GüncelMakaleler

DENGÊ AZADÎ | Emperyalist Saldırganlığa Karşı, Halkların Direnişini Örgütle!

"Ezilen halkın öz güçlerinin örgütlenmesi, doğru bir anti-emperyalist hat ile mümkün olabilir. Burada komünist öznelerin tüm dünyada olduğu gibi özellikle İran’da da halk ile doğru temelde ilişkilenme sorunu, mevcut sorunlar içinde en başta gelenidir."

Halklara yönelik saldırganlıkta başhaydutluk rolüne soyunan ABD’nin, akıl sorunundan mustarip Başkanı D.Trump, İran’a yönelik saldırıları “12 günlük savaş” olarak nitelendirmişti. Bu rakam, Şii inancına dair bir metafor mu bilinmez ancak burada saldıranlara karşı misilleme ile geçen bir savaş süreci yaşandığı ortadadır. Askeri saldırı teknolojilerin yanısıra, istihbaratın esas halka doğru ilerlediği bu saldırganlık sürecinde, İran’ın askeri bilgilerinin (en azından belli bölümünün) İsrail’in elinde olduğu ortaya çıktı. İran’ın buna karşılık, İsrail’in nükleer projelerine dair gizli bilgiler ele geçirdiği açıklanmasına rağmen, bunların ne olduğu henüz kamuoyuna açıklanmış değildir. Buradaki temel mesele, bilgileri ele geçirmek için teknolojinin son raddine kadar kullanılmasıdır.

Siyonist İsrail, hava saldırıları ile İran’ın 10 kentindeki noktalara ve tesislere yöneldi. İran’ın ise İsrail içinde en az 15 yeri vurduğu, bunlar arasında uluslararası havaalanının da olduğu basına yansımıştır. İsrail tarafında ise son verilere göre 28 ölü ve maddi hasarın yaşandığını, basına yansıdığı kadarı ile biliyoruz. Zira İsrail, karşı istihbarat çalışmasında olduğu gibi, kendi iç istihbaratında da oldukça yüksek seviyede “düşman algısı” ile hareket etmektedir. Bu nedenle basına “sızdırılacak” görüntüler de titizlikle kontrolden geçmektedir. Kesinleşen bir durum vardır ki, o da İsrail’in “demirden kubbesi”nin, yer yer tenekeden olduğunun ortaya çıkmasıdır.

İran’dan gönderilen yüzlerce füzenin Suriye, Ürdün, Irak hava üssünden başlamak üzere etkisiz hale getirildiği ve birçoğunun daha İsrail’e varmadan yok edildiği bilinmektedir. Geriye kalanların da İsrail hava sahasında karşılandığı, buna rağmen İsrail’e bazı füzelerin düştüğünü görmüş olduk.

G7’den NATO’ya emperyalist savaş hazırlıkları…

NATO toplantısının hemen öncesinde Trump’ın bu savaşa ara vermesi, savaşın gidişatı ile alakalı bir durumdur. İran’ın etkili karşı koyuşları ve daha kullanmadığı sismik füzelerinin oluşu, İsrail’in hava savunma sistemlerinin sınırına dayanması, savaşa ara verme zorunluluğunu dayatan en etkili faktörlerdir. Bunun yanısıra NATO güçlerinin de bir biçimde savaşa hazırlama ihtiyacı kendisini dayatmıştır. Yani savaşın şimdilik sonlanması danışıklı dövüş biçiminde ele alınmıştır.

ABD ve İngiltere, NATO’nun daha etkili bir şekilde savaşa dahil olması için son toplantıda yoğun çaba sarfetmişlerdir. Bu anlamda tüm NATO üyelerinin gayri safi yurtiçi hasılasının yüzde beşini “savunma harcamaları” adı altında, ABD-İngiltere-İsrail saldırganlık politikaları için devreye sokmaları noktasında “ikna” edildiler. Tabii ki en isteklisi de R.T.Erdoğan ve şürekasının olduğu basına yansımış oldu. Zira Alman Şansölyesi Metz’in de baklayı ağzından çıkardığı gibi İsrail emperyalist NATO güçlerinin “pis işlerini” yapmaktadır.

Önceki haftalarda G7 emperyalistlerinin içine girdikleri yönelim, İran’a yönelik saldırılarla ve NATO toplantısında “karar” haline getirilmiş oldu. “Savaş, daha fazla savaş ve rakibinin alanını mümkün mertebe daraltma” stratejisi konusunda şimdiye kadar epey bir yol alınmıştır. Saldırı savaşları ile Çin’in Ortadoğu’ya yönelik ahtapot kollarını kesmek, ticaret yolunun kendi denetimlerinde inşa etmek, Hürmüz ve Aden boğazlarına tam hakimiyet sağlamaktır. Bu iki boğazın ticaret yolları üzerinde jeo-stratejik konumları, bu saldırıları gerekli kılmıştır. Bu durum 60 bine yakın Filistinlinin, 10 bine yakın Lübnanlının, binlerce Suriyelinin ve yüzlerce İranlının ve Yemenlinin ölümü pahasına gerçekleşmektedir.

