GençlikGüncel

GENÇLİK | Anti-Faşist Mücadelemiz ve Araçları Üzerine 

Verdiğimiz anti-faşist mücadelede bizim nasıl bir politika geliştirdiğimiz, hatalı ve geri yaklaşımlarla nasıl ve ne oranda mücadele ettiğimiz hareketimizin sürekliliğini, tutarlılığını belirleyecektir. 

19 Mart fırtınası etkisini gençlikte göstermeye devam ediyor. Alanlarda ortaya koyulan irade, kendisini sokaklarda ve üniversite kampüslerinde de hissettiriyor. Süreçle birlikte daha da politikleşmiş kitle, yaşam alanlarını, haklarını talep ettikleri meşru mücadele ve direniş alanlarına çeviriyor.

Barınma ve beslenme gibi temel ihtiyaçların karşılanmasının bile bir sorun olduğu günümüz Türkiye’sinde gençlik, sömürenlerin kendisine reva gördüğü yaşam şartlarını kabul etmiyor ve haksızlıklara karşı sesini her geçen gün artırarak çıkarıyor.

Çelişkilerin daha da gün yüzüne çıktığı bu süreçte toplumsal hafızadan ve kolektif bilinçten ders alan gençlik, hak arayışına ve sorunlarına yönelik çözümün örgütlenmeden geçtiğini daha net bir şekilde kavrıyor. Bu durum, apolitik ve kolay yönetilir bir nesil isteyen hakim sınıfların işine tabii ki gelmiyor.

Bilinç kazandıkça kim tarafından sömürüldüğünü fark edip öfkesini örgütleyen gençliği bastırmak için araçlarını-aparatlarını kullanmaktan geri durmuyorlar. Sistem içi sözde muhalif yapı ve partilerle kitleleri sönümlemeye çalışıyorlar.

Devrimci demokrat gençlerin ailelerini arayıp taciz ederek yalan ve iftiralarla onları zor durumda bırakmaya çalışıyorlar. Okullarda soruşturmalar açıp gözaltı ve tutuklama saldırılarıyla bu örgütlü öfkenin önünü kesmek istiyorlar. Gençlik bu saldırı ve tacizler karşısında yılmayıp bir önceki günden daha kararlı ve öfkeli şekilde yoluna devam ediyor.

 

Devletin sivil faşist aparatları

Devlet politikleşen öğrencilerin örgütlü bir karakter kazanmaması için dönemsel olarak sivil faşist çeteleri üniversite yönetimlerinin aracılığıyla kampüslerde harekete geçiriyor.

Öğrenciler kendi okullarına bile zor giriyorken, kıyafet ve çanta araması yapılarak bazen keyfi bir şekilde alınmıyorken, öğrenci dahi olmayan faşist çeteler ellerinde palalarla kampüse girebiliyor. Devrimci-demokrat öğrencilerin üzerine saldırtıyor.

Bu aparatlar aracılığıyla sosyal medya üzerinden de devrimci-demokrat kurum ve öznelere sistematik saldırısını örgütlüyor. Bu eli kanlı suçluların hiçbiri ceza almazken Ege Üniversitesi açılış töreninde Adalet Bakanı’na bu çetelerin okula nasıl girdiğini, barındığını soran 5 öğrenci göz altına alındı.

Bu tablo bize gençliğin hayatını karartan, uyuşturucu ticaretiyle uğraşan, ırkçılık yapanların kimlerin desteğiyle var olduğunu, hareket ettiğini net bir şekilde göstermektedir.

Aynı zamanda bu sivil faşist çetelerin ikiyüzlülüklerini de iyice kavramak için söylemleri ve eylemleri arasındaki tutarsızlığa bakmak gerekmektedir. Her fırsatta vatan ve millet edebiyatı yapan bu rant sevdalıları, gençliğin menfaatine hiçbir oluşum veya harekete destek vermemişlerdir.

