DerlediklerimizGüncel

DENİZ ARAS | Pikaçu’dan Ajan Çıkarmak!

"Başta öğrenci gençlik olmak üzere geniş halk kitlelerinin AKP-MHP iktidarına yönelik öfke ve tepkisinin somut ürünü olarak gelişen son derece meşru ve demokratik eylemler, provoke edilmeye çalışıldı."

19 Mart’ta başlayan ve sonraki günlerde de devam eden protesto eylemlerinde yaklaşık 2 bin kişi gözaltına alındı ve toplam 316 kişi tutuklandı. Hapishanelerde yer kalmadığı için tutuklama yerine “ev hapsi” uygulanmaya başlandı. Kaç kişinin “denetimli serbestlik” ve “ev hapsi” uygulamasıyla hapsedildiği ise açıklanmadı.

Bu süreçte ayrıca burjuva muhalefete yakın TV kanallarına cezai yaptırımlar uygulandı. Devrimci ve ilerici basın başta olmak üzere muhalif basının ve iktidara muhalefet eden kişilerin sanal medya hesapları kapatıldı. Başta polis olmak üzere iktidarın denetimindeki kolluk güçleri, halk kitlelerinin eylemlerine yönelik faşist saldırganlığını artırdı. Sadece eylemlere yönelik polis şiddeti değil aynı zamanda gözaltında işkence ve insanlık dışı uygulamalar devreye sokuldu. İletişim Başkanlığı’nın denetiminde olan trol hesapları başta olmak üzere iktidarın denetimde medya, kitlelerin eylemlerini kriminalize etmek için yoğun bir çaba sarfetti. Pikaçu’nun “emperyalizmin ajanı” olduğu bile iddia edildi!

Kısaca bu süreçte TC devletinin Osmanlı’dan günümüze kadar uygulayageldiği “gayrinizami harp”in kimi yöntemleri, bu süreçte başarıyla kullanıldı. Başta öğrenci gençlik olmak üzere geniş halk kitlelerinin AKP-MHP iktidarına yönelik öfke ve tepkisinin somut ürünü olarak gelişen son derece meşru ve demokratik eylemler, provoke edilmeye çalışıldı. Kitlelerin iktidara yönelik tepkisinin ırkçı ve faşist söylemlerle amacından saptırılması hedeflendi. Dahası başta Kürt halkının ulusal değerleri olmak üzere, kadınlara yönelik cinsiyetçi küfürlerden, LGBTİ+lara yönelik düşmanlığın körüklenmesi gibi kimi pratikler tek bir merkezden kontrol edildiği belli ve örgütlü bir şekilde hayata geçirilmeye çalışıldı. Devrimci bir önderlik tarafından örgütlenip sevk edilmeyen ve kendiliğinden gelişen her eylemde olması muhtemel kimi hatalı söylem ve pratikler böylelikle geniş kitlelere mal edilmeye çalışıldı. Böylelikle halkın birliği ve mücadelesi parçalanmaya ve son derece meşru eylemleri sabote edilip ve amacından saptırılmaya çalışıldı.

19 Mart’ta sokaklara çıkartılmayan bu güruh, eylemler kitleselleştikçe ve yayıldıkça devreye sokuldu. Saraçhane’de cami önünde “görüntü verdirilen” selefi cihatçı artıklarından; kendisine “Türkçü”, “Turancı” ve hatta “İttihatçı” adını veren lümpen güruhlar, ülkenin çeşitli yerlerinde kitle eylemlerine katılarak özellikle genç kalabalıkların önüne geçmeye ve toplanan kalabalıklara kendi sloganlarını attırmaya çalıştılar. Dahası bu çevreler, bu eylemlerde Kürt halkına ve Kürt halkıyla yoldaşlık eden devrimcilere yönelik hakaret, küfür ve provokatif saldırılar örgütlemeye çalıştılar.

Başlangıçta DEM Parti ve “Kürtlerin varlığı” nedeniyle eylemlere katılmayacaklarını açıklayan ve kendisini “ZP gençliği” olarak tanımlayan bu güruhlar özellikle dördüncü gün ve sonrasında eylemlere katılarak eylemleri sabote edip yönlendirmeye ve amacından saptırmaya çalıştılar. Kendi başlarına asla düşünüp akıl edemeyecekleri, kimi provokatif görseller eşliğinde faşist iktidarın sık kullandığı söylemle ifade edersek; “halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama suçunu” işlediler.

