
Çok alametler belirdi. Yeni bir emperyalist paylaşım savaşının hazırlıklarına dair işaretler giderek çoğalıyor. Meselenin sadece ABD Başkanı Donald Trump olmadığı daha fazla görülüyor.
Dünya gericiliğinin kendi aralarındaki çelişkili birlikleri de çatırdıyor. Emperyalist kapitalist sistemin kendi ittifakları da bu yeni sürece göre şekilleniyor. Bir yandan silahlanmaya daha fazla bütçe ayrılırken diğer yandan haksız ve gerici paylaşım savaşının ideolojik ve politik alt yapısı hazırlanıyor. Bir dönemin burjuva demokrasilerinin alametifarikaları olarak propaganda edilen serbest ticaret, demokrasi, insan hakları söylemleri vb. hızla terk ediliyor.
Irkçılık ve faşizm, “aşırı sağ” adı altından normalleştirilerek hakim hale getiriliyor. Dünya halklarının gözleri önünde Filistin halkına yönelik soykırımın yeni bir sürümü yükleniyor.
Emperyalist tekeller arasında çelişkilerin derinleştiği ve yeni bir emperyalist paylaşım savaşının işaretlerinin giderek arttığı koşullarda, Türk hakim sınıfları da bu gelişmelere karşı konumlanıyor. “Trump’ın dostları” olarak bir yandan “Filistin’e dua, İsrail’e gemi” politikası ısrarla sürdürülürken, diğer yandan ABD-İsrail’in Filistinlileri Gazze’den tehcir etme planı için pazarlık yapılıyor. Yandaş medya sahibinin sesi olarak “hicret” adı altında bu soykırımı meşrulaştırıp destekliyor.
Diğer yandan iktidar, uluslararası alanda çelişkilerin keskinleşmesini “iç cepheyi tahkim etme” adı altında kendi bekasına tahvil etmeye çalışıyor. Bu siyaset beraberinde sadece devrimci ve komünist harekete yönelik faşist saldırganlığın sürdürülmesini değil aynı zamanda hakim sınıf klikleri arasında iktidar dalaşının giderek sertleşmesini getiriyor. Burjuva muhalefetin cumhurbaşkanı adayının önce diplomasının iptal edilmesi, ardından da tutuklanması bu sürecin ürünü olarak şekilleniyor.
Hakim sınıf klikleri arasında yaşanan iktidar mücadelesinin kitlelerin hareketini tetiklediği 19 Mart ve sonrasında yaşanan gelişmelerden rahatlıkla gözlemlenebilir. Başta gençlik olmak üzere geniş kitleler sürecin getirdiği bir politikleşme içindedirler.
Faşist diktatörlüğün halk kitlelerine dayattığı ağır çalışma ve yaşam koşulları, derinleşen sömürü ve yoksulluk, başta öğrenci gençlik olmak üzere halk gençliğinin kendisine dayatılan geleceksizliğe, anti demokratik uygulamalara, faşist saldırılara karşı öfke ve tepkisini sokaklara çıkarak göstermiş ve bu direniş hakim sınıf klikleri arasında yaşanan iktidar mücadelesini aşan dinamiklere bürünmüştür.
Eylemlerde atılan sloganlardan, mitinglerde kürsüye çıkan gençlerin düzen muhalefetinden daha ileride söz kurduğu; Yozgat’ta köylünün “bu düzen böyle gittikçe açlıktan, sefaletten, beceriksizlikten kurtulamayacağız. Bu düzeni yıkacağız! Yıkacağız! Yıkacağız!… Turbunan şalgamınan devlet idare edilmez…” diyerek son derece açık ve yalın bir şekilde düzen değişikliği talep ettiği bir gerçeklik içinde karşılıyoruz 1 Mayıs’ı.
Kitlelerin “Mart Fırtınası”yla başta öğrenci gençlik olmak üzere halk gençliği politize olmuş durumdadır. Kitle hareketi düzen dışı devrimci dinamikler barındırmaktadır. Bu koşullar altında işçi sınıfının “birlik, dayanışma ve mücadele günü” olan 1 Mayıs’ı karşılamak önemlidir. Kitleler değişim istemektedir. Bu değişim isteği, kendi yatağını bulacaktır. Görünen devrimci hareketin dağınıklığı ve kitlelerle olan ilişkisinin güçsüzlüğünün, bu toplumsal dalganın burjuva muhalefetin arkasında yedeklenmesi, kitle hareketinin düzen dışı dinamiklerinin törpülenerek düzen içine çekilmesi riskini yarattığıdır.
Kitlelerin mücadelesi beraberinde sınıf işbirlikçisi, revizyonist ve reformist anlayışların yeniden piyasaya sürülmesini ve dahası bu çizgilerin devrimcilik ve komünizm olarak propaganda edilmesini doğurmuştur. Kitlelerin Mart Fırtınası, faşist CHP’yi bile “sol” söylemlere ittiği koşullarda, bu türden anlayışların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Bu nedenle bazı meselelerde tavizsiz olunmalıdır. Örneğin Kürt ulusunun Özgürce Ayrılma Hakkı’nın savunulmasından taviz verilmemeli, sosyal şoven anlayışlarla devrimci çizgi arasında net bir sınır çizilmesine özen gösterilmelidir.
Kitlelerin eylem ve söylemleri sadece faşist iktidarı değil burjuva muhalefeti de zorlamaktadır. Kitlelerin düzene yönelik öfke ve tepkilerinin bağımsız bir halk hareketi yaratılamadığı ve devrimci bir önderlikle bulaşamadığı koşullarda, kitlelerin iktidara yönelik öfke ve tepkisinin burjuva muhalefet tarafından kendi iktidar mücadelesinin arkasında yedeklenmesi kaçınılmazdır.
İki hakim sınıf kliği arasında giderek sertleşen iktidar mücadelesinden “demokrasi” çıkmayacağı çok açıktır. Demokratik hakların kazanımı ancak ve ancak kitlelerin bağımsız eylemiyle ve devrimci çizginin örgütlenmesiyle sağlanabilecektir. 1 Mayıs süreci bu hedefle ele alınmalıdır.
Bu yüzden Yozgatlı köylünün sözlerinden hareketle ifade edersek sandıkınan, oyunan, meclisinen bu düzen değişmez. Sokakla, eylemle, direnişle, isyanla, mücadeleyle ve örgütlenerek değişir. Bu hem iktidarın hem de burjuva muhalefetin gerçek ve biricik korkusudur.
Yeni Yaşam Gazetesi 23 Nisan 2025