GüncelMakaleler

EMEK | Borcu Borçla Ödemek, Tarımda Yıkım Getirir…

AKP iktidarının tarımsal üretimdeki finansal krize bulduğu “borcu yine borçla ödeyin” çözümü, köylünün ölüm fermanı olacaktır.

Yılsonu yaklaşırken Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, gerçekleşmeyen enflasyon tahminlerinin sorumluluğunu bir kez daha gıda ürünlerine yükledi.

AKP iktidarı diğer yandan gıda enflasyonunu artıracak politikaları uygulamayı sürdürüyor. Emperyalist neo-liberal tarım politikaları temelinde ortaya çıkan sonuçlar göstermektedir ki; tarımsal üretim alanında köylü ve küçük aile üreticileri/çiftçiler aleyhine gelişen politikalar gıda enflasyonunu tetiklemektedir.

Kapitalist ekonomi-politik içerisinde de durum netken, iktisat teorisinde finansman, maliyet ve kâr ölçütleri bilinirken enflasyonun tek sebebinin gıda olarak gösterilmesi nasıl açıklanabilir?

Kapitalist emperyalist ülkeler de dahil olmak üzere dünyanın her yanında tarımsal üretimin büyük çoğunluğu küçük aile üreticileri, çiftçiler tarafından yapılıyor. Bu küçük üreticiler dolaylı ve doğrudan olarak kamu tarafından desteklenmez ise üretim alanında krizler yaşanır.

Bu amaçla Türkiye’de de 2006 yılında çıkarılan Tarım Kanunu’na göre GSMH’nin en az yüzde 1’inin tarımsal destek olarak verilmesi gerekiyor. Fakat şu ana kadar tarımsal destek hiçbir zaman GSMH’nin yüzde 1’i olmadı.

Son yıllarda Tarım Bakanlığı’nın doğrudan tarımsal destek için ayırdığı pay yüzde 1 şöyle dursun yüzde 0,5’in bile altında kalıyor. Ama aynı Tarım Bakanlığı, kendi bütçesinin hatırı sayılır kısmını, finans sermayeye ve uluslararası ve de komprador şirketlerine aktarmakta bir beis görmüyor.

Emperyalist finans sermayesinin doğrudan müdahalesiyle dünya genelinde tarımsal üretim faaliyetinin köylü tarzı (geleneksel) üretim modelinden koparılması, tarım-gıda ürünlerindeki pahalılığın nedenlerinden biridir.

Kırsal bölgelerde yaşanan en büyük sorunlardan biri, neo-liberal serbest piyasa ekonomi politikalarının tarımsal üretim alanında uygulanmasıyla birlikte üretimin neredeyse tüm girdilerinin piyasaya bağlanması ve piyasa/şirketler aracılığıyla temini sonucu köylünün-çiftçinin karşılayamayacağı girdi maliyeti yükünün oldukça artmasıdır.

Piyasaya bağlı üretimde çiftçi bir müddet sonra üretimde kalabilmek için bankalar, Tarım Kredi Kooperatifleri, tüccar/tefeciler gibi finansal yapılara bağımlı hale geliyor. Neoliberal piyasaya bağımlı endüstriyelleşmiş tarımda tüm üretim girdileri pazardan temin edildiğinden çiftçinin borçlanmak dışında bir seçeneği kalmıyor.

Türkiye’de tarımın doğrudan IMF, DB ve DTÖ’nün direktifiyle uluslararası tarım-gıda ve kimya tekellerinin kontrolünde endüstriyelleşmeye başlamasına paralel bir şekilde köylülerin, çiftçilerin bankalara olan kredi borcu kendini üreten, küçük üretici aleyhine işleyen bir öğütme mekanizması haline gelmiştir.

Bu mekanizma, AKP iktidarıyla birlikte daha sistematik bir şekilde işlemeye başlamış, 23 yılda köylünün bankalara tarımsal kredi borcu 2,4 milyar liradan trilyonlarla ifade bulan astronomik rakamlara ulaşmıştır.

Bugün neoliberal tarım politikaları nedeniyle bankalara, TKK’ye, tüccar-tefeciye borcu olmayan tek bir üretici bile kalmadı.

Durum böyleyken AKP siyasi erki, Eylül ayında tarımsal kredi sübvansiyon desteğini önce yüzde 50 düşürdü, ardından gelen tepkiler üzerine tekrar eski haline döndürdü. Çiftçilerin üretimde sürekliliği sağlayabilmesi için borçlanmak dışında bir seçeneği kalmadığından banka kredi faiz oranının yüzde 32 olması çiftçiler açısından büyük bir yük.

Bankalar kredi vermek için birçok ekstra teminat şart koşarken, Tarım Kredi Kooperatifleri de çiftçiye tohum, gübre, ilaç gibi girdi kalemlerini kendi satış noktalarından alma şartı getiriyor.

TKK’nin sattığı şeyler çoğunlukla piyasadan daha pahalı oluyor. Çiftçiler TKK’ye hem faiz ödüyor hem de 3 liralık mala 5 lira vermeye zorlanıyor…

Benzer sorunlar sözleşmeli tarım yapanlar için de geçerli. Çiftçi sözleşme yaptığı şirketin ürünlerini kullanmaya veya şirketin belirlediği yerden-markadan alışveriş yapmaya zorlanıyor. Hayvan yetiştiricileri açısından da durum farklı değil, süt üreticileri maliyeti 22 lira olan sütü 19.60 liraya satabilmek için süt sanayi şirketlerinin özel yemlerini almaya zorlanıyor.

Süt fabrikaları kendi sanayi yemlerini kullanmayan üreticiden süt almıyor veya binbir güçlük çıkararak aylarca para ödemiyor.

Genellikle süt sanayicileri patronlarından oluşan Ulusal Süt Konseyi çiğ süt alım fiyatını 19.60 lira olarak belirlemiş olsa da birçok süt fabrikası daha düşük fiyatla köylüden satın alıyor. Ucuza aldığı sütün parasını da zamanında ödemiyorlar.

 

Fındık örneği

Fındıkta tarım tekelleri doğrudan pazara müdahalelerle ve manipülasyonla piyasaya dolaylı müdahale ederek köylünün ürününün değerini düşürüp zarar etmesini sağlıyor.

Mahsulü para etmeyen çiftçi, köylü bankaların, tefeci gibi finans yapılarının kapısını çalmak zorunda kalıyor. Kuraklık ve kahverengi kokarca böceğinin fındık bahçelerine verdiği zarar nedeniyle, bu yıl Tarım Bakanlığı verilerine göre en az 250 bin tonluk rekolte kaybı beklenmekte.

Türkiye dünya fındık üretiminin yüzde 70 civarını karşılıyor. Açık ara dünyanın en büyük üreticisi olduğu halde fındıkta köylü para kazanamıyor ama bir avuç emperyalist tekel ve komprador şirketler milyar dolarlar kazanıyor.

Tarım Bakanlığı’na göre bu yıl fındıkta en az %40 rekolte kaybı oluştuğundan Ferrero gibi tekellerin belirlediği 195 lira fındık alım fiyatında nispi artış yaşandı. Bu nispi artışa tahammül edemeyen ve köylü düşmanı politikalar izleyen Ferrero, “Fındık bahçelerinde aşırı ilaç kullanıldı” yalanını öne sürerek Türkiye pazarından fındık alımını durdurdu.

Ferrero tek başına Türkiye’deki üretimin yarısına yakınını topladığından, bir anda alımı durdurması fiyatların düşmesine neden oldu.

Köylü “elimde kalacak” korkusuyla fındığını daha ucuza satmaya başladı. Ferrero açıktan piyasayı manipüle ederek köylünün emeği alınterini, geleceğini gasp ederken AKP ise hiçbir şey yapmadan izliyor. (Aynı iktidar, tarım politikasını eleştiren küçük üreticinin, protesto amacıyla tarlasındaki patatesi çöpe atmasını, “piyasa düzenini bozma” gerekçesiyle cezalandırabiliyor.) Ferrero’nun fındıkta yarattığı kriz AKP’nin tarım politikasının özeti gibidir…

Anadolu ve Mezopotamya’nın bereketli topraklarında köylüler, AKP iktidarının uygulamış olduğu neo-liberal politikalar nedeniyle borç bataklığında yaşam mücadelesi veriyor. Köylünün, çiftçinin endüstriyel tarım şirketlerinin taşeron işçisi haline getirilmeye çalışıldığı bu üretim rejiminde üretimde sürekliliğin sağlanabilmesi yeterince zorken bu yıl ekolojik kriz kaynaklı meydana gelen aşırı doğa olayları özelde küçük üreticinin yaşadığı sorunları daha da derinleştirdi.