İran’a yönelik saldırıların asıl amacı saldırılarla iç kargaşayı zorlamak, Suriye örneğinde olduğu gibi, kendi işbirlikçi kesimlerini İran’ın başına geçirmek ve Molla rejimini devirmektir. Burada hedeflenen, olası rejim değişikliğinin de yine ABD/İngiltere desteğinde yapılmasıdır. Zira siyonist, faşist ve soykırım suçlusu Netenyahu’nun demeçlerine yansıdığı gibi Colani ve ekibinin Şam’ın başına geçmesinde en önemli rolü yine İsrail devleti “oynamıştı”. Dolayısıyla Şam diğer işbirlikçi devletler gibi, ABD/İsrail’e biat edecek şekilde hizaya gelmelidir. Zaten DAİŞ zihniyetinin artığı Colani yönetimi de bunu her fırsatta dile getirmesine rağmen henüz istenilen “işbirliği” sağlanmış değil. Gelinen aşamada, İsrail Hamaney’i “öldürmeye giderken”, ibre şimdilik yine Gazze/Lübnan’a dönmüş oldu. Ancak İran’ın içine dair olan ulusal çelişkilerin de çıkarları gereği kullanma istekleri, Molla rejimini halkın ve ezilen uluslar üzerindeki baskısının artmasına neden olacaktır. Her hak arayışı, emperyalizm-siyonizm ile işbirliği olarak yaftalanacak ve yok edilmek istenecektir.

Gazze direnişi, Hindistanlı Maoistler ile Afrikalı anti-sömürgeci direnişler arasında bir köprü…

İran’a yönelik saldırılara ara verildikten sonra, siyonist İsrail devleti yönünü yine Gazze ve Lübnan’a çevirdi. Lübnan’ın güneyine ve Gazze’ye yönelik saldırılarında onlarca insan katledildi. Gazze’nin kuzey mahallerinin boşaltılması, güneye sıkışan halk üzerinde yeni soykırımın yapılacağına işarettir. Bu durumda Gazze’nin insansızlaştırılması, siyonizmin en temel düsturu haline gelmiştir. Siyonist devletin buradan geri adım atmayacağı görülmektedir.

Geniş stratejinin bu ayağı, günümüzde en aşağılık soykırımla yürütülmektedir. Filistin halkını biraraya toplama ve toplu katletmeden tutalım da, bebeklerin açlıkla katledilmesine kadar envai türlü yöntemlerle Gazzelilerin yok edilmesi amaçlanmaktadır. Ancak Gazze’de direniş hala devam etmekte, İsrail’in kara harekatını zorlamaktadır. Kara harekâtının uzamaması ve tüm Gazze’nin bir an önce boşaltılması için deyim yerindeyse zamanla yarışılmaktadır.

Lübnan’da ise Hizbullah’ı köşeye sıkıştırmak için Lübnan devletini ve bölge işbirlikçi devletler yeniden devreye sokulmuştur. Amaç Hizbullah’ın kitle desteğini kesmek, Lübnan’da daha üst boyutta iç kargaşa ile “uluslararası güç” adı altında Lübnan’a nüfuz etmektir. Bu olmadığı taktirde, fiili savaşı devam ettirmek istemektedir.

ABD-İngiltere önderliğindeki emperyalist blok, İsrail’in tetikçiliğinde savaşı tüm Ortadoğu’ya yaymıştır. Geniş bir coğrafyada tüm çelişkileri açık hale getirmiştir. Bu nedenle Gazze’nin tamamen ele geçirilmesi, Hizbullah, Irak, Yemen, Suriye ve elbette İran ile alakalı bir durumdur. Tüm hatların, çelişkileri ve direnişleri ile birbirine bağlamış durumdadır. Bu objektif bir durumdur. Bu nedenle emperyalist güçler 7 Ekim’den bu yana saldırılarını Gazze ile sınırlamadılar ancak bu sınır aynı zamanda ezilen halkların da sınırsızlığını açığa çıkarmıştır. Gazze’den Tahran’a kadar geniş coğrafyada ezilenlerin ortak mücadele zemini de güçlenmiş oldu.

Geniş ölçekteki emperyalist projenin diğer bir ayağında Hindistan ve Suudi Arabistan/Hicaz ortaklığı yer almaktadır. Bu anlamda Uzak Doğu’dan Ortadoğu’ya enerji-meta ikmal hatlarında Hindistan’ın temel rolü, Maoistlerin önderlik ettiği halkın mücadelesini ezmektir. Beri tarafta Afrika’nın ezilen halklarının mücadelesi, bir durgunluk/bozgun hali yaşasa da, kazan kaynamaya devam etmektedir.

Bu nedenle Hindistan’ın Maoist gerillaları ile Afrika’nın anti sömürgeci mücadelelerini birbirine bağlayan ortak mücadelelerin temelini, İsrail ve ABD’nin saldırıları atmaktadır demek, yanlış olmayacaktır. Gazze ve Ortadoğu ekseninde süren savaş tam da bu hattın ortasında yer almakta, her iki yakayı da etkilemektedir. Bu durum, enternasyonal mücadelenin temellerine de kan taşımaktadır. Her ne kadar emperyalist güçler bunu engellemeye çalışsalar da…

Emperyalizmin saldırılarının gölgesinde, İran halkının hak arayışı

İsrail, Colani benzeri bir rejim değişikliği hayal ederken, çeşitli ulus ve azınlıklardan çilekeş İran halkının birçok kesiminden ABD-İsrail Siyonizminin saldırganlığına karşı tepkiler yükselmiştir. Önemli oranda istihbarat elde etmesine ve birçok kesimi “satın almasına” rağmen, İran halkının önemli kesimi ABD-İngiltere emperyalizmine karşı durduğu görülmüştür. Binbir güçlükle yapılan basın açıklamaları göstermiştir ki işçilerden kadınlara, devrimci ilerici kurumlardan sendikalara ve kadın örgütlenmelerine ve tutsaklara kadar belli bir kesimin emperyalist işgallere karşı duruşları geleceğe dair umut vaat etmektedir. Molla rejiminin uranyumu zenginleştirmenin halkı fakirleştirmek olduğu, bu zenginleştirmenin İran’ın yarı-sömürge özelliğini derinleştirdiği, İran halkı yaşayarak deneyimlemiştir. Uranyum meselesinin İran halkının çıkarları lehine olmadığı, İran egemenlerinin ve yaslandıkları emperyalist güçlerin çıkarları gereği yapıldığı ortadadır. İlerici kesimlerden bu denli açıklamaların yapılması son derece önemlidir ve emperyalizm karşıtı bilincin yayılması babında, ABD emperyalizmine karşı çıkarken Rus-Çin emperyalist bloğunun tuzağına düşmeme babında önemli bir yerde durmaktadır.

Ezilen halkın öz güçlerinin örgütlenmesi, doğru bir anti-emperyalist hat ile mümkün olabilir. Burada komünist öznelerin tüm dünyada olduğu gibi özellikle İran’da da halk ile doğru temelde ilişkilenme sorunu, mevcut sorunlar içinde en başta gelenidir. Halkın belli kesimi emperyalizme karşı duruş sergilemişken, bu eksikliğin giderilememesini ezilen halklar kendi yaşamları ile ödemektedirler. Komünist öznelerin halk kitleleri içindeki gelişimleri, ezilen ulusların haklı mücadelelerini de doğru bir çizgiye çekecek, emperyalist blokların ezilen ulusların ve mezheplerin çelişkilerini kendi çıkarları için kullanmalarına ket vuracaktır.

Kürt Ulusal Hareketinin, esasta işgal saldırısına karşı tavır alması önemlidir. Halkın kendi öz örgütlenmeleri çağrısı, esasen Molla rejiminin faşist ve gerici iktidarına karşı halkın kendi örgütlenmelerinin yanıt olacağı hala geçerliliğini korumaktadır. Devrimci-komünist öznelerin, halkın büyük kesiminin işgal karşıtı duruşunu görmeleri, gerçek bir anti-emperyalist zeminin güçlendirme anlamını taşımaktadır.

Özellikle bugünün burjuva medyasında çokça tartışıldığı üzere, İran’da ezilen ulusların ve mezheplerin alacakları tavra ilişkin olarak, sorunun esası komünist ve devrimci öznelerin kitleleri anti-emperyalist saflarda ne denli harekete geçirebildikleri sorunu ile birlikte ele alınmasının doğru olacağıdır. Muhakkak ki, her ezilen kesimin kendi hakları için mücadele verdiği bir ortamda, bu mücadeleleri birleştirecek olan proleter güçlerin zayıf oluşu, halk kitlelerinin birliğini ve emperyalizme karşı mücadelelerinin zayıflığını beraberinde getirmekte, tüm ezilenleri ise emperyalizme karşı savunmasız bırakmaktadır. Meselesinin can damarı burasıdır. Emperyalizme karşı olunmadan, halkların düşmanlarını adı ile anmadan, onlara karşı enternasyonal mücadele savunulmadan ve çelişmeler doğru temelde ortaya serilmeden, ortaya atılan “halkların kardeşliği”, “ortak mücadele”, “demokrasi” vurguları büyük bir yanılsamadan öteye gidemez. En temel sorun emperyalizmdir, en hakiki çözüm ise halkı emperyalizme karşı örgütleyecek cephelerin oluşturulmasıdır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu