
19 Aralık 2000, hapishane direnişi ve katliamında hayatını kaybeden onlarca devrimcinin anısı ve mücadelesi bugün hala canlılığını koruyor. Bu katliamın üzerinden tam 25 yıl geçmişken, hapishanelerin ne olduğuna, kime hizmet ettiğine bakalım ve sonra da 19 Aralık katliamı ve günümüzdeki Kuyu Tipi Hapishanelerin neyi hedeflediğini bu yazıda kısaca anlatmaya çalışalım.
Hapishaneler, özel mülkiyet toplumları tarihi boyunca iktidarda olan güçlerin, rakiplerini baskı altında tutmak için esir tuttuğu mekanlardır. Tutuklanan mahkumlar esir kamplarında, kalelerde zincirlerle bağlı tutulmuş, ağır işkencelere maruz kalmış ya da ağır işlerde çalıştırılmıştır.
Burjuva devletlerle birlikte hapishaneler koğuş sisteminde ve hücre sisteminde mimari yapılar olarak yeniden yapılandırılmıştır.
Kapitalist devletler, muhalifleri, asker, polis, gardiyan ve mahkeme zoruyla kendi yaptıkları hukuk düzenine göre yargılayıp baskı altında tutmuşlardır. Üretim sistemlerine göre üretim araçlarını elinde tutan egemen güçler hapishane modelini sürekli değiştirmiştir.
TC devletinde A tipinden Y tipine kadar yüzlerce hapishane yapılmıştır. Türkiye’de hapishaneler, iktidardaki partilerin adalet anlayışını değil, ezilenlere, halka bakışını da en açık biçimde gözler önüne seren bir ayna işlevi görüyor.
Her dönem değişen hapishane tipleri, aslında değişmeyen bir zihniyetin yeni biçimlerini temsil ediyor: Devletin “güvenlik” adı altında halktan sakladığı yüzünü.
Gerek uluslararası sermayenin gerekse de yerli uşaklarının en büyük korkusu, devrimci sınıf savaşının gelişmesidir. İşçi ve emekçi sınıfların kapitalizmin yarattığı sömürü çarkına karşı verdiği sınıf mücadelesi burjuvaziyi her daim korkutmuştur.
Devrimci ve komünistleri teslim almak, kendi iktidarlarını devam ettirebilmek, bütün muhalefete korku vermek için hapishaneleri bir zor aracı olarak kullanıyorlar.
Bu korkulardan dolayı Türk devleti, 19 Aralık 2000 günü devrimcilerin hayatını söndürmek için 20 hapishaneye eşzamanlı olarak özel hareket polisleri, komandoları ve gardiyanlarıyla operasyon yaptı.
Amaçları devrimcileri F Tipi hücrelere atıp orada izolasyona tabi tutup bir yandan da baskı ve işkencelerle teslimiyeti ve ihaneti yaygınlaştırmaktı.
19 Aralık katliamı ve sonrasında yüzden fazla devrimci hayatını kaybetti ve yüzlercesi sakat kaldı. Devrimciler fiziksel olarak ağır bedeller ödedi ama teslim olmadılar. Hala hapishanelerde binlerce siyasi tutsak var.
Tutsaklar tecrite, hücre sistemine, kazanılmış haklarının gasp edilmesine karşı direniyorlar.
Hapishaneler tarihinde yeni harfler, yeni tipler
Devrimcilerin iradesini kıramayan AKP-MHP iktidarı yeni tiplerde hapishaneler yapmaya devam ediyor. 19 Aralık 2000 tarihi ile gündemimize giren F ile başlayan, L , T , R ile devam eden, 2021 yılından itibaren de “S Tipi kapalı Ceza İnfaz Kurumu”, “Y Tipi Kapalı Ceza İnfaz kurumu” ve “Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu” adları altında açılan üç yeni hapishane ile birlikte mahpusların fiziksel, ruhsal ve sosyal sağlığını bozmayı hedeflemektedir. Hapishanelerde binlerce tutsak ciddi sağlık sorunları yaşamaktadır.
Yüksek Güvenlikli ve Y Tipi hapishaneler mevcut hapishaneler içinde en olumsuz koşulları barındırmaktadır. Halk arasında bu hapishanelere Kuyu Tipi denilmektedir, ki bu söylem gerçeği de anlatmaktadır.
Kuyu Tipi Hapishaneler, 3 katlı ve her katında sadece tek kişilik hücreler bulunan ve sadece 2. katında havalandırma alanının olduğu yapılardır.
Hücrelerde havalandırma alanı olmadığından 2. kattaki havalandırma alanına götürülmektedir. Havalandırma hakkı 1.5 saat olup mahpusların 22.5 saati hücrede geçmektedir. Bu uygulama mevcut infaz rejimine de aykırıdır ve havalandırma hakkı kısıtlanmaktadır.
Havalandırma alanının tutsağın hücresi ile doğrudan ilişkili olmaması nedeniyle bu 1.5 saatlik sürede yağmurdan ve güneşten korunma ve tuvalet gibi acil ve kişisel gereksinimleri karşılanamamakta, havalandırma hakları ellerinden alınmaktadır.
Hücre kapıları sadece elektronik olarak açılmak üzere tasarlanmış durumdadır. Acil durumlarda elektronik ortamda yaşanacak sorunlarda mahpuslar hücrelerde kilitli kalabilmektedir.