Bugün borcu olmayan tek bir üretici kalmadı. Tarımsal üretim sürekliliği ve gıda güvencesi için sübvansiyon zorunluluk iken AKP gıda egemenliğini güvenceye almak yerine köylüyü bir kez daha borç sarmalı içine itiyor.

Borçlanma, kapitalist emperyalist üretim yapısı içerisinde artık olmazsa olmaz noktaya gelmiş bir yönetim aracına dönüşmüştür. Bu yönetim aracı genel ekonomi içinde tarımsal ekonominin payının düşürülmesinde başat rol oynuyor. Borçla kurulan üretim ilişkisi fiyatlar genel düzeyi karşısında (diğer faktörlerle birlikte) sürdürülemez hale geliyor.

Sonuç ya tasfiye olarak tarım dışı nüfusa karışmak ya da borç batağı içinde, borcu borçla kapatmaya çalışarak köleci ilişkiler içinde sıkışıp-ezilip kalmaktır. Üret, maliyetinin altında sat.

Ardından üretim için alınan kredi faizini yüksek oranlarda ödemeye çalış, konuyu Marks, Kapital’in 3. cildinde girişim sermayesi ve faiz oranı ilişkisi temelinde gayet açık şekilde belirtir. Bu emperyalist tarımsal büyüme modeli içinde üreticinin basit yeniden üretim devresini gerçekleştirmesi mümkün değildir.

Mümkün olmadığı için uzun yıllardır tarımsal üretimin ülke milli hasılasındaki payı sürekli düşmekte, üretim ite kalka borç ilişkisi ile yapılmaya çalışılmaktadır ve elbette bu durum, sürdürülebilir de değildir. Bakan Şimşek’in gözden kaçırmaya, sorgulanmasını engellemeye çalıştığı nokta burasıdır.

Siyasi iktidar sürdürülebilirlik için tarımı sübvansiye etmek yerine, “borçlu çiftçiye yeniden kredi yolu açıyor. Yeni düzenleme ile borcunu ödeyemeyen çiftçi bir kez daha borçlanabilecek. Bu durum yalnızca borçlu çiftçilere kredi yolu açmakla kalmadı, aynı zamanda girdi maliyetinin enflasyonist bir seyir izlediği bir ortamda üretim devamlılığının nasıl finansal zemine oturtulmaya çalışıldığını da gözler önüne serdi…  dünyanın farklı yerlerinden biliyoruz ki bu tür uygulamalar üretimi sürdürülebilir kılmadığı gibi, kırsal yoksulluğu kalıcı hale getirdi. Hindistan örneği, borcun sürekli yeniden yapılandırılmasıyla yaratılan borç tuzağının (dept trap) en acı küresel örneğidir.”*

AKP iktidarının tarımsal üretimdeki finansal krize bulduğu “borcu yine borçla ödeyin” çözümü, köylünün ölüm fermanı olacaktır.

Hindistan’da her yıl binlerce köylü borcunu ödeyemediği için intihar ediyor. AKP, köylüye “borcu borçla ödeyin” demek yerine 2006 yılında çıkardığı tarım kanundaki destek hükümlerini uygulasa üreticilerin bankalara borcu kalmaz…

Büyük devasa finansman gücüne sahip tarım şirketlerine karşı küçük aile üreticileri tarımsal sendika ve kooperatiflerde el emeğini el birliğine ve kolektif güce dönüştürebilirse komprador kapitalizmin vahşi cangılında ayakta kalabilir.

Birlikten kuvvet doğar deyiminde olduğu gibi küçük ve zayıf olanın büyük ve güçlü karşısında el emeğini birleşik emek kuvvetine dönüştürmeye ihtiyacı vardır.

*“Borçlu Çiftçiye Kredi Nefes Aldırır mı?” Özge Güneş, 4 Kasım 2025, Birgün

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu