
18 Mart’ta İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diploması iptal edildi. Diplomanın iptal edilmesiyle başlayan süreç, ertesi gün E.İmamoğlu’nun da aralarında bulunduğu 106 kişinin gözaltına alınmasıyla devam etti.
Kayyum politikası ile uzun bir süredir kendisi dışında hiç kimseye nefes alma, siyaset yapma hakkı tanımayacağını açıkça ilan eden AKP-MHP iktidarının saldırıları geldiğimiz noktada, CHP belediyelerini hedef aldı. HDP’li belediyelerle başlayan, üniversitelerde devam eden kayyum saldırısı bugün burjuva klikler arası çıkar çatışmalarının kızışmasıyla CHP’li belediyeleri de kapsadı.
Uzun süredir beklenen, bu da olur mu diye sorulan, AKP-MHP iktidarının çeşitli veçhelerle tehditler savurarak gelinen sürece yine AKP-MHP iktidarı gözaltı ve tutuklamalarla son noktayı koydu. E.İmamoğlu’nun da aralarında olduğu çok sayıda kişi tutuklandı.
Burjuva düzenin demokratik yarış, milletin iradesi dediği şeyin elinde bulundurduğu gücü kendisi dışındakilere şiddet olarak uygulamaktan başka bir şey olmadığını bir kez daha açık etti.
Halk yoksullukla, ekonomik krizin çok yönlü yansımalarıyla, işsizlikle, düşük ücretle, pahalılıkla boğuşurken sandıktan başka biçimde muhalefet etme derdi olmayan CHP’ye de aynı koşullarda yarışmayacağız dedi.
Uzun zamandır cumhurbaşkanlığı adaylığı tartıştırılan, gündem edilen İmamoğlu nezdinde demokratik bir yarışın kazananı olma, iktidarı, gücü bu yolla elinde bulundurma hakkının kimseye tanınmadığı/tanınmayacağı bir kez daha hatırlatıldı. Her ne kadar hiç dillerden düşürülmese de demokratik yarış, bağımsız yargı, tarafsız medya vb. söylemlerin sadece iktidarı elinde bulunduranın kapsamlı biçimde uyguladığı devlet terörünün araçlarından öteye gitmediği ve mevcut koşullarda da gidemeyeceği bir kez daha en açık hali ile gösterildi.
Bu süreç burjuva klikler arasındaki siyaset anlayışına dair pek çok gerçeği bir kez daha açık etse de bu vesileyle halkın yükselttiği direniş üzerine daha fazla söz söylemeyi hak ediyor. İmamoğlu’nun gözaltına alınmasını protestoyla başlayan eylemler, daha ilk anlarından itibaren bu kapsamı ve söylemi aşan bir noktaya taşındı.
Yıllardır halkın içinde biriken öfke hızlıca dışa vurdu ve kendi sözünü, talebini, sloganlarını yarattı. Gelinen bu nokta karşısında CHP şürekası tarafından sıklıkla sandık işaret edilmesine, öfkenin İmamoğlu’nun gözaltına alınmasına endekslenme çabasına, sokağa çıkan yüz binlerin Saraçhane’ye-mitinge sıkıştırılmaya çalışılmasına rağmen halk biriktirdiği potansiyeli açığa çıkardı. Hızlıca “hükümet istifa”, “çözüm sandıkta değil sokakta”, “mitinge değil eyleme geldik”, “her yer Taksim, her yer direniş”, “barikata yüklen” dedi.
Başta halk gençliğinin, genç kadınların, üniversite öğrencilerinin yükselttiği direniş, cüretli çıkış ve adımlarıyla CHP’yi de, İmamoğlu’nu da, Saraçhane’yi hızla aşmayı başarabildi. İlk gün İstanbul’da üniversite öğrencilerinin yarattığı kıpırdanma vakit kaybetmeksizin onlarca üniversiteye ve şehrin sokaklarına, meydanlarına yayıldı.
Gençliğin eylemleri ve sloganlarında mitingler değil yasaklı meydanlar işaret edildi. Esas olarak kendiliğinden açığa çıkan bu tablo halkın yıllardır biriken öfkesinin ilk fırsatta dışa vurduğunu gösterdi. Tüm bunlar olurken AKP-MHP iktidarı, valilikler eli ile şehirlerde eylem yasakları ilan etmişti, internet erişimi kısıtlanmıştı. Halkın biriken öfkesinin akacak küçük bir kanal dahi bulduğunda korku ve yasakların ortadan kalktığının, anlamsızlaştığının en yalın hali bir kez daha ezilen milyonlar tarafından ortaya konuldu. Sürecin devam edip etmeyeceğinden, nereye evrileceğinden bağımsız olarak halkın açığa çıkardığı bu gerçek elinde bulundurduğu her türlü gücü halkı sindirmek için araçsallaştıran bir avuç egemenin korku krizlerine kapılmasına ziyadesiyle yetiyor.
Bu korkuyla halkın karşısına barikat kuranlar, yolları kapatanlar, ulaşımı engelleyenler, internete erişimi kısıtlayanlar, milyarlarca dolar bozdurarak ayakta kalmaya çalışanlar halkın küçük bir kıpırdanışı karşısında o büyük güç gösterilerinin arkasında ne denli korktuklarını gösteriyor.
Yüzlerce insanın gözaltına alınması, biber gazı ve plastik mermi ile onlarca insanın yaralanmasına rağmen her gün daha büyük kalabalıklar halinde sokağa çıkması egemenlerin bu korkularını büyütüyor. Eylemlerin ilk gününden itibaren 500’e yakın kişinin gözaltına alınmasına, halk gençliğinin örgütlü öznelerinin gözaltına alınarak kitlelerden koparılmaya çalışılmasına rağmen halk gerçek talepleri için sokağa çıkmaya devam etti. Kadınların da güçlü ve korkusuz biçimde bu direnişte yerini alması erkek egemen devletin korkularını büyüten en önemli nedenlerden biri. Kadınları evlere hapsetmek için attıkları yüzlerce adıma, onca saldırı ve korku dalgasına rağmen kadınlar direnişte yerini aldı. Bu yüzden kadın bedenine dönük saldırılarında hedefi oldu. Sokak ortasında işkenceye maruz bırakıldı, gözaltında çıplak arama işkencesine maruz kaldı. Erkek egemen iktidar kadınlar söz konusu olduğunda en bilindik saldırılarına hiç tereddüt etmeden başvurdu.
E.İmamoğlu’nu, CHP’li diğer belediye başkanlarını, Kent Uzlaşısı politikasını gözaltı operasyonuyla hedef alan, açığa çıkan eylemlere azgınca saldıran, gençliği gözaltına alarak, kadınları bedenlerine saldırarak yıldırmaya çalışan siyasi iktidar çaresizlikte geldiği noktayı göstermektedir.
Halk hayatı, kararları, geleceği üzerinde bir avuç azınlığın kendi çıkarları için planlar yapmasına tahammülünün kalmadığını gösterdi. Bu gerçek egemenlerin korkusunu büyütmeye devam edecek. Halkın açığa çıkan öfkesi sınıf mücadelesi ile buluştukça daha güçlü hale gelecek ve egemenlerin yıldırmak, sindirmek, yok saymak için yaptığı planları anlamsız kılacak, direnenler kazanacak.