
Ulaş Bayraktaroğlu’nu Anarken
Bugün yalnızca bir insanı değil, bir fikri, bir cesareti ve bir halk kavgasını anıyoruz.
Ulaş Bayraktaroğlu; O, çürümüş düzenin tam ortasında filizlenen bir devrimciydi. Kalemle başladı, taşla yürüdü, silahla tamamladı ömrünü. Onun için yaşamak, zulmü teşhir etmek değil; onu parçalamaktı.
Ulaş sözle değil, eylemle yaşadı. Yazmakla yetinmedi, barikata girdi. Dinlemekle kalmadı, örgütledi. Tekel işçilerinin direniş çadırında umut ören, yoksul mahallelerde halkı örgütleyen oydu. Sloganı haykırmakla yetinmeyip sofraya ortak olan, yağmurda ıslanan, sabaha kadar nöbet tutan yoldaştı. Onu tanıyan her işçi, “bizden biridir” dedi.
Ama onun yürüyüşü yalnızca bu topraklarla sınırlı kalmadı. Rojava Devrimi çağırdığında durmadı.
“Halkların özgürlüğü sınırlarda boğulmaz,” dedi ve yola koyuldu.
Kürt’ün, Arap’ın, Süryani’nin çocuğuna sahip çıktı; onlara oyuncak değil, özgürlük götürdü. Onlarla top oynadı, masal anlattı; mermilerin arasında umut büyüttü. Çünkü bilirdi: Devrim, yalnızca yıkmak değil; bir gelecek inşa etmektir.
Ulaş’ın yaşamı, tek bir coğrafyayla sınırlı olmayan bir isyanın haritasıdır. Onun mücadelesi, Türkiye’den Rojava’ya, Kürt halkından Türk işçisine, Alevi köylerinden metropol gecekondu mahallelerine uzanan birleşik devrim hattının en sahici örneklerinden biridir. O, halkların düşmanını ortak gördü; patronu, devleti, şovenizmi, emperyalizmi tek cephede hedef aldı. Ulaş için özgürlük bir halkın değil, tüm halkların hakkıydı. Bu yüzden onun kavgası, bugün birleşik devrim mücadelesini büyüten her bir yoldaşta, her cephede yankılanmaya devam ediyor. O yolda yürüyoruz: Sınırları tanımayan, halkları bölmeyen, zaferi ortaklaştıran bir devrimin izinde…
Ulaş sadece bir yoldaş değildi. O, sınıf mücadelesinin harcına alın terini, halk savaşının kalbine canını koyan bir devrimciydi. Başkaldırıyı yalnızca barikatta değil; işçi çadırlarında, çocuk gülüşlerinde, toprak kokusunda ve halkların birleşik kavgasında örgütledi.
Ve belki de onun en büyük devrimci sınavı, geride bıraktığıydı…
Kızı “Dünya” daha minicikken, bir halk savaşına uğurladı kendini.
Son kez gözlerinin içine baktı ve yüreğini ikiye bölüp yola çıktı.
Çünkü o yalnızca bir baba değil; başka çocuklar bombaların gölgesinde büyümesin, babalarını mezarlarda değil, kucaklarında bulsun diye yola çıkan bir halk evladıydı.
Kendi çocuğunu öksüz bırakmayı göze aldı, başkalarının çocukları yetim kalmasın diye.
Bu, dünyanın en ağır ama en onurlu vedasıydı.
Onun devrimciliği sadece düzene karşı değil, yüreğe karşı da bir mücadeleydi.
“Bütün kardeşler aynı anneden doğmaz.”
O, bu sözün vücut bulmuş hâliydi. Kan bağı değil, dava bağı kurdu. Aynı sınıfın çocuklarıyla kardeş oldu. Aynı barikattakilerle yoldaş…
Adını bilmediği halkların, tanımadığı çocukların, hiç duymadığı ninnilerin kavgasına girdi.
Çünkü biliyordu: Zulüm evrenselse, özgürlük de öyle olmalıdır.
Onun kardeşliği soyadında değil, omuz omuza dövüştüğü barikattaydı.
Yoldaşlık, onun için her şeyden önce gelirdi.
Bu çürümüş düzende herkes susarken o konuştu, herkes korkarken o yürüdü, herkes önünü eğerken o yumruğunu kaldırdı.
Devrim onun için bir hayal değil; nefes almak kadar gerçek, yaşamak kadar zorunluydu.
Ulaş, teslimiyete karşı başkaldırının, umutsuzluğa karşı direnişin adıydı.
Sermaye onu susturmak istedi ama başaramadı.
Onu yok saydılar, yok olmadı.
Çünkü devrimciler ölse de fikirleri, hayalleri ve çağrıları yaşamaya devam eder.
Ulaş artık bir isim değil, bir an, bir davadır.
Ayakları toprağa, elleri barikata, yüreği halkına değdi.
Onu tanıyanlar bilir: O bir romantik değil, bir hesaplaşmaydı!
Bu düzenle, bu sömürüyle, bu ihanetle, bu korkaklıkla yüzleşmenin adıdır Ulaş.
Bugün onu anmak, geçmişi hatırlamak değil;
Onu anmak:
Sokaklarda yürümek,
İşçilerin elinden tutmak,
Çocuklara kitap okumak,
Barikatlarda direnmek,
Ve gerekirse ölümü göze almaktır.
Ulaş Bayraktaroğlu yaşıyor!
Onun cesaretiyle, yoldaşlarıyla, geride bıraktığı devrim mirasıyla!
Onun ölümü bir kayıp değil, bize düşen bir görevdir.
Bugün sorumluyuz:
Ulaş’ın yürüdüğü yolda yürümekten,
Dünya’nın kavgasını sahiplenmekten,
Rojava’da, çocuk gözlerinde, işçi çadırlarında yeniden dirilmekten…
Ulaş Bayraktaroğlu yaşıyor.
Düşleriyle, kızının adımlarıyla, yoldaşlarının öfkesiyle…
Bugün buradaysak, hâlâ “mücadele” diyorsak,
Bu senin mirasınladır Ulaş!
Senin yürüdüğün yolda, senin baktığın yerden bakıyoruz bu dünyaya.
Ve söz veriyoruz:
Bu çürümüş düzeni, senin düştüğün yerden yıkacağız.
Yoksullar için, işçiler için, ezilenler için, halklar için…
Kardeşliğin yalnızca biyolojiyle değil, sınıf bilinciyle kurulduğu o büyük güne kadar,
Senin adını her direnişte haykıracağız!
Yaşasın halkların kardeşliği!
Yaşasın devrim, yaşasın sosyalizm!
*Umut Yayın Kurulu Adına Hüseyin Ataş
(Umut Gazetesi – 9 Mayıs 2025)