Ayrıca mahpus ile avukatı ve ailesinin görüştükleri alanların küçük ve kısıtlanmış olması dışında tutsak ve yakınlarının aynı mekânı paylaştıkları açık görüşmeler yerine ziyaret günlerinin her tutsak için ayrı ve tek olması, diğer tutsaklarla da görüşmeyi, sosyalleşmeyi engellemekte, sosyal izolasyonu derinleştirmektedir.
Kuyu Tipi hücrelerin pencerelerinde demir parmaklıkların yanı sıra güneş ışığına izin vermeyen sık örülmüş tel örgü bulunması da hem hava almayı hem de güneşten yararlanmayı engellemektedir.
Diğer bir konu da kameranın görmediği, kör nokta olarak tabir edilen yerlerde işkence yapılmasıdır.
Hücre tipi yapılanma biçimi ceza infazında tecrit anlamına gelmekte, tutsakların tüm tutukluluk ve hükümlülük yaşamını yalnız geçirmesi sonucunu doğurmaktadır. Bu tip hapishaneler hem mevcut ceza infaz yasasına hem de insan haklarına aykırıdır.
Avrupa Konseyi İşkencenin Önlenmesi Komitesi (CPT) de; “uzun süreli tecrit ve hücre hapsinin işkence ve kötü muamele yasağının ihlali olduğunu dolayısıyla insan haklarına aykırı olduğunu ve tecrit altında bulunan kişilerin zihinsel, bedensel ve sosyal sağlıklarının olumsuz bir şekilde etkilenebileceğini” vurgulamaktadır.
Hapis cezası özgürlükten yoksun bırakılma dışında herhangi bir cezai yaptırım içermemelidir.
Bu durum diğer tutsaklardan da tecrit edilmesi, yani tutsağın sohbet hakkının da engellenmesi anlamına gelmektedir. Ayrıca aile, telefon görüşüne tek başına çıkarılıyor olması da tamamen insansızlaştırma amacını taşımaktadır. Böylece izolasyon sadece hücre ve havalandırma gibi mekanlarda uygulanmakla kalmayıp, ortak alan olması gereken yerlere de taşınmış durumdadır.
Beton kuyular haline getirilen hücrelerde tecrit ve izolasyon rejimin sistematik bir devlet politikası haline getirildi. Adalet Bakanlığı bu insanlık dışı suçların bizzat failidir. Bakanlık, TBMM’ne verilen soru önergelerine ya eksik ya da gerçeği çarpıtan bilgilerle yanıt veriyor.
Kuyu tiplerine karşı sessizlik “yalnızca bürokratik bir duyarsızlık değil; iktidarın politik zoru ve tecrit stratejisinin açık bir uzantısıdır”, Adalet Bakanlığı “halkın adalet talebine değil, iktidarın bekasına hizmet ettiğinin” açık bir kanıtıdır.
Tecridin, kötü muamelenin, sağlık hakkı ihlallerinin ve keyfi disiplin uygulamalarının bakanlığın bilgisi ve onayıyla gerçekleştiği açıkça ortadadır.
Kuyu Tipi hücreler tecrit ve ağır izolasyon uygulamasıyla politik tutsakları teslim almak amacıyla yapılmıştır. Devrimci tutsakların, kuyu tiplerinde tutulması açık bir insan hakları ihlalidir. Yasalara aykırı bir şekilde tutuklu yargılanan siyasi tutsaklar sürgün sevklerle kuyu tipi hapishanelere götürülüyorlar. Bugün itibariyle birçok devrimci, kuyu tiplerine karşı açlık grevi ve ölüm orucu yapıyor.
Gerek 19 Aralık katliamı gerekse de yeni tiplerde hapishanelerin yapılma amacı işçi ve emekçilerin devrimci iradesini kırmak içindir. Hapishaneler ve uygulama yöntemleri devletlerin sınıfsal karakterini yansıtır.
Türk devletinin faşist, ırkçı politikaları ve İslami değerleri kullanması ve de “dindar gençlik” yetiştirme projesi, Türkiye’de yaşayan farklı inançlara, farklı etnik gruplara, farklı düşünen tüm insanlara karşı çok ciddi bir sorun haline gelmiştir.
Toplumu kapalı ve açık bir tecrit haline getiren kapitalist sömürü devletine karşı toplumun tüm kesimlerinin mücadeleye daha fazla sarılmasına ihtiyaç vardır. Herkesin bu sorumlulukla devrimci tutsaklara sahip çıkması, tutsaklarla ilgili platformlarda aktif yer alması gerekmektedir.
AKP-MHP iktidarının yaşanan toplumsal eşitsizlik ve sömürü düzenini sürdürme misyonu taşıdığı açıktır. Bunu değiştirmek, özgürlük ve demokrasinin hayat bulmasını sağlamak, kayyum politikalarına karşı çıkmak, rahatça geçinebileceğimiz bir maaş almak ancak örgütlü mücadeleyle mümkündür.
Hapishane katliamlarını önlemek, tecrit, izolasyon uygulamalarını ortadan kaldırmak için tüm işçi ve emekçi halklara, hapishanelerin ezilen halk kitleleri için yapıldığı gerçeğini taşımalıyız.