Çizgisi güya net olan bu sözde muhalifler, “Mart süreci”nde polis barikatının önüne geçip öfkeli kitleyi durdurmaya çalışmışlardır.

Üniversite ve kampüslerde sermayeye peşkeş çekilen alanlarda, açılan ihalelerde pay sahibi olabilmek ve nemalanabilmek için sıraya girmişler; gerektiğinde birbirlerini ezmişlerdir. Öyle ki bu çeteler, kendi arkadaşlarını uyuşturucu çeteleri aracılığıyla vurduracak kadar pisliğe bulaşmışlardır!

 

Yürüdüğümüz yolda odağımızı kaybetmeyelim!

Mücadelede esas ve tali olanın ayrımını yapmak kritik bir öneme sahiptir. Göğsündeki yarayla hızla kan kaybeden bir bedende tedaviye kesik parmaktan başlanmaz. Bizler de özgürlük ve haklarımız için yürüttüğümüz mücadelemizde asıl düşmanımızı gözden kaçırmamalıyız. Kendisine karşı yükselen öfkeyi ve sesi bu faşist aparatlara yöneltmek ve orada sönümlemek sömürenlerin bir yöntemidir.

Anti-faşist mücadeleyi, sivil faşistlerle münakaşaya indirgemek bizi içinden çıkılmaz dar bir pratiğe iter. Anti-faşist mücadeleyi erkeklik gururundan doğmuş bir alan kavgasına çevirmek bizi odağımızdan hızla uzaklaştırır ve yolumuzu kaybetmemizi sağlar.

Yine onlara karşı eril bir dil kullanarak karşılık vermek, cinsiyetçi küfürler ve ırkçı, türcü ifadeler bulunduran sloganlar atmak da eşitlik iddiası taşıyan bizlerin içindeki tutarsızlığı gösterir. Şoven bir tutumla hareket etmek ve karşı tarafın yaftalarını, yaklaşımlarını benimsemek birleştirici bir güç olmamızı engeller.

Meşru hak arayışı mücadelemizde, meşruiyetimizi savunduklarımızın muhtevasından almalıyız ve o doğrultuda hareket etmeliyiz.

Perspektifimizi problemlerimizin asıl kaynağına çevirmeliyiz ve geriye kalanların yolumuzdaki basit engeller olarak idrak etmeliyiz. Sorunlarımızın asıl kaynağı bu çeteler olmadığı gibi, onların eksilmesi ya da gitmesiyle de sorunlarımız çözülmeyecektir.

Ki sistem zaten tekrardan aparatlarını üretip bize servis edecektir. Bu yapıların varlık amacını anlamak işte bu yüzden çok önemlidir. Öğrenci hareketini daraltmak, acil taleplerimizi-gündemlerimizi sönümlendirmek, odak dağıtmak, düşman bilincini zayıflatmak, şovenizm zehriyle öğrenci gençlik kitlesini bölücü bir hat izlemek… Faşist çetelerin kampüzlerimizdeki varlık amacı tam olarak budur.

Bu meşru mücadelede kaçınılmaz olarak faşist çetelerle karşı karşıya geleceğiz. Hakim sınıfların, sömürenlerin bekçileri vaziyetindeki bu yapılar bizlere saldırmaktan geri durmayacaklar. Bizler ise hedefimize doğru ilerlerken önümüze çıkan bu engelleri irademiz ve kararlılığımız ile aşıp devam edeceğiz.

 

Gerçek gücümüz, örgütlü mücadelemizdir

Coğrafyamızda ve dünyada, derinleşen ekonomik krizin bir sonucu olarak ortaya çıkan özellikle öğrenci-gençlik merkezli kitle hareketleri patlak veriyor.  Öğrenci gençlik hareketinin yükseldiği böylesi dönemlerde devlet ülke içerisinde uyguladığı politikalarla eş güdümlü bir şekilde varolduğu her alanda halk düşmanı politikalar üretiyor.

Bu sac ayağının bir bölümünü de öğrenci gençlik hareketine yönelik gerçekleştirilen ideolojik-pratik saldırılarda görüyoruz. Bunu yeri geliyor faşist çeteleri besleyerek yapıyor yeri geliyor doğrudan kendi siyasi polisleri aracılığıyla yapıyor. Bizim böylesi süreçlerdeki tavrımız ve nasıl bir anlayışla dahil olduğumuz gençlik hareketindeki varlığımızın temelini oluşturur.

Verdiğimiz anti-faşist mücadelede bizim nasıl bir politika geliştirdiğimiz, hatalı ve geri yaklaşımlarla nasıl ve ne oranda mücadele ettiğimiz hareketimizin sürekliliğini, tutarlılığını belirleyecektir.

Bizim bu süreçte kendi görevlerimize odaklanmamız ve öğrenci-gençlik kitleleriyle bu bilinçle ilişkilenmemiz gerekiyor. Dışarıdan eleştiriler veren bir ses olarak değil, tüm bu sürecin öznesi olarak tartışmamız; eleştiri-özeleştiri mekanizmamızı kullanmamız ve bu süreçteki hataları, doğruları geniş kitlelerle birlikte şeffaf tartışmamız bizim samimiyetimizi gösterecek, kafası karışık, güvensizlik duyan öğrenci gençliğe ulaşmamızı sağlayacaktır.

Geleceği için örgütlenen fiili meşru mücadeleyi benimseyen bir gencin iradesi sarsılamaz. ’68 kuşağı gençlerinin ortaya koyduğu direniş buna bir örnektir. Kolektifimiz anti-faşist mücadelede nice bedeller ödenerek ödetilerek bugüne gelmiştir.

Can bedeli mücadele eden yoldaşlarımızın dostlarımızın devrimci yaşamı buna örnektir. Mücadelede kararlılık ile ortaya koyulan irade bu sömürü düzeni ve ranttan pay almak isteyen yozlaşmış çeteleri kaçınılmaz olarak korkutacak ve titretecektir. Geçmişte birçok örneği olan bu durum günümüzde ve gelecekte de kendini gösterecektir.

 

Özgür geleceği birlikte inşa edelim

Bizler özgür bir gelecek için mücadele ediyoruz. Hedefimizi gerçekleştirmek için emin adımlarla hareket etmeliyiz. Bu hedef doğrultusunda ilerlemenin tek yolunun meşru örgütlü mücadeleden geçtiğini kavramalıyız.

Kolektif bilinci ortaya koyup o kararlılıkla hareket ettiğimizde ortaya koyacağımız irade bizi başarıya götürecek yegane aracımızdır. Bu iradeyi kırmak isteyen karşı devrimciler, sömürü düzeninin sivil faşist piyonları daima var olacaktır ve bizi yıldırmaya çalışacaktır.

Bu vatan, millet edebiyatını kendine maske eden çeteler kendilerine yakışır vaziyette yol ve yöntemlere başvuracaklardır. Bizler hedefimizi şaşırmadığımız ve doğru mücadele araçlarımızı terk etmediğimiz takdirde bu çabaların her birini boşa çıkartacağız. Bu çeteler gerçekten karşılarında devrimci bir pratik gördüklerinde apaçık titreyeceklerdir.

Nazım Hikmet’in de dediği gibi “Hiçbir korkuya benzemez halkını satanın korkusu.”

Halkı ve özellikle gençliği zehirlemek, uyuşturucu bağımlısı ve bu hastalıklı sisteme göbekten bağlı bir nüve haline getirmek isteyen bu çete örgütlenmeleri elbette korkuyla hareket edecekler.

Kendi hafızalarından ve geçmişlerinden ders çıkarmayanlar tekrar görecektir ki örgütlü bir gençliği hiçbir kuvvet yenemez.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu