen Ali Işık’ın faillerinin yargılanmasını istedi.
Ali Işık’ın hikâyesini paylaşan Besna Tosun, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün kadınlar için hak, eşitlik, özgürlük ve dayanışmayı temsil ettiğini vurguladı.
‘1’i çocuk 7 kişiden bir daha haber alınamadı’
Tosun, Ali Işık’ın hikâyesini paylaşmak için bir araya geldiklerini ifade ederek, 23-24 Eylül 1994 tarihlerinde Dersim merkeze bağlı Gökçek Köyü Mirik Mezrası ve civarında Tuğgeneral Yavuz Ertürk komutasındaki Bolu Dağ Komando Tugay Komutanlığı’na bağlı askerler tarafından yapılan operasyonu hatırlattı.
Operasyon sırasında, mezrada bulunan Serin ve Işık ailelerinden biri bebek olmak üzere yedi kişinin kaybedildiğini belirten Tosun, “Operasyon sonrasında köye gidenler, her yerin bombalandığını ve evlerin yakıldığını gördüler. Mezradaki evlerinde bulunan 3 yaşındaki Dilek Serin, 34 yaşındaki Gülizar ve Düzali Serin, 25 yaşındaki Hatun Işık, 20 yaşındaki Elif Işık, 18 yaşındaki Yeter Işık ve 60 yaşındaki Haydar Işık’tan bir daha haber alınamadı” dedi.
‘Yeterli inceleme yapılmadı’
Olaydan birkaç gün sonra askerden terhis olup dönen Ali Işık’ın ailesini aramak için Mirik’e gittiğini ve bir daha geri dönmediğini belirten Tosun, “O tarihte okulda olduğu için kurtulan ailenin diğer oğlu Süleyman Işık, 30 Eylül 1994 günü TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’na dilekçe vererek yakınları hakkında araştırma yapılmasını ve sağ olup olmadıklarına dair bilgi verilmesini talep etti. 7 Ekim 1994 tarihinde de Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurarak ailesinin ve köye giden abisinin akıbetinin araştırılmasını istedi. Ancak Cumhuriyet savcısı dilekçeyi işleme koysa da yeterli bir inceleme yapmadı ve olay yerine bile gitmedi” diye konuştu.
‘Cansız bedeni bulundu’
Ali Işık’ın cansız bedeninin 8 Ekim 1994 tarihinde bir çoban tarafından bulunduğunu belirten Tosun, “Vücudu çıplaktı, başı ezilmişti ve Adli Tıp Kurumu raporuna göre ateşli silahla öldürülmüştü. 5 Aralık 1994 tarihinde Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığı, ‘faili meçhul eylem ve cinayet’ olarak değerlendirdiği dosyayı Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne gönderdi. Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ise 27 Aralık 1994 tarihinde aileye ‘kayıp kişiler hakkında herhangi bir bulguya ulaşılamadığını’ bildirdi” dedi.
Ailelerin, OHAL’in kaldırılmasının ardından dosyanın yeniden açılması için defalarca girişimde bulunduğunu söyleyen Tosun, “2004 yılında avukatları Hüseyin Aygün, dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’e açık mektup yazarak, Dersim’deki zorla kaybetmelerde Bolu Komando Tugayı ve komutanının sorumluluğu nedeniyle soruşturma başlatılmasını talep etti. Ancak tüm girişimler sonuçsuz kaldı” diye belirtti.
‘Dosyalar tozlu raflara kaldırıldı’
Mirik kayıp dosyalarının “faili meçhul olay” denilerek kapatıldığını belirten Tosun, “Gözaltında kaybedilişlerinin 31. yılında Mirik kayıplarının akıbetinin açıklanması ve sorumluların yargılanması için yetkilileri göreve çağırıyoruz. Kaç yıl geçerse geçsin; tüm kayıplarımız için, Dilek Serin, Gülizar Serin, Hatun Işık, Elif Işık, Yeter Işık, Haydar Işık ve Ali Işık için adalet istemekten, devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğiz” dedi.
Tosun, “8 Mart vesilesiyle bir kez daha söylüyoruz: Kadınlar barış istiyor! Cumartesi Anneleri/ İnsanları barış istiyor” diyerek konuşmasını sonlandırdı.