19 Mart ve sonrasında devrimci ve ilerici örgütlere yönelik tutuklama saldırısı geliştiren ve böylelikle kitle hareketinin kontrolden çıkmasını engellemeye çalışan iktidar, diğer yandan resmi ve sivil güçleriyle birlikte paramiliter aparatlarını da sokaklara salarak, kitle hareketini kendi denetimine almaya çalışmıştır.

Kuşkusuz sokaklarda yer alan eylemlere katılan çevreler arasında TC devletinin yıllardır sürdüregeldiği ırkçı ve şovenist politikadan etkilenen ve bu anlamıyla bilinçleri zehirlenmiş bir gençlik kesimi bulunmaktadır. Uluslararası alanda yaşanan gelişmeler, ırkçılığın ve faşizmin, kadın düşmanlığı ve LGBTİ+ nefretinin yükselişi vb. Türkiye toplumunu da etkilemektedir. Ancak Mart eylemlerinde sokaklara salınan ve organize oldukları apaçık olan bu güruhların doğrundan iktidarın yönlendirmesiyle hareket ettikleri son derece açık bir gerçekliktir.

Unutmamak gerekir ki, Türkiye koşullarında ırkçılık ve faşizm yukarıdan aşağıya devlet eliyle örgütlenmekte ve propaganda edilmektedir. MİT’e bağlı Milli İstihbarat Akademisi’nin 2024 yılında yayınladığı “Batılı Ülkelerde Aşırı Sağ Hareketler 2023 Değerlendirme Raporu” her ne kadar yurtdışını konu etse de, raporda “aşırı sağ” olarak tanımlananlar aynı zamanda MİT’in kendi faaliyetinin insan kaynağını oluşturmaktadır. Bu anlamıyla MHP, ZP gibi ırkçı ve faşist partiler MİT’in “kitle örgütleri” olarak faaliyet sürdürmektedirler.

TC devleti, bütün imkan ve olanaklarıyla halkın düzene olan öfke ve tepkisini kendi denetiminde tutmaya çalışmaktadır. Kitlelerin demokratik ve meşru eylemleri ırkçılık ve faşizmle zehirlemek istemekte ve bağımsız bir kitle hareketinin gelişimini engellemek istemektedir. İktidarıyla muhalefetiyle burjuvazi, kitlelerin öfke ve tepkilerinin devrimci bir çizgiye yönelmesini engellemek için bütün güçleriyle çalışmaktadırlar. Çünkü iktidarıyla muhalefetiyle Türk burjuvazisi gerçek sınıf düşmanlarının devrimciler olduğunun bilincindedir.

Eylemlerden günler sonra bile özellikle belli sosyal medya hesaplarından ’71 Devrimci Hareketinin önderleri olan Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve İbrahim Kaypakkaya’ya yönelik saldırılarda artış yaşanması ve dahası Deniz ve Mahir’in TC devletinin kurucu faşist ideolojisi olan Kemalizm’i değerlendirmelerindeki kimi hataları abartan, İbrahim Kaypakkaya’nın ise “Kemalizm faşizmdir” tespitini ise değersizleştirmeye yönelik saldırılar da bu kapsamda değerlendirilmelidir.

Deniz, Mahir ve İbrahim, Türkiye Devrimci Hareketi’nin “günah ve sevaplarıyla” devrimci ve komünist önderleridirler. Türk ve Kürt uluslarından, çeşitli milliyet ve inançlardan halkımıza ve gençliğe Türkiye devriminin izlemesi gereken yolu göstermişlerdir. Faşizme, reformizme, pasifizme, sosyal şovenizme kısacası gericiliğin her türlü tonuna karşı elimizde bayrak, dilimizde slogan, bilincimizde teori olmuşlardır. Onlar “buzu kırıp yolu açmışlar”dır. Kuşkusuz başta gençlik olmak üzere halkımız bu yolu izleyecektir.

(Yeni Yaşam – 8 Nisan 2025)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu